Sakinlik Ardı

378 10 3
                                    

    İrkilerek uyandım. Babamdan hoşlanmadığım yetmiyor gibi o dehşet saçan gözleri rüyalarıma da girer olmuştu artık. Kalbim deli gibi atıyor, odaya giren güneş ışınları gözümü yakıyordu. Beni her türlü tedirgin etmeyi bir şekilde başarıyordu. Ağzıma sıçmasa olmazdı.

"İyi misin?" sesin şaşkınlığıyla kollarını belime sarmış bedene baktım. Eros' du. Tuhaf bir şekilde vücutlarımız yan yanayken bana nasıl bu kadar sıcak hissettiriyordu anlamıyordum. Rüyamdaki ateşlerin arasında kalmış gibi ama şefkatli ve sevecen bir sıcaklık...

"Kâbus gördüm." Bağdaş kurarak dirseğimi dizime yaslayıp başımı elime koydum ve gözlerimi kapattım.

"Burnundan akan sümüğü sil bence."

Yüzümü ekşittim. Tam bir pasaklı haldeyim. Dibimde duran tişörte sümkürerek yere attım ve Eros'a döndüm. Kaşlarını çatmış bir şekilde yere attığım tişörte bakıyordu.

"Sen ne kadar pissin be!"

Kaşlarımı çattım.

"Bana laf edene bak daha buraya geldiğin üstle duruyorsun üstünde. Bir de gelmiş yanıma yatıyor. Çıkar şu tişörtünü."

Ellerimi tişörtünü çıkartmak için uzatırken yatakta kendini geriye doğru çekti.

"Yok öyle bir şey unut sen onu."

"Yârimden başka kimse göremezcilik mi oynuyoruz, namusa mı bindi şimdi? Gel buraya."

Üstüne doğru atıldım ama beni havada belimden yakalayarak yatağa yatırdığı gibi üstüme çıktı. Öylece durmuş gözlerimin içine o tanıdık edayla bakarken dudaklarımız birine değmek için yalvararak o milimlik mesafeyi kapatabilmek için birbirine uzanmaya çalışıyordu. Tenime batan o dikenleri, sıcaklığı yeniden hissetmek istiyordum. Vücudumdan ona doğru giden bu akıma kendimi bırakmak istiyordum. Aradaki o ufacık mesafeyi kapatarak dudaklarını dudaklarımla özlemle buluşturdum. Bunu beklediği belli olurcasına eliyle belimi kavrayarak o anda öpmeye başladı. Senelerdir hasret kaldığım önceden çok iyi tanıdığım bir bedene susamış gibiydim adeta. O kadar tanıdık ve güzel bir çekimdi ki... Her hücremle hissetmek istiyor, tenimde hissettiğim o batmaları teniyle buluşturmak istiyor, arzuluyordum. O da bakışlarında yumuşaklıkla beni anlıyormuşçasına ellerini tişörtümün altına sokarak karnıma dokundu. Ufak bir inlemeyle birlikte derin nefes verdim. İçimde adeta ona çekilen bir şey vardı. Dokunuşu tüm bedenimi ele geçirmeye yetmiş gibiydi. Kendimi o ne isterse yapmaya hazır gibi hissediyordum, sanki daha öncelerden birçok kez bunu yapmış gibi... Birçok kez onun için ölmüş gibi...

"Seni bırakmayacağım bir daha... Ta ki beni kendin son nokta olarak istemeyene kadar... Hayatımda bir daha böyle bir hata yapmayacağım. Seni ne olursa olsun bırakmayacağımı bil."

Dudaklarımdan ayrılan dudaklarının rahatsızlığıyla "Şşşş..." diyerek geri kendime çekip öpmeye başladım. Sözlere veya başka bir şeye ihtiyacım yoktu, sözler her zaman gelip geçiciydi. Tek istediğim onu; o eski tanıdık gibi gelen, can yakan ama aynı zamanda çok değişik bir hazzı olan hisleri tekrar ve tekrar hissedebilmekti.

Elleri karnımdan yukarıya doğru meraklı bir şekilde çıkarak göğüslerimle buluştuğunda içimdeki sıcaklık daha da arttı. Adeta içimde küçük bir ateş filizlenerek büyümeye başlamıştı. Ruhum bedenimden delicesine ona doğru sürükleniyordu adeta. Duygular... insan varlığını ne kadar tuhaf bir hale bürüyordu aslında. Beynin önüne geçerek hem onu acizleştiriyor hem de ötekilikten farklı bir konuma koyuyordu.

"Her şey keşke daha kolay olabilseydi."

Birkaç cm kafasını uzaklaştırarak gözlerimin içine baktı. Bu duyguları uzun süre tatmak isterken uzaklaşması sinirimi bozmuştu.

Akmak üzere olan burnumu çektim seslice. İğreniyorsa da giderdi. Hastayım sonuçta.

