✨4.Bölüm : Animabus Mortuorum ✨

15 2 0
                                    

Keyifli Okumalar.

Lacrimis struit insidias cum femina plorat. “Kadın ağlarken, gözyaşlarıyla tuzak hazırlar.”

İki gün sonra.

Kâbuslar ile geçen geceler, bitmek bilmeyen ağlama krizleri ve keskin acılar... Anılar ruhunda açılmış binlerce yara gibi kazıdıkça kanayan ve kanadıkça tüketen. İki ruh, bir beden.

Her sabah yaptıkları gibi beni alıp asansör ile alt kata indirdiler. İri yapılı adamlardan biri beni tutarken diğeri gri renkli demir kapıya yöneldi. Boş gözlerle iki gündür aşina olduğum koridoru taradım. Düşüncelere dalacakken demir kapının gıcırdayarak açılması düşüncelerime ara vermeme neden oldu.

“Sen! Profesör Kate'i çağır. Ben kızı hazırlarım.” diyen korumaya bakmak için kafamı seri bir şekilde kaldırdım. Beni iki gündür buraya getiriyorlardı ama kapıdan içeri girmeden bilincimi kapatıyorlardı. Fakat bu sefer yapmayacak gibiydiler.

Kapıyı açan tahmini Kore asıllı adam seri ve sert adımlar ile koridoru terk etti. Geriye sadece ben ve iri koruma kalmıştı. Hiç diretmeden adamı takip ettim ve geniş bir odanın içerisine girdik. Odanın ortasında tek kişilik koltuk ve üzerinde garip aletler vardı. İçerisi sadece tavandaki minik lamba ile aydınlanıyordu. Masanın üzerindeki garip aletleri görmem ile gözlerim büyüdü ve beynim sinyaller vermeye başladı. Kaç!

Kurtulma planları kurmaya başlamadan hemen önce aklıma telekineziyi kullanabildiğim geldi. İşe yaramasını umarak masanın üzerindeki iğnelerden birine odaklandım ve kafamda adamın boynuna saplandığını hayal ettim. Gözlerim hala kapalıyken odada yüksek bir ses yankılandı. Gözlerimi açmam ile iri adamın ayaklarımın önüne serildiğini ve boynundan kan aktığını gördüm. Hızla adamın yanına çöküp elimi şah damarına bastırdım. Fakat parmaklarımın altında en ufacık kıpırtı bile yoktu.

Korku ile yerden kalktım. Hızla kapıyı açıp kendimi koridora attım. Bu kasvetli yerden bir an önce kurtulmalıydım. Anında atak yaparak koridorun sonundaki merdivenlere koşmaya başladım. Kafamı eğerek merdivenleri çıkmaya başladım ama koluma yapılan baskı ile merdivenlerden aşağıya çekildim. Etrafta hareket ettirmek için eşya ararken vücuduma uygulanan elektrik ile zihnimi kullanamaz hale geldim.

Etraftaki sesler algılanamayacak hale gelmişti. Kore asıllı olan koruma kollarımdan tutarak beni yine o odaya götürdü. Profesör dedikleri kadın korumaya bakarak bir şeyler söylüyordu. Daha dikkatli bakmak için kafamı dikleştirmeye çalıştım fakat hiçbir uzvumu hareket ettiremiyordum. Koruma beni bir tüy gibi belimden kaldırarak deri kaplama koltuğa oturtturdu.  Görüş alanımdaki pus biraz dağılmış, uzuvlarımı hissetmeye başlamıştım. Tam hareket etmeye yeltenecektim ki ayak ve el bileklerimin üzerini gümüş renkli ve üzerinde eskilerden kalma motifler işlenmiş demir sardı. Gözlerimi usulca demirlerden çekip profesöre baktım. Yaklaşık 60 yaşlarında ak saçlı, mesleğinin zorluklarını yüzünden anlayabileceğiniz, gördüğüm profesörlere nazaran daha naif duruyordu.

“Yetmez mi!” diye bağırdım. Adam beni duymuyor gibi yapıp elindeki neşter ile kafamı gösterip korumaya seslendi.

“Kafasını sabit tut ve demirin kafasına sabitlenmesini sağla.” Adamı emiri üzerine adam kafamı tutarak demirin kafamın çevresini kapatmasına yardımcı oluyordu. Yüzümde açık olan yerler burnum, gözlerim ve korumanın nefesiyle huylandığım ensemdi. Endişem daha da artmıştı. Artık ne yaptıklarını anlayamıyordum. Ellerindeki aletler, neşter ve ilaçlar zihnimi daha da bulandırmıştı.

