Chanyeol'un ağzımdan anlatılmıştır...
Sehun'la birlikte hastaneye kadar gittikten sonra onu orada bırakmak ne kadar zor olsa da zamanın bizim aleyhimize işlemediği de ortadaydı. İçim rahat olmalıydı aslında. Sehun en iyisinin de iyisiydi. Daha önce mahküm nakli de yapmıştı. Ayrıca yanlarında Lay de olacaktı ki hapishanede gardiyanlık yapan çinli çocuk bu işin ehliydi.
Ama bilin bakalım bunlar kimin umrundaydı. Belli ki benim değildi. Busan'a giden yolu nerdeyse yarılamıştım ve tahminen Sehun çoktan havaalanına doğru yola çıkmıştı. Her an bir sonraki adadan geri dönecekmiş gibi geçtiğim yolları navigasyonun yönlendirmesiyle geçiyordum. Kafamın için o kadar doluydu ki yolu takip edebileceğimi zannetmiyordum.
"FBI ajanı Oh Sehun, havaalanına güvenli bir şekilde vardık, tamam." Sehun'nun sesi telsizden geldiğinde nerdeyse yetimhaneye varmak üzereydim. Tek elim direksiyondayken uzanıp telsizi aldım.
"FBI ajanı Park Chanyeol, yetimhane yolundayım, tamam."
Polis telsizlerinin aksine bizim kullandığımız kendi uydumuz vardı. Telsizden çok bir çeşit uydu telefonuydu. Böylece konuşmaları gizli tutmayı sağlıyorduk. Kai'nin nakli gizli kalması gerektiği için telefondan haberleşmek riskliydi bu yüzden bu şekilde konuşma kararı almıştık.
Yetimhanenin olması gereken yere geldiğimde arabanın el frenini çekerek içinde oturmaya başladım. Olması gereken demiştim çünkü artık bir yetimhane olduğundan emin değildim. Hatta içinde canlı olduğunu da zannetmiyordum. Belki birkaç fare bulurdum.
Büyük ihtimalle terk edilmişti. Ve cinayet için mükemmel bir yer gibi duruyordu. Bina burada ne kanlar döküldü bir bilsen der gibi bağırıyordu zaten. Korku filminden fırlamış kasvetli havası da cabası. Boyası dökülen cepheden bahsetmiyorum bile.
Arabanın torpido gözünden silahını ve rozetimi aldıktan sonra telsize uzandım. "FBI ajanı Park Chanyeol. Mevcut yetimhane terk edilmiş görünüyor. Keşif için içeriye giriyorum, tamam."
Kısa bir cızırtıdan sonra telsizden cevap gelmişti. "Ajan Chanyeol destek birimler gelene kadar bekleyin, tamam."
"Anlaşıldı, tamam."
Tabiki de bekleyecek değildim. Destek birim gelene kadar Kyungsoo beni fark edip kaçardı. Buraya boş yere gelmiş olmaksa katlanamayacağım bir şeydi. Sehun'nun şuan ne yaptığını bilmiyorken özellikle.
Arabanın kapısını yavaşça açtım ve hafif soğuk olan Busan havasıyla buluştum. (Cümledeki saçmalığa bak neyse) Rozetimi hızla arka cebime sıkıtırırken yanımda yedek şarjör var mı diye de kontrol ediyordum. Yani diye geçirdim içimden ben iyi bir saha ajanıydım. Ne olabilirdi ki en kötü.
Yetimhanenin ahşap döşemesi ayağımı attığımda kulak tırmalayan bir gıcırtı çıkarmıştı. Her hâlinden boş olduğu belli olan binanın içinde gürültü çıkarmamak adına yavaşça ilerlemeye çalışıyordum. Ne kadar işe yarıyordu bilemiyorum ama deniyordum işte.
En alt katı tamamen dolaştıktan sonra giriş holüne dönerek merdivenlere ulaştım. Ama bilin bakalım tahta merdivenlere ne olmuştu. Ben söliyim siz yorulmayın. Hayal olmuş. Toz olmuş. Puf...
Birkaç basamağı yıkılmış merdivenin beni taşıyacağını zannetmiyordum. Ki taşısabile bir yerden sonrasına çıkmam imkansız denecek gibiydi. Kafamı merdiven boşluğuna uzatarak yukarıya bakmaya çalıştım ama bu da boş bir çabaydı. Tam geri çekilmeye yeltenirken kafamda hissettiğim yoğun acıyla öne doğru sendelerim. Bilincim kapalıyken belli belirsiz bir yüz görmüştüm ama tanıyamayacak kadar uyuşmuştu beynim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sociopath
Fanfiction"Neyi merak ediyorsun?" "Bu işin nasıl biteceğini." "Bitmezse." "Eninde sonunda biter."