2.BÖLÜM : Kaza, Hastane ve Telafi

34 5 0
                                    


Medya : Çınar

.......

" Yaşamayı öğrenmek için, birkaç defa ölmek gerekir. " ( Bukowski )

Gözlerimi gün ışığının geldiği yöne doğru araladım. Bugün de sabah olmuştu. Bir kötü günü daha geride bırakmış, sanki diğer kötü günlerime kucak açmak ister gibi, ellerimi iyice kaldırıp esnedim. Yattığım yerden dolayı belim biraz ağrıyordu. Gerçi evde kuş tüyünden yapılmış bir yatakta yattığım da söylenemezdi.

Kardeşlerim Defne ve Ozan her zaman babaları ve anneleri tarafından sevilen, şımartılarak büyütülmüş, her istedikleri sürekli yerine getirilen, züppe ikiz çocuklar olmuşlardı. Peki ya ben ? Ailede istenmiyor, dövülüyor, sövülüyor, üstüne üstlük babamın pis işlerini yapıyordum.

Babam bir banka müdürüydü. İşte, kötü işler de burada başlıyordu. O gün kim parasını çekip eve gidiyorsa babam hemen beni arıyor, takip ettiriyor ve uygun bir zamanda da bana parayı çaldırıyordu. Babamın banka müdürlüğünden kazandığındansa, benim çalıp ona götürdüğüm paralar deve' de tırnak kadar kalırdı. Zaten açtığı ve sürekli yenilediği ofislerden de belli oluyordu. Bu zamana kadar yapmamak için ne kadar dirensem de çabalarım hep boşa çıktı. Cani adam beni cezalandırmasını çok iyi biliyordu. Beni bıçaklamasından sonra babamın karşısında pek güçlü duramıyordum. Ya da bu zamana kadar hiç güçlü duramamış, sadece kendimi kandırıyordum...

....

Saat'e bakmak için, yastığımın altına koyduğum telefonumu aldım. '09:34' yazısını görüp, Gökhan amcanın yanına doğru ilerledim. O da bugün erkenciydi. Çarşafını toparlamaya çalışmış ama becerememiş, gözlerini ovuşturuyordu.

" Günaydın Gökişimm. " diyerek boynuna sarıldım. Burada kaldığım zaman sabahları böyle yapardım.

" Sana da günaydın benim deli kızımm."

Ellerimi Gökhan amcanın boynundan çekerek mutfağa doğru yavaş adımlarla yürüdüm. Küçük buzdolabının kapağını açtım ve tabii ki gördüğüm manzara beni şaşırtmadı. 3 tanecik zeytin ve artık neye dönüştüğü belli olmayan küçük bir peynir vardı. Tezgahta da birkaç kaşık tarhana çorbası vardı. Gökhan amcanın yanına gelmeyeli 1 hafta olmuştu sanırım. Yazık bu adam ne yiyip içmişti ? Getirdiklerimle 1 hafta yetinebilmişmiydi ?

Ben babamın iğrenç işleriyle uğraşırken Gökhan amcanın yanına gelememek beni çok üzmüştü. Bundan sonra daha çok para kazanıp Gökhan amca' ya daha çok yiyecek getirecektim.
Küçük bir bar' da şarkı söylüyordum. Benim yerimde başkası olsa babamın kirli işlerinden kendine bir pay çıkartabilirdi. Ama ben yapmazdım, çünkü ilahi adalete inanırım. Kendi emeğimle üç kuruş da olsa birşeyler kazanabilmek çok gurur veriyordu bana. Ve böyle olmaya da devam edecekti.

"Gökişimm, tarhana çorbası yapıyorum. Şimdilik bununla idare edelim. Ben bugün eve uğrayınca para alıp yanına geleceğim. Beraber marketten alışveriş yaparız. "

İçim buruk bir şekilde çorba yapmaya başladım. Birşeyler yapmam lazımdı. Gökhan amca bunlara layık biri değildi. O yüreği pamuk kalpli olan adama sefalet yakışmazdı.

Ben düşüncelerimle boğuşurken çorba hazır olmuştu bile. Tabaklara koyup sofraya oturdum.

" Eline sağlık kızım. Yine çok güzel yapmışsın. "

" Afiyet olsun Gökişim. Yaptıklarımı bir sen beğeniyorsun ama olsun. " diyerek dudağımı büktüm.

" Bırak o kıymet bilmezleri kızım. Senin değerini hiçbir zaman anlamayacaklar. "

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin