PUJA

ara bölüm

"Çok uzun yıllar önce bu gölette bir peri kızı yaşıyormuş. Saçları topuklarına kadar uzaniyormuş ve her bir teli saf altınmış. Gözleri yemyeşilmiş. Ama... bildiğiniz gibi değil! Okadar parlakmış ki hiçbir değerli taş onun gözleriyle yarışamazmış. Peri kızına bakan her canlı onun büyüsüne kapılırmış."

Brezilyada, Ribeira Nehrinin kıyısında bulunan küçük bir köyde yaşayan çocukların akşam olunca gölet kıyısında ateş yakıp birbirlerine efsanevi hikayeler anlatmak en sevdikleri şeylerden biriydi. Konuşan, diğerlerine göre daha kilolu olan Diegoydu. Onüç yaşındaydı ve grubun en büyüğüydü. Anlatırken peri kızını görüyormuşcasına hareketler yapıyordu ve herkes pür dikkat onu dinliyordu. Duyduklarıyla heyecanlanan küçük kızkardeşi Fabiana parmağını havaya kaldırarak

"Ben peri kızını görmek istiyorum!"diye bağırdı. Diego bunun yanlış olduğunu ima edercesine ellerini salladı ve

"Kafayı mı yedin sen? Peri kızı büyülü onu görenler ya ölür ya da aklını kaçırır. " dedi.

"Hepsi mi?"diye atıldı bir diğeri. Diego bilmiş bir eda ile cevapladı

"Evet onu gören herkes ölmüş."

"Peki o zaman bu hikayeleri kim, kime, nasıl anlatmış?"diye sordu Ricardo. Oldukça zeki bir çocuktu. Tespitinden sonra gülüşmeler kahkahalara dönüştü. Sadece Toninho gülmüyordu. Gökteki yıldızlara bakarak kendi kendine bir soru sordu

"Belki benim ailemi de o peri kızı öldürmüştür."

*

*

*

"Evet sayın seyirciler şuanda dünyaca ünlü İngiliz futbolcu Toninho Starkingin yanındayız."

"Aslında ben Brezilyalıyım."

"Düzeltiyorum Brezilyalı futbolcu Toninho Starkingin yanındayız."deyip sahte bir kahkaha attı bayan yılışık muhabir. "Zorlu bir karşılaşma oldu ama senin biri asist olmak üzere iki golün var. Bizlere ne söylemek istersin?"

Nasıl soruydu bu? 'Ah evet ben muhteşem bir adamım.' Ya da ' ben farkında değildim söylemeniz iyi oldu' mu demeliydi? Söyleyecek neyi olabilirdi ki?

"Ihmmm... bir dahaki maçlarda daha da iyi olacağıma inanıyorum."

O konuşururken kadının, eskiden otomobil arkalarına süs amaçlı konulan, sallanan başlıklı köpekler gibi salladıgı başını koparmak istedi. Sonra kendine gelerek o arada kadının söylediği bazı şeyleri kaçdığını farketti ama uğraşmak istemiyordu ve tekrar sormadan

"Hı hı'" deyiverdi ve kemaraların karşısından hızla uzaklaşarak kaçtı.

Zorlu deplansmanın ardından yapabileceği en iyi şey evin yolunu tutmaktı. Kırmızı Saleenine binip evinin yolunu tuttu. Üç katlı evinin bahçesinde gölet görünümü verilen büyük ışıltılı havuz bulunuyordu. Onun dışında yukarı doğru daralan katlarda terasların olması gerektiği yerlerde de havuzlar vardı. Biraz yüzmek iyi gelebilirdi ama hani havuzda yüzeceğine karar veremeyince kısa bir duşa ikna etti kendini. Banyosu yaklaşık elli metrekareydi ve heryere yapılan taş döşemeleriyke bir mağarayı andırıyordu. Jakuzisi geniş bir taş oyuğundan farksızdı ve duşundan akan su oluklardan geçerek şelale havası veriyordu. Mahremiyete önem vermeyen Toninhonun isteğiyle jakuzisi, duşu ve lavobası aynı yerdeydi. Lavobası da geniş bir ağaç kütüğüne oturtulmuş oyuk oval bir taş gibiydi.

Kasılan kaslarının iyice gevşediğinden emin olana dek uzun bir süre ılık suyun içinde kaldı. Sudan çıktığında teni buruş buruş olmuştu. Tüm iletişim aletlerini kapatarak cıkplak bedenini uykunun sıcak kollarına bıraktı.

Saatin kaç olduğunu bilmiyordu. Ağzındaki acı tatla uyandı. Hizmetçisini bir kaç günlüğüne izine yolladığını hatırlamak keyfini kaçırdı. Zoraki olsa da mutfağın yolunu tuttu. Dolabın kapağını açıp Alexisin kendisi için hazırladığı sandiviçleri görünce tüm keyfi yerine geldi. Üç sandiviçi midesine indirdikten sonra göbeğini kaşıyarak salona gitti televizyonun kumandasını alarak kendini koltuğa attı ve kumandanın tuşuna bastı.

'Flaş! Flaş! Flaş! Dünyaca ünlü futbolcu Toninho Starking, sevgilisi Heidinin hamile olduğunu ve çocuğu aldırmayı düşündüklerini onayladı.'