"Keşke her şey daha kolay olabilseydi ikimiz için. Ama şunu gerçekten bilmeni istiyorum ki tercihin, kararların ne olursa olsun bunlara saygı duyup her daim yanında olacağımı unutma. Benden hiçbir zaman kaçışın olmayacak bundan sonra."

İç çekerek yan tarafımda duran battaniyeye sarıldım. Sıkıcı şeylerden hoşlanmıyordum. Daha doğrusu ciddi konulardan... en azından hastayken hoşlanmıyordum.

"Bak nerede olup olmadığın beni ilgilendirmiyor..."

Yalan. Şuan tenini tenimde hissedebilmek için bile deliriyordum. Sonsuzluk içinde hissetmek gibiydi.

"Bana neler söylediğin, nelerin sözünü verdiğin gram umurumda değil. Sözler ağızdan oldukça basit, efor sarf ettirmeden çıkan gelip geçici şeyler. Göz boyama, o zamanlık oluşan duygusal yanılım vs vs... Bazı şeylerin illa söylenmesine gerek yoktur. Davranışlarıyla, ilgisiyle zamanla gösterdiğinde önem kazanır. Onun haricinde ardı ardına söylenmiş sözler süslü yanılsamalardan ibarettir. Davranışlar duyguların aynası, isteklerin, gerçeklerin gösterimidir. Ayrıca birbirimizi tanımayan iki sınıf arkadaşıyız sadece. "

Belli belirsiz gülümsemesiyle elini yanağıma koydu. Dokunuşu o kadar yumuşaktı ki. Sanki karşısındakini incitmekten korkar gibi. Teninden tenime değen küçük ama nazik bir alev ateşi...

"Bunu zamanla göreceksin. Her ne kadar davranışlar sözden çok önemli olsa da insanların bazen bazı şeylere duymaya ihtiyacı olur, ya da söylemeye. Bazı zamanlar davranışlar ne kadar kendini belli ediyor dahi olsa insanın trenin süslü vagonları gibi art arda sıralanmış kelimeleri duymaya veya söylemeye ihtiyacı olur. Yoksa bu kadar şiiri kime ne uğrana yazılır, söylenir, okunurdu. İnsan kelimelere de ihtiyacı vardır umutlar için. Bunu sadece muhtaç olduğunda en iyi anlar aslında; ona umut veren şeyin de yıkan da şeyin de ne olduğunu."

Küçük bir çocukla ilgileniyormuşçasına başparmağıyla yanağımı sıvazladı.

"Ama bir şeyi umut etmemek, yıkılmaya uğramaktan çok daha iyi bir seçenektir her zaman."

"Der o duruma hiç düşmemiş birisi sadece. Neyse, bu kadar ciddiyetten sıkıldığını hissedebiliyorum."

Burnumu serçe çektim. Odada öylece ikimiz boş boş dururken öylesine sohbet açabilirdim. Ya da öylesine diye kendi kendime kandırıyorumdur kim bilir?

"Daha önce hiç birisini çok uzun zamandır tanıyormuşsun gibi hissettin mi? Böyle çok çok öncelerden, varlığından da daha öncesinden tanışıyormuş gibi."

Duygusuz bakışlarına geri büründü.

"Her kes hayatında birkaç defa hisseder bu durumu. Normal bir şey."

"Ben herkesi sormadım ama."

Nasıl bir cevap bekliyordum acaba? Ya da benim gibi onunda bana hissediyor olmasını ümit ederek mi soruyordum?

"Evet hissetim iki kişide."

Cevaptan etkilenmemem gerekirken huzursuzluk içimi kaplamıştı. O iki kişiden birisi ben miydim? Ama geçmiş zamanı kullanmıştı ve iki kişi dedi. Kim olabilirdi acaba? Ayrıca ben salak gibi niye bunları düşünüyordum ki!

"Artık geçmiş sanırım o his."

"Hayır. İkisini ne zaman görsem daha da güçlü bir şekilde hissediyorum."

Battaniyeyi yan tarafıma geri attırarak:

"Kendi kendimize uydurduğumuz şeyler sadece. Neye sinir olurum biliyor musun yarım yamalak verilen öpücüklere."

Aradaki kısa mesafeyi anında kapatarak dudaklarıma yapıştı geri. Belimi kavrayarak kendine bastırdı bedenimi. Hem o duyguları tattırıp hem de beni onlardan mahrum bırakamazdı beni. Zevkime dünkün biriydim ne de olsa. Ama ikisini de ne zaman görsem daha güçlü şekilde hissediyorum da ne demekti? Hala hayatlarındaydı. O zaman benimle burada ne işi vardı ki?

"Noluyor burda?" bu sefer korkudan delicesine hızlanan kalp atışımla hızla geri çekildim.

Ateşlerin Şehri   (+18) I Devam Eden HikayeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin