Araba ışıkları yanan bir evin önünde durduğunda ay ışığının izin verdiği kadarıyla evi inceledim. Gelirken geçtiğimiz birkaç müstakil evden farklı değildi. Aralarında en az 3 kilometre olan bu yazlık evler oldukça pahalı bir görünüşe sahipti.
"Bir evin olduğunu bilmiyordum."
Kai'nin dudağı sinsice yukarı kıvrıldı. "Yok zaten."
Ne yapacağını anladığımda kafamı ışıkları yanan eve çevirdim. İçinde yaşayan insanlar vardı. Birilerinin dostu ailesi olan insanlar. "Otelde de kalabiliriz, Kai."
"Resepsiyonist beni tanıyabilir. Sonra onu öldürmek zorunda kalacağım. Odamızı temizlemeye gelen temizlikçi de öyle. Ve onların yokluğu fark edildiğinde bizim burada olduğumuzu anlayacaklar. Ayrıca sahte kimlikle falan çok fazla evrak işi getiriyor."
"Peki bu insanlar? Onların yokluğunu kimse anlamayacak mı?"
"Bunu mu? Hayır." Kai kendi sorusuna kendi cevap verirken bakışlarını eve çevirdi. "Şerefsiz adam bu evi karısını aldatmak için tuttu. Şuan bir aylığına şirket gezisinde olduğunu sanıyor karısı."
Yüzündeki iğrenen ifadenin benim yüzümde de olduğunun farkındaydım. Ama bu ifadeyi yüzümden silebileceğimi sanmıyordum. Az önce onun için üzülen ben değilmişim gibi Kai'yi gitmesi için zorlayacak gibi hissediyordum. Her şeyi anlayabilirdim ama aldatmak? Yani artık karını sevmiyorsan ayrıl ondan. Neden aldatırsın ki!
"Ev sahibini nerden tanıyorsun?" Bu sefer merakla ona döndüğümde yüzündeki sert ifade tekrar alaylı bir gülümsemeye bıraktı.
"Soo'nun biyolojik babası. Bu ilk vukuatı değil."
"Kyungsoo onu öldürdüğün için üzülmeyecek mi peki?" Bu çok masumca bir soruydu. Ve cevabı hayırdı. Jongin'nin söylemesine gerek yoktu biliyordum zaten.
"Onu bulduğumu bilmiyor. Bilse de kendisi öldürürdü herhalde."
Birden konusu açıldığı için içimi kemiren bir soruyu ortalığa attım. "Soo tam olarak neyin oluyordu Kai?"
"Yetimhanede istismara uğrarken kurtardığım bir çocuk." Gülümsemesini engelleyemeden konuşuyordu.
"Bu kadar mı?" Sorum üzerine sanki mümkünmüş gibi gülüşü daha da genişledi.
"Ne o sevgilim? Kıskandın mı yoksa?" Eğleniyordu belli. Baya hoşuna gitmişti bu durum.
"Kıskanıyorum ya da kıskanmıyorum. Sen soruma cevap ver." Karakolda yeni gelen çaylaklara kullandığım sert ses tonumu kullandığımda ne kadar işe yaşadığından emin değildim. Kai tek kaşını kaldırarak yüzüme bakıyordu. Çaylakları baya korkutuyordu oysa.
"Soo benim küçük kardeşim gibi. Ona göz kulak oldum. Ve o da bana aile oldu. Birlikte büyümemize ve yaşlarımız yakın olmasına rahmen ben ona göz kulak olan kişiydim."
"Pekala." Tatmin edici cevabıyla yavaşça başımı sallayarak koltukta arkama yaslandım.
"Şimdi izin verirsen şu şerefsizi öldürmek istiyorum."
Gözler tekrar ışıkları yanan yazlık eve kayarken yerimde husursuzca kıpırdandım. Kabul adam şerefsizin tekiydi ama buna izin vermek demek dedektif olurken inandığım her şeye tersti. Buna izin vermek benim için öyle gözüktüğü kadar basit değildi. Bu bildiğim her şeye sırtımı dönmekti. Kendime sırtımı dönmekti. Meslek etiğine sırtımı dönmekti.
Ben öylece eve bakarken Kai arabanın önünden geçti. Kaşlarım anında çatılırken nasıl olmuştu da kapının kapanma sesini bile duymamıştım. Şimdi olduğum yerde ayağımı sallayarak evi izliyordum. Arabanın içinde duramayacağımı anladığımdaysa kendimi bahçedeki Jongin'nin yanına attım hemen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sociopath
Fanfiction"Neyi merak ediyorsun?" "Bu işin nasıl biteceğini." "Bitmezse." "Eninde sonunda biter."