"Yeo Sang! Tatlım, hadi uyan."
Annemin bana mutfaktan bağırmasıyla gözlerimi araladım.
Bugün yeni okulumun ilk günüydü. Diğerleri için değildi fakat benim için öyleydi.
Okulda forma giymenin zorunlu olduğunu öğrenmiştim. Bundan dolayı bu cumartesi aldığım formalarımı üzerime giydim. Saçlarım dağılmış olduğundan onları taradım. Daha sonra yüzümü yıkadım.
"Geldim anne."
"Gel, otur."
Kafa sallayıp annemin karşısına oturdum. Yemek masasının üzerindekileri hızla yiyordum.
"Heyecanlı mısın oğlum?"
"Evet anne."
"Arkadaşların ile aranı iyi tut, biri sana zorbalık yaparsa öğretmenine bildir olur mu? Ah, ayrıca bana da söyle."
"Bu sefer dikkat edeceğim." dedim gülümseyip.
Kahvaltımızı yaptıktan sonra dişlerimi fırçaladım ve dün geceden hazırladığım çantamı sırtıma taktım. Annem beni arabası ile götürecekti. Arabaya bindik. Annem sürücü koltuğunda ben ise hemen onun yanındaydım.
Ben, anneme bağlı biriyim, bu çocukluğumdan bu yana benim için hep böyleydi. Sanırım; tek kurtuluşu annemde bulabiliyordum.
Okula ulaştığımızda annem başıma ufak bir öpücük kondurdu. Ben de onun yanağından öpüp arabanın kapısını açtım.
"Seni seviyorum, iyi dersler."
"Ben de seni seviyorum."
Yüzüme ufak bir gülümseme koyup arabadan indim.
Sanırım ders başlamıştı. Kimse ortalıkta yoktu. Derse girecektim fakat öncesinde müdürü bulmalıydım. Henüz, hangi sınıftayım onu bile bilmiyordum.
Okulun içine girdim. Müdürü tek başıma bulamazdım. Şanslıydım ki nöbetçi öğrenci koridordaki bir masada oturuyordu.
Üstünde 'Nöbetçi öğrenci' yazan yaka kartlının yanına gittim.
"Şey... Müdürün odası nerede?"
"Yukarı katta, 10-D sınıfının karşısında."
"Tamam, teşekkür ederim."
Kafamı eğip selam verdim. Ardından merdivenler yardımı ile yukarı kata çıktım. Bu katta bir sürü yer vardı. İlk önce 10-D sınıfını bulmaya çalıştım. Uzun arayışlarım sonucunda müdür odasına ulaşmıştım.
Müdüre yeni geldiğimi ve adımın Yeo Sang olduğunu söyledim o da sınıfımı buldu. Ardından elime bir ders programı tutuşturdu ve benimle beraber sınıfıma doğru ilerledi. Pek ilgili davrandığı söylenmezdi. İstemeyerek yapıyor gibiydi. İkidebir arkamdan oflayıp duruyordu.
Sınıfım 11-B imiş. Umarım oradakilerle iyi anlaşabilirdim.
Müdür ile beraber sınıfa girdik. Sınıfta saçı sarı -çok cırt olmayan bir sarı- bir öğretmen vardı.
"Üzgünüm, dersinizi bölüyorum fakat yeni öğrenci geldi."
Herkes bana bakıp fısıldaşıyordu ve ben bu fısıldaşmalardan çok rahatsız oluyordum.
"Tabii, sorun değil."
Müdür beni içeri soktuktan sonra gitti.
"Kendini tanıt bakalım." dedi sarı saçlı öğretmen.
"B-ben Yeo Sang... İyi geçinelim." dedim utangaçca.
"Pekala. Ben Park Seong Hwa. Şimdilik oraya geçebilirsin, daha sonra sınıfın oturma düzenini ayarlayacağım." diyerek bir masayı gösterdi.
Kafa salladım ve önünde eğildim. Sonra dediği yere gidip oturdum. Çantamı da çıkarıp sandalyemin arkasına astım. Yanımda siyah saçlı bir çocuk vardı.
