Karanlık... Sadece karanlık. O kadar alan içinde görebildiğim tek şey karanlık. Hava, oda, ben... Tamamen karanlık. Gözlerim bir küçük ışık arıyordu ama her yer kocaman bir fırçayla simsiyaha boyanmış gibi karanlıktı. Herkes gitmiş bir ben kalmıştım. Ama ne karanlık ne de yalnızlık ne de yalnızlık beni korkutuyordu. Tek bir sorun vardı nefes alamıyordum. Koskocaman eller sanki boğazımı sarmış göğsüme havanın girmesine engel oluyordu. En sonunda göğsüme giren sancıyle yere düştüm. İki büklüm bir şekilde yerde karanlığın tam ortasında yatıyordum. Nefesim gittikçe kesiliyor, ilk başlarda hızlanan kalp atışlarım yavaşlamaya başlıyordu. Bu yavaşlık normal bir yavaşlık değildi. Bedenimi saran hissizlikle daha fazla dayanamayacağımı anlayıp beni karanlığın çekmesine izin verdim.
🌙
Bütün evi kaplayacak güçlükte olan acı bir çığlıkla gözlerimi açtım. Vücudum derin bir sancı içerisinde titriyordu. Göğsüm alev almış gibi yanarken o yangının içinde kalbim deli gibi atıyordu. Kesik kesik aldığım nefesle etrafıma bakıp su aradım. Baş ucumda duran su her ne kadar beni kendine çeksede vücudumdaki uyuşma ile birleşen ağrılar oraya ulaşmamı engelliyordu. Çaresizlikle göz yaşlarımın akmasına izim verdiğim sırada içeri annem girdi. Hızla yanıma gelip beni kendine çektiğinde ağlamam daha çok artmıştı. Bana kafamı göğsüne yasladığı bu an beni biraz olsun rahatlatsana zoraki bir şekilde konuşmaya çalıştım.
"S-su" diyebilmiştim kısık sesle. Annem hemen bana suyumu uzatıp içerirken boğazımdan geçen suyun ferahlığı biraz olsun rahatlatmıştı. Gözlerim annemin yüzüne odaklandığında acısı ve yorgunluğu her halinden belli oluyordu. Kendimi yorduğum kadar onu da yoruyordum. O da bunun farkındaydı ama hiçbir zaman yakınmamıştı. Gözlerim bir yere dalıp bu düşüncelerle kalbim sızlarken annem beni yine kaldırmış üzerimdeki tişörtümü çıkarıp başka bir tane giydirmişti. İşi bitince yanıma oturup saçlarımı okşamaya başladı.
"Hadi uyu güzel kızım. Ben yanındayım." Dedi narin ses tonuyla. Her ne kadar uykunun beni çekmesini istesemde korkum buna engel oluyor karanlıktan kaçmama sebep oluyordu. Bir krizle daha uyanmak istemiyordum. Gözlerimi gözlerine sabitleyerek konuşmaya çalıştım.
"Ben iyiyim. Sen git yat. Uyumayacağım."
Dedim. Sesim çok sessiz ve ince çıkmıştı. Annem itiraz etsede bir şekilde onu ikna edip odasına yollamıştım. Annemin gitmesiyle yatakta bir süre daha uzandım. Krizin üzerimde bıraktığı derin etkilerin hafiflemesiyle doğruldum. Şifonyerimde duran telefonu elime aldığımda saate baktım. Saat sabah altıya geliyordu. Yorgunca telefonu elimden bırakıp ayağa kalktım. Vücudumun ağırlığı güçsüz bacaklarıma yüklendiğinde, bacaklarıma giren ağrı ile yüzümü ekşittim ruhum gibi bedenim de güçsüz kalmıştı bu süreçte.
Yavaş adımlarla odadan çıkarak karşımdaki banyoya girdim. Aynanın karşısında durup kendime baktığımda yüzümün almış olduğu şekil midemi bulandırmıştı. Gözlerimin altında derin halkalar oluşmuş, yüzüm şişmişti. Saçlarım birbirine girmiş ve solgundu. Aynadaki yansımam ile bakışmam bittiğinde tuvaletteki işlerimi halledip çıktım. Ses çıkarmamaya özen göstererek aşağı inmeye çalışıyordum. Masanın üzerinde gözüme çarpan bilgisayarımı alarak koltuğa uzandım. Pes etmeden büyük bir azimle 14. Sezonuna geldiğim Grey's Anatomy'i açarak izlemeye başladım. Kendimi kaptırmış dizinin 5. Bölümüne gelmiştim. Saati merak ederek. Kafamı televizyonun üzerinde duran büyük saate baktığımda saatin 9 olduğunu farkettim. Annem genelde bu saatlerde kalkar ben ise uyurdum. Onun tatlı sesi ike hazırlamış olduğu kahvaltıya gelirdim. Tabi benim erken kalktığım -kalkmak zorunda kaldığım- zamanlar hariç.
Bilgisayarı bir kenara bırakıp kendimi mutfağa attım. Ocağa çay koyduktan sonra ne yapsam diye mutfağı taramaya başladım. En sonunda çok sevdiğim krepten yapma kararı aldığımda dolaptan malzemeleri çıkarmaya başlamıştım. Malzemeleri karıştırıp tavada olan yağa tek tek dökmeye başlamıştım. Küçüklüğümden beri mutfağa karşı çok ilgiliydim. Annem ne yaparsa onu izler aklıma kaydeder ben de yapmaya çalışırdım. Yeni tarifler deneyip anneme, gelen misafirlere, komşulara denettiriyordum. En sonunda evdeki yemek işlerinde iyi iş çıkarmaya başlamıştım. Sabahları uyuyamadığım zaman kahvaltı hazırlamakta bir adetim haline gelmişti. Kreplerin birini alıp diğerini dökerken çayı demlemiş, sofrayı hazırlamaya koyulmuştum. Tam her şeyin hazır olmasına yakın tahmin ettiğim gibi annem kalkmış ve gelmişti. Yanıma yaklaşıp ona sarılmamı sağladığında yanağına bir öpücük kondurmuştum. Gülümseyerek ayrıldı benden. Ben de aynı şekilde tebessümle annemin gözlerine baktım.
"Günaydın" dedim içtenlikle. Geceye göre daha gür ve sağlıklı çıkıyordu sesim. Annem de bunu fark ederek yüzündeki gergin ifadenin yerini rahatlamış ifadeye bırakmıştı.
"Günaydın." Diyen narin ses kulağıma iliştiğinde kendimi huzurun ortasında hissetmeye başlamıştım.
Krepler pişince annemle birlikte sofraya oturduk. Sofrayı derin bir sessizlik kaplamışken annemin yumuşak sesi o sessizliği ortadan kaldırdı.
"Selim Bey -doktorum- sana bir şey yollamış gördün mü? " diye bir soru yönelten anneme baktım. Kafamı Hayır anlamında sallarken ayağa kalkıp koltuğun üzerine attığım telefonu elime alarak yerime oturdum. Ben mesajlara girerken annem konuşmasına devam etti.
"Sanırım bir kamp. Iyi geleceğini düşündüğünü söyledi. Daha sık görüşmeler daha etkiliymiş." Ardı ardına konuşan annem doktorumun attığı yazıyı okuduğumu fark edince sessizce arkasına yaslandı. Annemin bahsettiği gibi bir kamptı. Psikoloji Kampı. 1 aylığına ormanın içinde bulunan bir alanda gerçekleştirilen çeşitli etkinliklerle benim gibi hastaların gittiği bir kamptı. Sayfayı ve resimleri biraz daha inceledikten sonra telefonu kapatıp masaya bıraktım. Kafamı kaldırdığımda annemin bana
"Ne düşünüyorsum?" Sorusu altında attığı bakışları ile karşı karşıya kaldım."Bilmiyorum. Selim abi -yıllardır bir arada olduğumuz için ona abi diyordum- bir çok şey sundu hiçbiri işe yaramadı. Şimdi bu dediği için uzağa gideceğim ve seni yalnız bırakacağım ya işe yaramazsa." Diye konuyu geçiştirmeye çalıştım ama annem beni göndermeyi kafasına koymuş gibi ciddi bir bakış attı.
"Beni ne düşünüyorsun sen Ada? Ya işe yararsa. Bardağın dolu tarafından bak olaylara." Dedi. Istemsizce sinirlenmiş o şekilde yanıt vericektim.
"Sence benim durumum bardağın dolu tarafından bakılacak gibi mi?" Sesim biraz Yükselmiş olacakki annem kriz geçirebileceğimi düşünerek hemen gardını indirmişti.
"Haklısın kız ım ama denemekten ne zarar gelir?" Dedi. Her şeyi bana göre ayarlayan, bana bir şey olmaması için her hareketini, sözünü özenle seçen anneme baktım. Haklıydı. Hem ona bunu çektirme hakkına sahip değildim. Hüzünle başımı yere eğdim. Kısa süren sessizliğin ardından kafamı kaldırdım.
"Tamam gideceğim." Anneme bu sözüme karşılık gülerek yanıma gelmiş ve sımsıkı sarılmıştı. Sofradaki bu stresli dakikaların ardından Sofrayı toplamış ve yarıda bıraktığım diziye devam etmiştim. Dizinin neredeyse sonuna geldiğimde hava çoktan kararmıştı. Ekrana bakmaktan yorulan gözlerimi ovuşturarak koltukta uyuyakalan anneme baktım. Ona yaklaşarak yanağına bir öpücük koydum. Anında uyanan annemi yatağına götürdükten sonra ben de kendi odama geçmiş yatağıma uzanmıştım. Kendimi uykuya teslim etmek, huzurlu uyumak istiyordum. Vücudumu saran korku ise uyumamam için her şeyi yapıyor gibiydi. Uykumu getirebilmek için yarım kalan kitabımı elime aldım. Cemal Süreya- günler kitabı. Kitap bir süre sonra yorgun gözlerime biraz daha yorgunluk kattığında kaldığım yeri işaretleyerek yanıma koydum. Yavaş hareketlerle yatağın içinde iyice yayıldım ve gözlerimi kapadım. Bir kaç dakika içinde uyku beni kendine cekmeyi başarmıştı.
Bölüm burada bitiyor. Umarım beğenmişsinizdir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKTAN DOĞAN AY (Askıda)
Novela JuvenilGenç bir kızın hayalleri, istekleri, yaşayacakları en fazla ne olabilirdi? Güzel bir aşk yaşamak mı, ailesiyle yaşlanmak mı, güzel bir okul, güzel bir iş... Benim de bir zamanlar hayallerim bunlardan ibaretti. Şimdi ise hayallerim bu karanlıkta ben...