45. BÖLÜM: "FİNAL"

11.6K 692 227
                                    

Birkaç yıl önce şeffaf bir elmasla tanıştım.

O kadar şekillenmemiş ve ne yapacağını bilmez haldeydi ki...

Onu sıkıca tuttum. İlk zamanlar kaçtım biraz yasak gibi geldi çünkü. Aşılacak o kadar çok engel, yürünecek o kadar uzun bir yol vardı ki zayıf bedeni bunu kaldıramaz diye korktum.

Sandığımdan daha güçlü çıktı elmas. Benden bile dik durdu dünyanın karşısında. Bize karşı olan şeyi ancak dünya olarak tarif edebilirdim çünkü. Dünya kadar insan. Dünya kadar talihsizlik.

Öyle ki çamura düştü elmas. Kirlendiğini sandı. Bir daha parlayamayacağını düşündü. Ama bilmiyordu. Bilmiyordu işte, elmaslar çamurun içindeyken bile parlardı.

Onu tutup çektiğim çamurdan arınması bir yılını aldı. Çok ağladı elmas, ben de onunla birlikte ağladım. Sonra güldü biraz cenneti tanıdım.

Yanından ayrılmadım, ayrılamadım daha doğrusu. Ona sarılamadığım günler yaşadık, uykusunda saçlarını okşarken bile irkildiği geceler. Ama yılmadım. Saçlarını kokladım uzaktan, kumaşın üzerinden öptüm omzunu, kulağına eğilip şarkılar söyledim. En sevdiği şarkıları ezberledim sesimin iyi geldiğini söylediği için. Şiirler yazdım kafamda ama utanıp okuyamadım. Sonra başkalarının yazdığı ama ona hüve hüvesine uyan mısraları okudum gözlerinin içine bakarak.

Bir gün ben Şükrü Erbaş oldum o ise Ömür Hanım. Sonra Piraye oldu, Tomris oldu, Lavinya oldu.

Kollarıma girmek için gücünü toplayacağı güne kadar bekledim. O gün geldikten sonra da göğsümün üstünden ayırmadım hiç başını.

Bir gün yazdığı intihar mektubunu denize bıraktık, başka bir gün saçlarını eski sarı tutamlarına geri boyadık. Sarhoş olduk, tenha sokaklarda öpüştük, el ele tutuşup göğe baktık. Sonra ben dayanamayıp güzel yüzüne baktım yine. O göğü izlerken ben kendi göğümü izledim.

Göğüm, denizim, yeşilim, bastığım her toprak parçası, baktığım her yer. Geçmişimde olmamasına rağmen geçmişim, şu anım ve geleceğim. Dünyam. Cennetim.

Nasıl aşık olunur bilmezken aşktan fazlasının ne olduğunu öğretti bana. Bunun bir adı yoktu. Erez için hissettiğim şeyin büyüklüğünü anlatacak bir ölçü yoktu.

Şimdi uzun ve çiçekli koridorun başında dikilmiş güller açan gülüşüyle yüzüme bakarken kalbim atmaktan vazgeçmişti.

Üzerindeki kırık beyaz takım ve ceketinin cebindeki sarı papatya bile ondan güzel değildi. Hiçbir şey yüzüne, sadece yüzüne bakmaktan alıkoyamıyordu beni.

Nicholas'ın koluna girmişti. Bacaklarının titrediğinden emindim. Umarım Nick onu sıkı sıkı tutuyordur diye düşünmeden edemedim.

Koridor boyunca yürürlerken koridorun iki kenarında da dikilmiş olan arkadaşlarımız başına papatyalar attı küçüğümün. Güzel dişlerini göstererek güldü bu kez.

Sonunda bana ulaştığında ve tam karşımda dikildiğinde sarhoş oldum. Ceketimin iç cebindeki yüzüğü çıkarıp güzel parmağına taktım.

O da kendi aldığı yüzüğü benim parmağıma taktı. Ardından vakit kaybetmeden birleştirdik ellerimizi.

Memur kadın kibar bir tavırla,

"Evlilik yeminlerinizi edebilirsiniz." deyince elleri titredi küçüğün. Yoksa titreyen benim ellerim miydi?

"Sen." dedim daha sıkı tutunurken. "Hayatıma girip beni alt üst eden küçük. Kısa bir zaman içinde boyuna posuna bakmadan dünyam olan küçük. Şimdi burada, evlenmek için geldiğimiz bu ülke de, sevdiğimiz insanların önünde sana yemin ederim. Öleceğim ana kadar ellerini hiç bırakmayacağım. Seni göğsümün üstünde uyutmaktan hiç sıkılmayacağım. Tıpkı şu anda olduğu gibi gözlerine bakıp güzel şeyler söyleyeceğim hep. Sen benim yazmaya başladığım ama son anıma kadar bitiremeyeceğim şiirimsin. Son kelimeni son nefesimle yazacağım. O ana kadar başka hiçbir şiire gözümün ucuyla dahi bakmayacağıma yemin ederim. Baktığım her yerde seni göreceğime yemin ederim. Hayatımı sana adayacağıma yemin ederim."

"Hayatımın senden öncesi yok gibi. Silik, amaçsız, hissiz. Bana varlığını bilmediğim duyguları öğrettiğin için teşekkür ederim. Beni bu kadar çok sevdiğin, bıkmadan yanımda olduğun, iyileştirmek için..." Küçük bir hıçkırık koptu elmasımın dudaklarının arasından. Sonra hemen toparlandı. Baş parmağımla elinin üstünü okşadım yavaşça." İyileştirmek için kendinden vazgeçtiğin için teşekkür ederim. Şimdi burada bakmaktan hiç bıkmadığım koyu gözlerinin, huzur bulduğum bakışlarının karşısında yemin ederim. Hayatımın sonuna kadar yüzünün gülme sebebi olacağım. Bunu kendime görev edindiğimi biliyorsun zaten. Bana dünya da yaşattığın cennete karşı ödeyebileceğim başka bir şeyim yok çünkü. Sevdiğin tüm yemeklerin tariflerini ezberleyeceğime yemin ederim. Yani pek beceremiyorum ama en azından sen pişirirken ölçülerini söyleyebilirim." ikimizde aynı anda kıkırdadık. "Daima küçüğün olacağıma, seni kızdırmaktan ve sonra da gönlünü almaktan asla vazgeçmeyeceğime, göğsün için sıcaklık olacağıma yemin ederim. Oradan beni hiç kimse ayıramaz artık. Seni seviyorum sığınağım, sanrılı aşkım, ailem, kocam benim."

Ağlıyordu küçük. Ellerimi bırakmadı ama dayanamayıp yüzünü omzuma gömdü.

"Son nefesindeki şiir. Hayat hikayen olacağıma yemin ederim."

Salonda yankılanan alkış sesini duyana kadar bittiğini fark etmemiştim. Bir şoktan uyanırcasına uzanıp sarıldım küçük bedene. O da toparlanmaya çalışıp kısa bir süre sonra başını kaldırdı. Dudaklarımız buluştuğunda Tunahan yüksek oktavlı bir ıslık çaldı.

"Tanrı sizi kutsasın." dedi memur gülümseyerek. Aynı anda başımızı eğerek teşekkür ettik çünkü konuşacak gibi değildik ikimizde. Öpüşürken gözyaşları birbirine karışmış iki aptal aşıktık o an.

İşte şimdi olmuştu. Şimdi Erez'i, küçüğümü tamamen kendime ait kılmıştım. Ruhumu da ona, sadece ona aitleştirmiştim.

Akşam kutlama yaptığımız terasta arkadaşlarımız sırayla çıkıp bizim hakkımızda konuşurken sadece birbirimize sarıldık sıkıca. Tanıştığımız andan beri olduğu gibi, hayatımızın geri kalanında da olacağı gibi.

Sonsuza kadar. Efla ve Erez. Efla ve onun şiiri, Efla ve onun küçüğü... Sonsuza kadar Erez ve onun sığındığı sıcak göğüs, liman, yuva... Sonsuza kadar biz.

EFLA | BXBHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin