Keyifli vakitler...<>
<><><>
Bazı anlar vardır sizi yok eder içinde bulunduğunuz zamana adeta sizi hapseder. Şu an öyle bir andaydım ki. Zamanın içinde hapsolmuş, sıkışıp kalmıştım. Ne yapacağımı bilemiyordum.
Merih'in acı çektiğini saklamaya çalışan kasılmış çehresinden şaşkın bakışlarımı zorla alıp arkamızdaki adama çevirdim.
Adam sanki kendini vurmuş, acı çeken oymuş gibi bir ifadeye bürünmüştü. En az benim kadar ne yapacağını bilemiyor gibi bir hali vardı hatta. En sonunda beni daha çok şaşırtan şey oldu. Adam silahı bir kenara atıp geldiği yönde hızla koşarak uzaklaştı.
''Geri zekâlı korkak herif.''
Titremeye başlayan bedenimi kendimce sakin tutmaya çalıştım. O ise sertçe yutkundu. Yürümeye devam etti. Kafamı iki yana sarsakça sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
''Bırak beni yere. Ne yapıyorsun sen?'' Beni yine duymamış gibi yürümeye devam etti.
''Yaralandın değil mi ? Deli misin? Nerenden yaralandın?'' Omzunun üzerinden arkaya bakmaya çalıştım. Sanırım bunu yaparken canını acıttım ki inledi.
Sağ omzundan yaralanmıştı.
''Asıl sen ne yapıyorsun? Kıpraşma. Ufak bir sıyrık sadece.''
''Nasıl ufak bir sıyrık ya. Nereden biliyorsun ufak olduğunu?'' Korkudan sesim titremişti.
''Hem buradan bakınca hiçte öyle gözükmüyor.'' Akan kan hiçte önemsiz bir şey olduğunu tasdiklemiyordu. Yüzümü buruşturmadan edemedim. Dehşete düşmüştüm.
Sertçe konuştu. Sabrı kalmamıştı sanırım artık. ''Oradan bakma sende o zaman.'' Gözlerimi kırpıştırmadan edemedim. Bu çıkışı beklemiyordum.
''İndir beni canın acıyor geri zekalı. Yaralı yaralı bide beni mi taşıyacaksın? Kes şunu indir...''
''Asıl sen kes şu sesini. Dikkatimi dağıtıyorsun.'' Bu kez resmen bağırmıştı. Ne yapıyordum da dikkati dağılıyordu?
''Balık gibi bakman da dikkatimi dağıtıyor... Hem arabaya geldik zaten.''
-Balık gibi nasıl bakılıyor Vera? -
Gerçekten de çok geçmeden bir arabanın önüne gelmiştik. Beni ön yolcu koltuğunun kapısının önüne bırakırken epey zorlanmıştı. Sanırım biraz ağırdım. Bunu düşünecek zamandı zaten. Gerçi bu gece benim için zamanın dışında gibiydi. Yaşadığım şeyleri algılayamıyordum. Rüya gibiydi her şey. Ne rüyası kabustu.
Kaşlarım çatık bir halde ona bakarken o ise aldırmadan sürücü tarafına geçti. Cebinden çıkardığı anahtar ile kapıları açmıştı. Beklemeden kapıyı açıp arabaya bindi. Bulunduğum tarafın camını açıp sertçe konuştu.
''Ne o davetiye mi bekliyorsun? Binsene.'' Cama doğru eğildim.
''Bide bu halde araba mı kullanacaksın cidden? Sen yana geç benim ehliyetim var kullanabilirim ben. Hem böylece daha güven...''
''Artık biner misin şu lanet olası arabaya. Sabrımı zorluyorsun. Senin gibi şaşkın bir kıza kendimi ve arabamı emanet edemem.'' Şaka mıydı bu?
''Ben nasıl güvencem o zaman tanımadığım üstelik yaralı bir adama.'' Sinirlenmiştim. Ne sanıyordu bu kendini.
''Sen git. Gelmiyorum ben.'' Doğruldum. Etrafa şöyle bir göz attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MARS YAĞMURLARI
Teen FictionDemini almış sevdaların harcıdır uzun boylu dizeler. Yanmadığınız gözler uğruna reşit olmamış cümlelere kıymayın efendiler... -Huzey...