LİLİ'NİN YALNIZ KAFESİ [2]

3.1K 225 55
                                    

Medya saçma bir şekilde klipler girene kadar harikaydı tam bir 'Vante ve Lili'

Klipler girince kapatabilirsiniz ehehe 😬

Keyifli okumalar..

Yalnızlık kimilerinin ölümcül bir hastalık gibi davrandığı bir durum olsa da, benim için bir nevi kurtuluş gibiydi.

Yalnız olmak, sadece çevrenin boş olması demekti bana göre. Zihnim öyle kalabalıktı ki, çevremin boş olup olmamasını hiç farketmiyor ya da önemsemiyordum. Her bir düşüncemin kendisine özgü karakteri vardı. Zihnimin içinde tıpkı insana benzeyen suretleriyle, hayatım hakkında alacağım her kararda açık oturum oluşturup bir sonuca varmamı sağlarlardı.

Şu anda beynimin içinde dönen curcunanın aksine, yemek masamızda alışkın olduğum ölüm sessizliği vardı.

Avrupa aşığı olan annemin ısrarları sonucu evimizde çubuk yerine çatal, bıçak kullanırdık. Genelde evde birinin yaşadığını belirten tek ses bu çatal ve bıçakların sesi olurdu.

Jisoo'nun söyledikleri zihnimde öyle bir kargaşa çıkarmıştı ki, dolandığım bu düğümü çözüp bir sonuca ulaşamıyordum.

Yeniliklerden uzak durmak isteyen tarafım diline bile dolamak istemediği bu mankenlik olayını, her zaman ilgiyi kendi üzerinde isteyen hırslı tarafımla büyük bir münakaşa konusu haline getirmişti.

Ve ben çok kararsız bir kızdım.

"4 yıl geçmesine rağmen adamların hâlâ beni aradığını duydum." Babamın tok sesi düşüncelerimin arasından yağ gibi kayıp gerçek dünyaya dönmemi sağladığında, sonunda çatal bıçak sesi dışında bir ses duyduğuma sevinmiştim. Ama duyduklarım bu sevincimi büyük bir zevkle baltalamıştı.

"Ne demek hâlâ beni arıyorlar? Ne istiyorlar bizden, her şeyimizi aldılar zaten!"

Annem sinirden titreyen bir sesle konuşurken, ister istemez sertçe bıçağını masaya vurdu.

Yine masa süsü konumuna koyulup, kimsenin bana bir şeyler açıklama zahmetinde bile bulunmadığı anlardan birindeydim.

Peşimizde adamlar mı vardı? Öyleyse babam niye bu kadar sakindi?

"Sakin olun o aptalların aklının ucundan bile geçmez Güney Kore'de olduğumuz." Babam dediği gibi büyük bir sakinlikle yemeğini yemeye devam ederken, annem de gözlerini devirip yemeğine devam etti.

Ve böylece belirtilen küçük yaşam enerjimizinde sonuna gelmiştik.

Kore'ye geldiğimizden beri, annem de babam da birbirinden bağımsız yaşıyorlardı. Aynı evin içerisinde olmaları kesinlikle birlikte oldukları anlamına gelmiyordu.

Babam iflasından sonra burada kendisine küçük bir veteriner dükkânı açmıştı. Bütün vaktini orada geçirir, eve geç saatte gelirdi. Geldiği gibi yemek yer ve kalan vaktini koltukta sızana kadar televizyon izlemekle geçirirdi.

Annem ise ilk zamanlarda bu ilgisizlik ona ağır gelse bile artık alışmış, tıpkı babam gibi onu da umursamaz bir hal almıştı.

Yani anlayacağınız değişen tek şey maddi durumumuz veya kimliklerimiz olmamıştı. Birbirine bağlanmaya söz verilmiş iki ruhta benliklerinden koparılmıştı.

Belki yalnız olmaya kendi tercihim ile değilde onların ilgisizliği ile itilmiş olsam da, şu an halimden gayet memnundum.

"Ben doydum, size afiyet olsun." Tabağımı küçüklüğümden gelen bir alışkanlıkla ileri doğru itip yerimden kalkarken, babamın sert sesiyle olduğum yerde durdum.

Trouvaille •TaeliceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin