Her yolun bir sonu vardır. Hayatta hep bir yere varırız. Daha sonra bu vardığımız yerlerin başka yolların başlangıcı olduğunu öğreniriz. Bu döngü bir paradox gibi kendini sürekli tekrar eder. Ta ki hayatın sonuna varana kadar.
Ölüm asla bizim çevremize yaklaşmayacakmış gibi bir ömür geçiriyoruz. Çok fazla insanı kırıyoruz. Sevdiklerinizin kıymetini bilmiyoruz. Bir gün bizden gittiklerinde ise peşlerinden ağlamaya hakkımız oluyor mu? Yaşarken daha fazla zaman ayıramadığımız arkadaşımızın arkasından, aynı evi paylaşmak yerine bakım evine bıraktığımız ebeveynlerimizin arkasından, bir türlü açılamadığımız kişinin arkasından, sadece aptal şeylerin arkasına saklanıp batırdığımız ilişkilerimizin arkasından...
Bunu düşündüm hastaneye girerken. Gerçekten üzülmeye hakkım var mıydı? O arada onunla birlikte olmalıydım. O hastane yatağında can çekişirken yan ameliyathane de ben olmalıydım. Ama değilim. Değilim çünkü sandım ki hapse girse bile onu sevebilirim.
Chanyeol önümde bomboş hastane koridorunda ilerlerken kafamı kaldırıp etrafıma bakacak gücü bile kendimde bulamıyordum. İçimden günlerce ağlamak geliyordu ama buna hakkım olmadığı için ağlayamıyordum. Henüz kazayı yapan Kai mı yoksa başkası mi bilmiyorduk ama düşüncesi bile beni öldürecek gibiydi. Midemi alt üst ediyordu.
"Dedektif, Ben Dedektif Park Chanyeol. Bu da Dedektif Oh Sehun." Chanyeol konuşurken kafamı kaldırıp dedektifle kısa anlığına göz göze geldim. Büyük ihtimalle bir seri katili seven psikopat bu demek ki diye düşünüyordu. Onu suçlayamam bunu ben de sorguluyordum.
"Hala ameliyatta, durumu oldukça kritik olduğunu söylediler az önce. Beyin zarındaki hasar ciddi hasarlara sebep olabilirmiş. Şimdilik ölmemesini sağlamak öncelikleri. Felç şuan yaşarsa yüz yüze kalacağı olasılıklardan." Dedektif çok da iyi olmayan ingilizcesiyle açıkladığında gözlerim yine yaşarmaya başladı.
"Tam olarak ne olmuş?"
"Olay yerinde bulunmadığım için tam olarak ne olduğunu size söyleyemem ama bildiğim kadarıyla fail büyük ihtimalle direksiyon hakimiyetini kaybedip yoldan çıkıyor ve araba çok yüksek olmayan bir çukurda ters dönüyor. Fail ezilen kabinde sıkışıyor."
"Köpek?" Sesim bir fısıltı gibi çıksa da sorgulayan iki gözün bana dönmesinden anlamıştım ki beni duymuşlardı. Sesim hep böyle miydi? Yoksa birden bana yabancı gelmeye başlamıştı.
"Köpek mi? Yoldan geçen birisi köpeğin sesini duyunca arabayı görüyor ve polisi arıyor. Eğer bahsettiğin o köpekse. Ama polisler olay yerine vardığında ön kapının önünde ölü bulundu."
"Vivi-" sesli bir hıçkırık dudaklarımdan kaçarken göz yaşlarımın teker teker akmasına izin verdim. Onu yol üzerinden aldığımızda Kai hiç memnun değildi ama ne kadar geçinemiyor gibi görünselerde birlikte oynamayı sevdiklerini biliyordum. Vivi çoğu gece yatağın ucuna uyumaya geldiğinde Jongin'nin tarafında uyumayı tercih ediyordu. Ehhh bu daha çok Jongin'nin yatağın benim tarafımda uyuyor olmasından dolayıydı.
Chanyeol kollarını omuzlarıma sarıp beni kendine çektiğinde 'bırak beni!' Diye hayırmak istedim. Bunların hepsini hak ettim ben bırak da öleyim. Bırak da acımdan biteyim. Ama Chanyeol beni o kadar sıkı sarmıştı ki bırakacağını hiç sanmıyordum. "O olup olmadığını hala bilmiyoruz. Bir oduncu da olabilir biliyorsun. Avcılar sürekli köpekleriyle ava çıkarlar. Herkes olabilir Hun."
"Bir avrupa ülkesinde kaç tane esmer asyalı olabilir ki Yeol."
"Ameliyatı biter bitmez seni teşhis için içeri alacaklar. O zamana kadar o olup olmadığını bilemezsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sociopath
Fanfiction"Neyi merak ediyorsun?" "Bu işin nasıl biteceğini." "Bitmezse." "Eninde sonunda biter."