Büyük bir hızla A7 aracının kokpit odasına girmeyi başardığımda Bay McDonald beni peşimden takip ediyordu. Araçlar ikiye ayrılmıştı ve işlerin A8 aracında nasıl gittiğini öğrenmek için Bay Hall'la iletişime geçmeliydim. Bazen gerçek bir insan gibi yorulmayı özlüyordum çünkü her geçen salise kendimi daha çok bilgisayar gibi hissediyordum. Gözümü kapattığımda hakimiyeti sağlamayı değil, uğraşarak ve zamanla başarıya ulaşmayı istiyordum. Fakat işler istediğim gibi ilerlemiyordu. Kuantum ışınları artık benim bir parçam sayılırdı.
''Hall,'' dedim nefes nefese. ''Her şey yolunda, değil mi?''
Birkaç saniye sonra Bay Hall'dan geri cevap aldım. ''Evet, şimdi ne yapacağız?''
''Kaçacağız,'' diyerek kokpitin içindeki kontrol kolunun karşısında yerimi aldım. ''İki aracı da koruyan enerjim meteorların araçlara zarar vermesine engel oluyor ancak araçlar hareket ettiğinde ve ben başka bir şeye odaklandığımda bu enerji tekrar kaynağa, yani bana geri dönecek. Olabildiğince hızlı hareket etmeli ve gök taşlarından sıyrılmalısın. Aynı koordinatlarda olmayacağımızı biliyorum ancak senden hareket halindeyken kronometreyi ellinci saniyede başlatmanı istiyorum. Süre dolduğunda düşünmeden ışınlanın. Sizi bulacağım.''
Hologram hattından çıktım, böylece bana ulaşmasına engel oldum. Arkamı dönerek Bay McDonald'a baktım ve bakışlarının Bay Hills'in hareketsiz bedeninde dolaştığını fark ettim.
''Yapabileceğim bir şey yoktu,'' diye mırıldandım ve elimi hafifçe savurarak Hills'in bedeninin yana doğru sürüklenmesini sağladım. ''Koltuğunuza geçebilirsiniz, Bay McDonald. Eşlik ettiğiniz için teşekkür ederim.''
''Yardımcı pilotunuz ölmüş!'' diye bağırıverdi eliyle cansız bedeni işaret ederek. ''Buna nasıl bu kadar tepkisiz kalabilirsin?''
Kolumu Bay McDonald'a doğru hiddetle savurdum ve adamın sıska bedeninin kokpitin duvarına yapışmasını sağladım. ''Ne yapmamı istersiniz, Bay McDonald?! Arkalarından yas mı tutmalıyım, bu lanet olası yer de ağlamama izin bile verilmezken?! Sadece on sekiz gün önce eşimle karşı karşıya oturuyordum ve birlikte yıldızları izlerken ona resim sergisinin nasıl geçtiği hakkında sorular soruyordum ve sonra bir anda bom, her şey mahvoldu. Her şeyimi kaybettim, anlıyor musunuz? Fakat başarıcağıma dair kendime ve eşime söz verdim. Neler yaşadığım hakkında hiçbir fikriniz yok, Bay McDonald... Lütfen,'' derin bir nefes aldım ve bakışlarımı McDonald'ın mavi gözleriyle birleştirdim. ''Derhal burayı terk edin. Beni yalnız bırakın. Ben bir tür felaket makinesiyim, yanıma yaklaşmayın,'' elimi bir kez daha adamın bedenine doğru savurduğumda sıska bedeni kokpitin kapısından dışarı doğru fırladı. Kapıyı sertçe kapatarak arkama döndüm ve son kez derin bir nefes aldım. Bay Bullock'u yardımcı pilotluğa alarak hayatını tehlikeye atmak istemiyordum, bu yüzden bu aracın hakimiyeti artık sadece bana aitti. Başladığım felaketi sonlandıracak ve Sitan'a sağlam bir şekilde varacaktım. Bu kargaşaya tek başıma hareket ederek neden olduğumu biliyordum, fakat şimdi her şey yerine oturmuştu. Ben bir bilgisayardım ve gerekirse etrafımdaki virüslerden kurtulabilirdim. Bir bilgisayar siz onu şarj ettiğiniz sürece asla yorulmazdı. Ve ben kendimi sarj edebilecek enerjiyi içimde barındırıyordum.
Kontrol kolunu kendime doğru hızla kırdım ve meteor taşlarının arasından sıyrılarak ilerlemeye başladım. A8 aracı görüş alanımdan çıkmıştı, çoktan ışınlanmış olmalıydılar. Araç hızla gök taşlarının arasından kurtulmayı başardığında seri hareketlerle ışınlanma panelinin üzerindeki mavi ışıklı holograma dokundum. Aşama 4 seçeneğine bastım ve totalde görünen sayıya bakma gereği duymadan ışınlanmayı kabul ettim.
Gözlerim saliseler sonra tekrar açıldığında, aracın kokpit camının ardına, hemen sonra dikkatle etrafıma bakındım. Etrafta kulak zarımı zedelemek istercesine ötüp duran acil durum alarmı ya da gözlerimi kamaştıran kırmızı bir ışık yoktu. Sessizlik ve etrafı donatan küçük ışık parçacıkları vardı; huzur vardı. Uzaydan nefret eden bir kadına göre bile bu görüntü öyle huzurluydu ki... Eşimle yıldızları izlediğimiz günü hatırlayıverdim. ''Bak, yıldız kaydı. Dilek tut,'' demişti, sanatçı ruhu onun kayan bir yıldız olduğunu düşündürüyordu kendisine ancak ben, işimden dolayı olsa gerek, hiçbir zaman hayalperest bir kadın olamamıştım. Onun kayan bir yıldızdan çok atmosfere giriş yapmış bir gök taşı olduğunu biliyordum. Bu yüzden bir dilek tutmamıştım ve şimdi keşke diyordum, tutsaydım. Onu asla kaybetmemeyi dilerdim ve belki gerçekleşirdi.
Düşüncelerimden uzaklaşmak istercesine derin bir nefes aldım ve önüme dönerek hoparlöre bağlandım. ''Merhaba, Kaptan Pilot Felicia Lynn konuşuyor,'' boğazımı temizledim. ''Öncelikle herkes adına özür dilerim. Yaşanan meteor yağmuru sebebiyle araçlar hasar aldı, bu sebeple acil ışınlanma butonunu kullanmak zorunda kaldım. Dördüncü aşamaya geçmiş bulunmaktayız. Anlayışınız için teşekkür ederim,'' hoparlörü kapattım ve yerimde hafifçe gerindim. Anlayış beklemiyordum, şuanda sadece işime odaklanmalıydım. Daha fazla etrafıma zarar vermek yerine sonuca varmalıydım. Sitan'a varmalıydım. Fakat ondan önce A8'i ve Bay Hall'u bulmam gerekiyordu.
Gözlerimle kokpit camına odaklandığımda şeffaf camın karşımda yavaşça yok oluşunu izledim. Parmağımla boşluğa dokunur dokunmaz, sanki evrenin içinde sürat ile yolculuğa çıkmışım gibi, etrafımdaki tüm minik ışık parçacıkları yanımdan hızla geçmeye başladı. Sonra her şey bir anda duraksadı ve A8 aracına rastladım. Bay Hall dediğimi yaparak dördüncü aşamayı aktif hale getirmiş ve yoluna devam etmişti. Beşinci aşamaya geçmiştiler, bu da demek oluyordu ki bizden bir milyar ışık yılı uzaktaydılar.
A8 aracının bulunduğu koordinatları hesapladım ve kısa bir anons yaptıktan sonra beşinci aşamaya, yani A8 aracının bulunduğu aşamaya geçiş için holograma dokunarak onay verdim. Zaman en büyük düşmanımızdı, bu yüzden hızlı olmaya çalışıyordum.
Uzay boşluğunda ilerlemeye devam ederken geçen her saniyede onların varlığını daha yakınımda hissediyordum. Aracı oluşturan atom parçalarının ve içini kaplayan insanların ısılarını.
Zamanı kontrol et.
Ne demekti bu? İçimde yaşayan tuhaf ses bana her geçen gün daha da anlamsız şeyler fısıldıyordu. Zamanı kontrol etmek de neydi?
Zamana hükmet.
Gözlerim istemsizce kapandığında gözlerimin önünden tüm yaşadıklarım hızla geçmeye başladı. Patlama, Nasa'dan gelen teklifle önemli bir işe başlamam, yapılan testler, Bay Kensley'nin saldırısı, uzay yolculuğu... Hepsini bir kez daha yaşamış gibi hissettim ve bu beni melankolik bir havaya soktu.
Zamanla oyna, Felicia.
Bu evrene hükmetmek demekti. Bu kadar güçlü değildim. Bu mümkün değildi. Gözlerimi açmaya çalıştım ama bedenimi ele geçiren güç buna engel oldu. Ne yapmamı istiyorduysa bunda kararlı gibiydi. Gözlerimin önüne bir hologram yansıdı ve dijital harflerle belli bir tarihi ve saati yazıverdi, yerel saatimize göre bugünü ve şuanı gösteriyordu. 2 Nisan 3027 Pazartesi günü, Saat: 06.43, sabah.
Tam beş gündür yolda olduğumuza inanamıyordum. Üstelik önümüzde kat edilmesi gereken bir milyar ışık yılı daha vardı ve insanlar yorulmuştu. Aşamaları tamamlamamız için yaklaşık bir yüz yirmi saatin daha geçmesi gerekiyordu ve henüz A8 aracına ulaşamamıştık bile.
''Aman tanrım,'' diye söylendim kendi kendime. Gözlerimin önüne yansıyan sayılar bir anda, sanki sayıları parmağımla yukarıdan aşağı ittirmişim gibi, hızla değişmeye başladı. 7 Nisan 3027 Cumartesi günü, Saat: 06.43, sabah.
Derin bir nefes alarak gözlerimi açmayı başardım. Sanki bir rüyadan uyanmış gibi şaşkınlıkla etrafımı incelerken yanı başımda benimle oturan Bay Hall'la karşılaşıverdim.
''Nihayet, Felicia,'' dedi parlak metal rengi poşete bağlı olan pipeti dudaklarının kenarına sıkıştırmadan hemen önce. Sıvıdan büyük bir yudum aldıktan sonra devam etti. ''Emir verdiğin gibi, Alpha'ya iniş yapmak üzereyiz.''
Ben az önce zamanla oynamıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
🌌Yankılıvadi Galaksisi
Ciencia Ficción''Bayan Lynn,'' geri cevap kısa sürede geldi. ''Her şey yolunda, değil mi?'' ''Evet, her şey yolunda,'' camın ardından ufku seyrettim. Çöl yapayalnız kalmış gibiydi. ''Bu koca çölün ortasında terk edilmiş bir uzay üssünün olması oldukça tuhaf,'' diy...