Tut elimi, buradan gidelim. Olmaz demeden, dinle beni bi'.
Sana tanıdık geldi değil mi bu dizeler? Çünkü hep seni düşünerek dinledim, yüzüne de söyledim. Benim hayatım, koca bir 'Sen' varlığından oluşuyor Küçük Kızım.
Sana söylediğimin hala arkasındayım, bana gidelim de. Bir saniye düşünmem. Arkaya bir Yüzyüzeyken Konuşuruz şarkısı açarım, terk ederiz bu şehri. Sana yepyeni bir hayat sunarım, burada yaşadığım kadar lüks bir hayat olmaz, tamam her an seni alabileceğim bir arabam da olmaz... Ama zaten bunlar ikimizin de umrunda değil.
Arabamız değil de, yüzünde bir gülüşün olur. Nefesim kesilene kadar gülümsetmek için çabalarım, zaten her gülüşünde yeniden doğarım. Tanrım... O gülüş, ömrümü her seferinde yıllar boyunca uzatıyor.
Seni ilk gördüğüm anı anlatacağım sana, yanına geldiğim günü değil. Şu gözümde Silüet olduğun günü. Evet, sana yazılar yazdım ve benimle hikayen öyle başladı. Yanlış biliyorsun, benim seninle hikayem öyle başlamadı.
Dokuzuncu sınıf, birinci dönem, ikinci ayın sonu, yirmi yedi Ekim. Havalar yeni soğumaya başlamıştı, ağaçlar yapraklarını dökmeye başlamış. Bizim okulu karşılayan iki yanı ağaçlarla kaplı bir yol var, hatırlıyorsundur belki.
Sonbahar geldi mi, orası bir ressamın elinden çıkmışa döner. Bahsettiğim o yoldaydın, okul çıkışı. Genelde herkes servisle arka kapıdan çıktığı için sen yine onlardan uzak kalmanın bir yolunu bulmuş; okuldan çıkarken bu yolu tercih ediyordun.
O gün yine bir şeye sıkkındı canın. Yine Akın ile kavga etmiştiniz. O çocuğun senden ne alıp veremediğini hala anlayabilmiş değilim ama konumuz bu değil zaten.
Birkaç adım attın, sonra... Sonra hep olduğu gibi yağmur yağmaya başladı. Seninle olan her anımda yağmur yağıyor, gökyüzü bir Silüet'miş de seni gördüğü an tüm duvarlarını yıkıyormuş gibi. Durdun, üzerindekiler yağmurdan tamamen ıslanana kadar hareket etmedin. Ben de arkanda öylece durmuş ne yaptığını izliyordum.
O aralar uzundu saçların, saçlarını elinle düzelttin. Gözlerin kapandı sonra, dudaklarının arasından annemden duyduğum ninniler kadar huzur verici bir şarkı döküldü o yağmurlu havaya.
"Bugün benim doğum günüm, hem sarhoşum hem yastayım. Bir bar taburesi üstünde babamın öldüğü yaştayım."
Çok sonradan anladım neden bu şarkıyı söylediğini, yurt müdürlüğü sana doğum gününü yirmi yedi Ekim olarak göstermişti. Sonradan öğrendin zaten ne zaman olduğunu.
Şansına, Teoman'ın söylediği hali tam olarak kulaklığımda çalıyordu. İşte o an anladım senin detaylarda saklı olduğunu.
Tanrı, bazı güzellikleri bozulmasın diye gizli tutar ya işte onun kanıtı sensin. Detaylara ustalıkla saklanacak ama bulunduğu anda da çok zor unutulacak bir güzelliğin var küçük kızım. Bazen, benim şu anlamsız dünyadaki en büyük sınavımın ve ödülümün sen olduğunu düşünmeden edemiyorum.
Sonra seni izlemeye başladım, yanlış anlama sapık gibi kötü bir zihniyetle değil. Mesela matematik dersini çok sevdiğini ama coğrafya dersinden nefret ettiğini anlayabilecek şekilde izledim. Ama tüm kalbimle söylemek istiyorum, gözlerden kaçmak istediğin her an bakmadım sana. Diğer rahatsız edici bakışlardan sanma diye, en çok da sana duyduğum saygıdan bakmadım.
Meraklı birisin, her masalı sorguladığın gibi kara gözlerini sonuna kadar açıp "Eee sonra ne oldu Yıldız Çocuk?" Diyeceksin.
Sonra ne mi oldu?
Sonra İz'lendim.
Ve Küçük Kız ve Yıldız Çocuk sonsuza kadar bu defter satırlarında kaldılar...
Bölüm şarkısı: Teoman- Paramparça
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kız Çocuğu'na
ChickLitSadece küçük kızıma, kaybolmuş ruhuna yol göstermesi; ona gücünü hissettirmesi ve onun gözümdeki değerini her kelimede anlaması için.