Yemek masasına oturduğumda annemle babam yine birbirine öldürücü bakışlar atıyorlardı. Masadaki gerginliğin hayli büyük olması iştahımı kesmeye yetiyordu bile. Annem bana bir tabak hazırlayarak önüme indirdi.
"Anne ben yemiyorum."
Birden sinirlenip tabağı hızla önüme bıraktı. Birazı etrafa dökülmüştü.
"Ye."
Babam bana emir verip susmuştu.
"Ye dedim sana bekle değil!"
Başımı yemeğe gömdüm. Birkaç birşey yemeye çalıştım ama olmuyordu. Boğazımdan aşağı doğru yol almış şeyler yiyecek değil de sivri taşlar misali geçtiği yeri yırtmış hissi veriyordu. Nefes alamadığım bir kaç saniyeyi yeni idrak ederken, farkına vardığım an su bardağıma yapıştım.
"Kimseye bağıramazsın."
Bardağı aldığım yere ürkekçe bırakırken, ürkek bakışkarım ikisi arasında mekik dokuyordu. Gerginliğin fitilini ateşleyen cümleyi annem başlatırken içimden sabırlar diledim..
"Sen buna böyle öğrettin zaten!"
"Evde dursaydında doğruyu gösterseydin!"
Kulaklarımı kapatarak odama ilerledim. Yatmadan önce taktığım kulak tıkaçlarını alıp taktım. Bir kitap alıp karıştırırken çoktan yanmaya başlamışlardı.
Bunları hiç anlamıyordum. Benim kendilerini görmediğimi sanıyorlardı herhalde. Uzmanlar ne derdi, çocuklarınızın önünde kavga etmeyin. Ebeveynlerim bu sözü yanlış anlamış olmalılarki her defasında gözümün önünde kavga ediyorlardı. Bazen acaba ne suç işlemiş olabilirmki böyle insanların kızı olmuşum diyorum. Diğer aileler gibi normal olamazlarmıydı sanki?
Görüşümün bulanıklaşmasıya gözlerimi yumdum. Bir damla çoktan firar etmişti. Kitabı masaya bırakıp kalkarken yaşı silip dolabımın karşısına geçtim. Aklımdaki düşünce sinsi sinsi beni etkisi altına alırken karşı koymak istemedim. Çünkü banada mantıklı geliyordu bu son zamanlarda fazla gündemimde olan konu. Artık cidden dayanamıyordum.
Evet, bu gün bu evden kaçacaktım.
Bavulumu önüme aldığımda ne olduğuna bakmadan bir bir atıyordum içine kıyafetleri. Taaki dolana kadar. Sırt çantamı alıp telefon şarj ve kulaklığı alınca hazır sayılırlardı.
Geceleri sokakta dolaşmak biz kızlar için hayli zor bir işti malûm. En sevdiğim aktivitelerdendi geceleri yürüyüş. Bu yüzden rahat bir şekilde dolaşabilmek için erkek gibi giyinirdim. Öyle şey olurmu demeyin. Maalesef oluyordu. Adaletsizlik..
Dolabımdan en geniş pantolonumu aldım. Koyu renk bir kottu. Zamanında erkek reyonundan aldığım siyah swetide aldım. Üzerime bir çırpıda geçirdim. Uzun saçlarımı toplamak zor olsada topuz yapabilmiştim. Siyah şapkamıda alıp takarken aynadaki görüntüme baktığımda gerçekten biri yakından bakmadıkça benim kız olduğumu anlamazdı. Zaten amacımda oydu ya.
Ev tek katlı olduğu için pek zor olmazdı pencereden çıkmak. Bavulu diğer tarafa attım. Sırt çantam kolumdaiken pencerenin diğer tarafınadaydım artık bir hamle ardından. Hızla bahçe çıkışına arada arkamı kontrol ederek ilerliyordum. Kaldırımda hızlı adımlarla yürürken son bir bakış attım "evime". Mahalleden hayli uzaklaştığımda durarak parkın birine gidip banklardan en yakın olanına ilerleyerek bıraktım kendimi.
Olayın şoku ve harcadığım enerji beni nefes nefese bırakmıştı. Kalbim deki gibi atıyordu.
Ben şimdi kaçmıştım ama nerde kalabilirdim ki?
Telefonumu alıp en yakın arkadaşım Esini aramak mantıklı gelmişti. O zaten tek başına kalıyordu. Yanına gitsem sorun olmazdı. Esinin adını rehberden bulup aradım.
"Alo."
"Naber Eso?"
"Ne olsun tatildeyim hâlâ. Sen napıyosun?"
Lanet olsun! Esin yarı yıl tatili dolayısıyla tatil yapmaya karar vermişti. Bunu nasıl unuturdum..
"Lara ordamısın?"
"Evet burdayım."
"Ne için aradın beni?"
Söyleyip söylememekte kararsız kalsamda söylemem gerekiyordu.
"Artık evden kaçmış bulunmaktayım."
"Ne?!"
Telefonu hemen kapattım. Beni ikna edip eve gitmeme sebep olabilirdi. Ilk defa birşeyde bu denli kararlı hissediyordum. Ve girmeye de pek niyetim yoktu.
Tam burnumun ucunda bir ıslaklık hissederken elim harekete geçmişti. Birkaç damla daha havadaki yolculuklarını üzerimde durdururken bedenimden bir ürperti dalgası geçti. Valizimi alıp tekrar yola koyuldum.Saat 20.30 tu. Yağmur hızlanmaya başlamıştı ama umrumda değildi ıslanmak. Öylece yürüyordum sokakta. Ama ayaklarım nereye gideceğini biliyormuş gibiydi. Kendimi akışına bıraktım.
O kadar çok sokak geçmiştimki artık çıkarmakta zorlanıyordum. Bir sokağa daha girerken ve o ev görünmüştü.
Kahretsin onun evine gidemezdim. Emre benim sevgilim olsada evinde kalabilirmiydim ki?
Ama birkaç gün kalacaktım. Esin gelene kadar sadece. Herhalde beni kovacak değildi ya..
Büyük bahçeden içeri girdim. Kapıya geldiğimde birkaç kez tıklatırken yeni fark etmiştimki baya ıslanmıştım. Kapı aralanırken Emre boy gösterdi ardından. Tek kaşı havada baştan aşağı süzüyordu beni. Gri eşofman altı ve mavi bir tişörtleydi.
"Hayırdır kardeş?"
Bunu demesi üzerine kahkağa atmaya başladım. Bana anlamaz bir şekilde bakması daha şiddetli gülmeme sebep oluyordu. Şapkamı çıkarırken hâlâ gülüyordum. Zaten zor duran topuzum açılınca saçlarım gün yüzüne çıktı.
"Lara?"
Boynuna atladım hemen. Bana iyi gelebilecek birşey küçük bir sarılma olabilirdi. Oda beni koluyla kavrayıp sıkıca sarmıştı.
"Bebeğim ne bu halin? Sırılsıklam olmuşsun."
Boynuna gömdüm başımı. Hiç ayrılmak istemiyordum.
"Geç içeri."
---
Yorumlarınızı merak ediyorum :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İHTİMAL: Tek Umut 🍁
Teen FictionYıldız; ışığından vazgeçip gecenin puslu karanlığına karışınca, karar verdiği sonunun bedelini tek başına ödeyeceğini biliyordu. Bunun geri dönüşü de artık mümkün olmayacaktı. Ama o unutmuştu. Unutmaması gerekeni unutmuştu. O.. Ay'dan vazgeçmişti. ~...