Ders boyu sessizce oturdum. Ders bitip, zil çaldığında yanımdaki çocuk konuşmaya başladı.
"Merhaba, tanışalım mı?"
"Şey... İyi olur." dedim gülümseyip.
"Peki. Ben Woo Young."
"Ben de Yeo San-"
"Biliyorum, az önce söyledin." dedi sırıtıp. Bende sessizce güldüm, unutmuştum.
"Unutmuşum."
"Woo, ballı çöreğim. Dışarı çıkalım hadi."
Yanımıza sarı saçlı bir çocuk geldi.
"Tamam San."
"Ah, merhaba Yeo Man." dedi gülüp, ardından elini 'çak' dercesine önümde tuttu. Çok hızlı olmuştu ve bundan dolayı ürkmüştüm.
Biraz... Biraz korkaktım. Önceden yaşadıklarım katlanılmazdı. Fakat ben bir ezik olarak bunlara katlanmıştım.
San'ın şaşkın bakışları beni bulmuştu. Ben de sahteden bir gülümseme koydum yüzüme.
"Yeo Sang." dedi Woo Young, San'a bakıp.
"Üzgünüm, duyamamışım."
Mahçupça bana baktı. Ben de "Sorun değil." dedim. Kimsenin benim yüzümden üzülmesini istemezdim.
"Gitmem gerekli, az sonra görüşürüz." diyen siyah saçlıya baktım.
"Görüşürüz." dedim.
Çoğu kişi bana bakıyordu ve bu oldukça rahatsız ediciydi. Yanıma biri geldi.
"Merhaba, ben Ha Neul."
"Merhaba."
Gülümsedim ve kafamı eğdim. Sanırım okula geldiğim her gün utanacak ve korkacaktım bu insanlardan.
Kız gelip yanıma oturdu.
"Nasılsın?"
"İyiyim."
"Ben de."
Kafa salladım.
"Bir sakıncası yoksa bir şey sorabilir miyim?" dedi.
Olumlu anlamda kafa salladım.
"Sevgilin var mı?"
"H-hayır, yok."
"Güzel."
"E-efendim?"
"Ah, bir şey demedim. Görüşmek üzere Yeo Sang." deyip sınıftan çıktı. Bu soruyu neden sormuştu..?
Şimdi ki derse yine Bay Park giriyordu. Yani, ders matematikti. Dersler konusunda başarılıydım, fakat matematik benim için biraz zordu. Yine de matematiğime 'kötü' denilemezdi. Öyle böyle fena değildi işte.
Ders zili çalınca herkes sınıfa doluştu. Birkaç dakika sonra öğretmen zili de çalınca Bay Park sınıfa girmişti. Hiç konuşmadan sandalyeye oturdu. Bizde kitabımızda bir önceki ders kaldığımız yerdeki etkinliği çözmeye çalışıyorduk. Yapamamıştım, yapamadığım zamanlarda sürekli öğretmenlere gider sorardım. Bu sefer de böyle yaptım.
"Bay Park... Bunu yapamadım. Bir s-sorun olmazsa yardım eder misiniz?" dedim işaret parmağımla soruyu göstererek.
"Bir sorun yok, yardım edebilirim."
Yüzüne gelen sarılarını eliyle geriye attı. Bu hareketi onu fazla karizmatik gösterirken sırıtmadan edemedim. Bana döndüğünde hemen yüzümdeki sırıtmayı silmiştim.
Soruyu anlatmıştı. Teşekkür edip yerime geçtim. Anlatması sayesinde güzelce anlayabilmiştim.
-yeni bir kitaba başladım ve texting olmadığı için yazması biraz zor geliyor fakat bir yandan da çok yazmak istiyorum. güzel yazamıyorum, üzgünüm. bunlar ıvır zıvır karaladıklarım ve boş durmasına gerek yok. illa ki okuyan çıkıyor, okunmasa bile sorun olmaz benim için. güzel yazamadığımın farkındayım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
teacher-seongsang
FanfictionBen Kang Yeosang, bir adama tutuluyorum. Gördünüz, kandırılması kolay bir çocuğun tekiyim. •선생• •SeongSang•