05/06/1951Genç adam gözlerini vuran dalgadan ayırmadı, her dalgaya bakıyor ve onun kıyıya vurmasını seyrediyordu. Onun her zaman geldiği sahildeydi, ve bu son gündü. Yarın hiç istemeyeceği bir şey yapmak zorunda kalacaktı. Hayatının zindan olmasına kalan son günler, ama hala sevdiğini bekliyordu. Son günde olsa, son saatlerde olsa belki bir umut onun gelmesini bekliyordu. Yaklaşık bir senedir onunla mektuplaşıyordu ama sırını söylediğinde ona geri mektup gelmemişti. Buna rağmen şu an onu bekliyordu. Sanki gelecek gibi, sanki hala kendisini seviyor gibi. Sanki kendisininden nefret etmiyor gibi. Sanki gelipte dediği şeyleri yapacak gibi, sanki saçlarını okşamasını bekliyor gibi. Ama hayır hala gelmiyordu. Kolunu saatine bakmak için kıvırdı, saat beş buçuktu. Son zamanlarda olduğu gibi altı da gidecekti. Ama bu sefer hiç ama hiç gitmek istemiyordu. Ne de olsa artık buraya gelip onun gelmesini beklemeyecekti. Ne de olsa artık hayatını zindan olmaya ilk adımını atıyordu. İstemediği birini sanki çok ister gibi istemeye gitmek. Bundan daha acı çok fazla şey yoktur. Kalbinin sahibi yanında değilken o istemediği birinin yanında olmak zorunda kalacaktı. Ama kalbinin sahibi hep o kalacaktı.
Hayatı boyunca onun aşkı bitmeyecekti bunu biliyordu. Her geçen gün kalbinin onu isteyeceğini biliyordu, ama o kendisini istemiyordu. Eğer her şeye rağmen gerçekten kendisini sevseydi işte o zaman şu sahile gelirdi değil mi? O zaman kendisini bulurdu, o zaman en azından bir mektup yazardı. Ama hayır, ne gelmişti ne mektup yazmıştı. Genç adam oturduğu yerde öylece denize bakıyordu. Gelmeyeceğini bildiği halde onu bekliyordu. Ona umudu çoktan vermişti, tutacağı bir dal vermişti. 'Sana aşık oluyorum' demişti. Ama bunların her ne kadar yalan olduğunu düşünse de beyninden bunu silmeye çalışıyordu. Hala onu sevdiği umuduna tutunmak ve gelmesini beklemek istiyordu. Her ne kadar son dakikalar olsa da, beklemeye devam edecekti. Burada onu beklemek daha iyi geliyordu, sevmediği birine ilk adımı atmaktansa.
Derin bir nefes alıp, temiz havanın kokusunu içine çekti. Zamanın geçmesini istemiyordu, hayatı boyunca tam burada onu beklemeyi tercih edebilirdi. Denize bakıyorken bir haraketlik dikkatini dağıttı. Bir adamın hızlı adımlar ile yanından geçtiğini hissetti. Genç adam ileri doğru koşmaya ve insanların suratlarına bakmaya başladı. Bir o tarafa bir bu tarafa gidip duruyordu. Aradığı şey ise kendisine diğerlerinden farki bakan ela gözler.
Bilal ise genç adamın arkasından baka kalmış, ela gözlerini gencin üzerinden çekmiyordu. Fatih ise sahilde olan bütün insanlara bakmaya çalışıyor ve bulmaya çalışıyordu. Görmek istediği tek şey bir çift ela gözlerdi. Ellerini saçlarına geçirmişti, nefes nefese kaldığı halde hala koşmak istiyordu. Bu son gündü, bunu biliyordu, daha sonra buraya gelmeyecekti. Sonra onu nasıl bulabilirdi ki. Bu kötü düşünceleri aklından uzaklaştırmaya çalışırken kendinden on beş metre uzakta birini gördü. Kendisine bakıyordu ama ifadesi gözükmüyordu. Hızla ona doğru koşmaya başladı, o olabilir miydi? O ela gözlü olabilir miydi?
Üzerine doğru koştuğu kişi bir an ayağa kalktı, genç adam onun gözlerini gördüğü dakika da oda arkasını dönüp yürümeye başladı. Şu kısa zamanda gözlerin rengini ve kendisine bakışını görmüştü. Durdu, ama arkası dönük genç adam yavaş adımlar ile yürüyordu. Artık yorulmuştu ve ona ulaşabilecek bir ses ile bağırdı.
"Ela gözlü?!"
Genç adam durdu, ellerinin titrediğini ve kalbinin hızlandığını hissediyordu. Dengede durmakta zorlanmasına rağmen arkasını yavaş yavaş döndü. Fatih ise ona yaklaştı ve uzaktan bakan kişiler ise onları arkadaş sanıyordu.
"Sensin değil mi? Sensin ela gözlü."
Bilal bir şey demedi, kendisinden hafif uzun olan genç adama ela gözleri ile bakıyordu. Gözlerinin altı kıpkırmızıydı, ve yorgunluğu gözlerinden belli oluyordu. Terlemiş ve nefes nefese kalmıştı. O kadar solgun bakıyordu ki, o dakika da kendinden can verse bile onu iyi hissettirmek istedi.
"Aradığım tek şey bana aşk ile bakan ela gözlerdi. Buldum da, sadece bunu aradım. Başka hiçbir şey bakmıyordum, çünkü ben onun ruhuna aşık olmuştum ve dış görünüş ile alakalı olan şeyleri umursamamıştım. Şimdi erkeksin diye böyle bir aşkın sahibini bırakır mıyım sanıyorsun?"
Bilal cılız sesiyle konuştu.
"Peki neden?"
"Ne neden?"
"Neden hiçbir şey yazmadın?"
"Özür dilerim ela gözlü, İstanbul'a bir hafta sonra geleceğim mektubumdan sonra büyük bir talihsizlik yaşadım. Annemi toprağa verdim."
İki gencin de gözleri dolmuş, birbirlerine bakıyorlardı. Bilal mahcup olmuş bir ifade ile bakmaya başladı ve gene cılız bir ses ile konuştu.
"Özür dilerim."
"Sonra sana hiç bir şey yazamadım. Ama iki hafta sonra istemediğin bir şeyi yapacağını öğrendiğim gibi buraya geldim. Bana sakın kızı istedim deme."
Bilal ufak bir tebessüm etti.
"Daha değil."
"Bilal?"
Gencin kalbi tekledi, adını ondan duymak kalbini durdurur gibi hissettiriyordu.
"Evlenme kimseyle."
Fatih hem koştuğu için hemde hızlı hızlı konuşmaya çalıştığı için nefes nefeseydi. Göğüsü hızla inip kalkıyor ve kendisine ne bakan ela gözleri inceliyordu. Kendisine bakışlarındaki o farklığı görüyordu. Diğer insanların bakmadığı gibi değildi, kendisine bakarken o ışıltıyı görüyordu.
"B-ben s-sanırım buna mecburum."
"Ah be ela gözlü, neden hala bu kadar umutsuzsun. Gitsek buralardan. Olmaz mı?"
"Lütfen benim için bir şey yapma, hayranı olduğun şehirde kal."
"Hayranı olduğum başka şeylerde var."
Bilal yüzüne yayılan sıcaklığı ve yüzünün çoktan kızardığını hissetmişti. Bilal ela gözlerini genç adamın gözlerinden çekip kafasını eğdi. Yerdeki taşlarda gezdiriyordu gözlerini.
"Ela gözlü ben senin mektubunu aldığımda çok şaşırdım evet. Yani bu değişik bir şeydi, ama bunu yalnız kalıp düşündüğümde bana böylesine aşık olan birinin aşkını hala kaybetmek istemiyordum. Hala o aşka karşılık vermek istiyordum. Dediğim gibi seni bana sevdiren, el yazın, ela gözlerin, mektubuna sinen kokun ve bana olan aşkın. Bunları kaybetmek istemiyorum.Başta düşündüm onca hissettiğim şeyleri bir erkeğe mi hissettim diye, ama bunlar değişmedi. Hissettiğim şeyler ve yapmak istediğim şeyler aynı. O dakika da anladım bana mektup gönderen ve öyle güzel aşığın ben de ruhuna aşık oluyordum. Önemli olan kalbin, artık yalvarırım umutsuz olma. Ben seni daha fazla tanımak istiyorum. Mektubuna sinen kokunu daha çok almak istiyorum. O yüzden lütfen evlenme kimseyle, gidelim buradan. Babaannemin memleketinde bir ev var, buradan baya uzak olabilir ama gidebiliriz. Dedem babamı orada yetiştirmiş orada eğitim falan verirmiş. Talim yaptırırmış, biraz eski olsa da hala orda. Onarırız, daha sonra çalışıp hallederiz he olmaz mı?"
Bilal yüzündeki o ufak gülümseme ile kafasını kaldırdı. Dolmuş ela gözler ile gencin gözlerime baktı.
"Olur."____________________________________________________________________________
Selam gençler, nasıl beğendiniz mi bölümü? Bu hikayede sonda ilk defa bir şey yazıyorum. Ve mektup değildi bu sefer. Neyse, Bilal ile Fatih'i seviyor musunuz? Aralarındaki sevgi sizce nasıl?
Sizi seviyorum.🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mektup •bxb•
Teen Fiction~Sene 1950, Fatih kendine gelen bu aşk mektubunu bir erkekten geldiğini bilmeden okumaya başladı ve böyle bir aşka hayran kaldı.~