Adrenalinin ve vücuduma kapanan işlemeli demirlerin etkisi ile terlemeye ve hatta nefes alamamaya başlamıştım. Uzun bir sessizlikten sonra profesör elindeki malzemeler ile önümden geçip gitti. Ensemde hissettiğim nefes bir anda kesildi. Daha sonra ensemde hissettiğim acı ile dudağıma dişlerimi geçirdim. Tam bitti derken enjekte ettiklerini düşündüğüm sıvı belimde kavisler oluşturarak bedenimde yok oldu.

Daha acısı geçmeden sivri bir nesne ensemden içeri girerek aşağıya doğru çekildi ve gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Daha fazla dudağımı ısırıp sesimin çıkmamasını sağlayamadım. Var gücümle çığlık atmaya başladım. Kesikten akan kan ilacın gittiği yolu izleyerek sırtımdan süzülerek benliğimde kayboluyordu. Ardı arkası kesilmeyen çığlıklarım boş odada yankılanıyordu. Boğazım bağırmaktan tahriş oluyor, ciğerlerimi zorlamaktan dolayım acıyordu. Hala neşterin ensemde oyuk açtığını hissedebiliyordum. Kesikten akan kanın kokusu bu küflü odanın içerisini doldurmuştu.

Bağırmaktan yorgun düşmüş bedenim bir dakika daha dayanamayacaktı bu acıya. Tam kendimden geçecektim ki neşterin soğukluğu usulca vücudumu terk etti. Ve bitti dediğim anda yarayı delip geçen bir nesne daha hissettim ve bedenim daha fazla dayanamadı.

4 saat sonra.

Burnuma dolan keskin koku ile gözlerimi aralamaya çalıştım. Gözlerimi açmamla birlikte odanın parlaklığı gözlerimi kırpıştırmama sebep oldu. Neredeydim ben? Kabus gördüğümü düşünerek yerimden kalmaya yeltendim fakat ensemdeki nedenini bilmediğim ağrı geri yatmama sebep oldu.  Başım feci derecede ağrıyordu, sanki kafamın yer yerine kesikler açmışsın gibi. Elimi enseme götürüp ovuşturdum fakat acısı kat ve kat arttı. İşe yaramayınca elimi ensemden çekerek yatağa koyuyordum ki elimdeki kırmızılık şok olmama sebep oldu. Hızla yattığım yerden kalkarak odada sadece bir tane bulunana pencerenin olduğu tarafa yöneldim. Her hareketimde ensemden ağrılar giriyordu. Pencereyi açarak içerideki bunaltıcı kan kokusunun gitmesini, yerine oksijen olmasını sağladım. Derin bir nefes alıp düşünmeye başladım.

Burası neresi? Enseme ne oldu? Enseme bunu yapan kim?

Bütün sorular zihnimi meşgul ederken odanın kapısı hızla açıldı ve içeriye bir kadın ve bir erkek girdi. Kendimi koruma içgüdüsü ile masanın üzerinde duran lambayı alarak önüme siper ettim. Adam ben daha zihnimdekileri sormadan konuşmaya başladı.

“Senin ismin İzlem ve burası da senin yeni evin. Gereken bilgiler birazdan çip aracılılığı ile iletilecek. Bu biraz acıtabilir. Bilgileri aldıktan sonra enseni alt kattaki doktora göster ve sakın bir delilik yapma.”  demesi ile yüz ifadem değişti. Bu durumdan korkmam gerekirken sadece mimiklerim ile belli edebiliyordum. Kendimi robot gibi hissedebiliyordum.

Daha soracaklarım varken geldikleri gibi süratle odadan çıktılar. Sonra şiddetli bir ağrı ve zihnimde beliren görüntüler.

Başımdaki ağır baskı bitince derin bir nefes almaya çalıştım ama ciğerlerim yırtılıyor gibi olunca öksürmeye başladım. Zihnimde yer alan her kare bulanıktı ama yaşamışım gibiydi. Tek hatırladığım cümle ‘Global hafıza kaybı.’ idi.

Dediklerini yaparak odamdan çıktım ve merdivenleri aramaya başladım. Koridor boyunca onlarca oda vardı ki hangi biri merdiven kısmına iniyor bilemiyordun. Tam bu o kapıdır dediğim kapının kulpunu tutmuştum ki kapı hızla açılarak bir adam karşımda dikildi. Zihnimden Helios ismi geçmeye başladı. İstemsiz bir şekilde elimi öne uzattım. O da hiç tereddüt etmeden eli ile elimi kavrayarak karşılık verdi.
Aramızda hiç bir konuşma geçmeden benden önce davranarak merdivenlere yöneldi. Bense ensesindeki izi fark edince yerimden kıpırdayamadım.

‘Ne oluyor burada!’

Umarım beğenirsiniz. 😇

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 19, 2019 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

"Aşırı Doz"Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin