아홉

1.6K 178 71
                                    

Uyandığımda yanımda Seonghwa vardı. Beraber uyumuştuk. Elime komidindeki telefonumu aldım saat öğlen olmuştu. Karnım açtı. Aslında karnımın aç olmadığı bir zaman yoktu.

"Seonghwa."

Gözlerini araladı.

"Acıktım ben." diyerek karnımı tuttum.

"Dışarı mı çıkalım?"

"Yani şey, olabilir."

Güldü.

"Hazırlan o zaman."

"Senin üstündekiler?"

"Böyle giderim."

"Pis misin? Değiştirmen gerek!"

"Kıyafetlerim yanımda değil Yeosang."

"Ben veririm." diyerek dolabımdan bir şeyler çıkarıp önüne attım.

Ona attıklarımı kaldırıp baktı.

"Sence bunlar bana olur mu?"

"O kadar küçük değiller..."

"Öyleler." güldü.

"O zaman ben giyindikten sonra senin evine gidelim ve orada değiştir tamam mı?"

"Çok takıntılısın."

"Rahat edemiyorum."

"Ama kıyafetler benim?"

"Olmaz."

Kıyafetlerimi alıp banyoya gittim ve giyindim.

"Gidelim."

Koluna girdim. Arabaya bindik. Kısa süre sonra büyük ve ihtişamlı evin kapısındaydık. Şaşkınlıkla evin büyüklüğüne bakıyordum. Burada tek başına mı yaşıyordu?

"Ağzını kapa." Güldü.

Utanıp koluna vurdum. Bu onun daha çok gülmesine neden oldu. Evin içine girince onun odasına gittik. İki katlıydı ve odası da yukarıdaydı. Ev gerçekten güzeldi.

"Ben duş alacağım sen burada bekle."

Yatağını gösterdi. 'Tamam' manasında kafa sallayıp yatağına oturdum. O çıkana kadar telefonla ilgilendim. Odanın kapısı açılınca tabii ki, onu çıplak görmeyi bekliyor değildim! Altında sadece bir havlu vardı ve aşırı olmayan, fakat gerçekten kendisini çekici gösteren kaslarını görebiliyordum. Aç kurtlar gibi ona baktığım için gülmüştü. Ayağa kalktım.

"Giyinsene!"

"Böyle kalmayı tercih ederim."

"N-ne?"

"Bakışların hoşuma gitti." sırıttı.

"Yah! Sapık!"

"Ben miyim sapık? Yiyecekmiş gibi bakan da bendim ya!"

Utançla kafamı eğdim. Haklıydı.

"Öyle yapma."

Ne dediğini anlamadığım için kafamı kaldırdım.

"Ne?"

"Öpesim geliyor..."

Yanaklarımın kızaracağına emindim.

"Ş-şey... Öpsene o zaman."

Tanrım, bilerek söylemedim! Gerçekten! Ah, her şeyi mahvediyorum.

Bir süre şaşkınlıkla bana baktı. Benden böyle bir şey beklemiyordu. Zaten ben de böyle bir şey yapacağımı düşünmemiştim. O öyle bakarken ben ona yapıştım. Ellerini belime doladı. Beni duvara itti. Dişleriyle dudağımı ısırdığında acıyla inledim. Beni duvara yapıştırmıştı ve öpüyordu. Üstümdekinden kurtulmaya çalıştı. Bir yandanda öpüşmemize devam ediyorduk. Bu his gerçekten güzeldi. Ellerimi kaslarına değdirdim. Tamam gerçekten güzellerdi. Benim böyle kaslarım olsaydı her yerde açardım. Ama yok. Beni yatağa ittip üstüme çıktı. Öpüşmemize devam ederken telefonum çaldığı için geri çekilmek zorunda kalmıştı. Ama... Cidden kim aradıysa! Nefes nefese kalmıştık. Nefesimi düzene sokabildiğimde telefonumu elime aldım. Seonghwa yüzünü buruşturdu. Haklıydı! Cidden böyle bir anda neden arardınız ki? Seonghwa giyinmeye gitti. Hyunki arıyordu.

"E-efendim."

"Ne oluyor? Neden nefes nefesesin?"

"Ah şey... Temizlik yapıyorum! Temizlik yaptığım için biraz yorgunum."

"Öyle mi? Bugün sana gelecektim."

"Yarın gel. Bugün temizlik yapıyorum."

"Tamam o zaman."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattım. Kalbim! Çok güzeldi. Giyindikten sonra içeri girdi. Ben de yataktan kalktım.

"G-gidelim."

Yüzüne bakabileceğimi sanmıyorum. Gülerek kolunu uzattı. Ben de koluna girdim. Arabasına bindik. Tüm yol boyunca susmuştum. Bir yere gelince indik. Bir masaya oturduk. İstediklerimizi söyledik.

"Neden bu kadar sessizsin?"

"A-aslında... D-değilim. Utanıyorum."

"Neyden?" sırıtıyordu.

Cevap vermedim.

"Seviyorum... Seni ve bu hallerini Yeosang."

Daha fazla utanmak istemiyorum. Ayrıca biz şimdi sevgili falan mıyız?

"Biz... Biz neyiz?"

Bu hayatımda sorduğum en salakça soruydu.

"Ne olmak istersin?"

'Ne?' der gibi baktım.

Güldü.

"Şakaydı. Sen benim sevgilimsin."

"Sen de benim... Bay Park?"

Tekrar güldü.

"Şöyle söyleme. Böyle demenden nefret ediyordum. Adım Seonghwa. Böyle de, 'Seonghwa'." Ona zaten Seonghwa diyorum.

Sandalyemi yanına çekip ona sarıldım. O da bana sarıldı.

teacher-seongsangHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin