6

605 134 20
                                        

elif'e hikayelerimi silcem yazmıcam artık diye zırladıktan bir gün sonra yb yazmam...
sınır koyuyorum millet
80 vote olmadan bölüm gelmiyor
vee vampire!harry kurgulu wherever you will go isimli larry hikayeme bakarsanız çok sevinirim, ithotn sonrası sahalara geri döneyim dedim

keyifli okumalar xx

•••

Harry gözlerini açtığında kolları arasında, ona olabildiğince sokulmuş halde, dudaklarını küçük bir bebek gibi büzmüş bir şekilde uyuyan Louis'yi bulmuştu. Uykuluca etrafına bakındı. Gerekli yiyecek ve ihtiyaçlar sağlandığında bu küçük, her yerde birbirinden güzel tabloların olduğu depoda sadece Louis ile günlerce kalabilirdi.

Saatine baktı. Uyanmaları ve galeri ziyaretçilere açılmadan toz olmaları gerektiğinden Louis'yi uyandırmak üzere "Louis." Diye fısıldadı, lakin fısıltısı o denli kısıktı ki, Louis'nin bu şekilde uyanmasına imkan yoktu.

Harry gülümsedi. Kimi kandırıyordu ki? Uyanmasını istememişti. Çok huzurlu, tasasız, tıpkı bir melek gibiydi, ama en önemlisi; Louis Tomlinson orada, Harry Styles'ın kollarında uyurken tamamen Harry'ye ait görünüyordu.

Dudaklarını yaladı. Louis'nin yüzünü nazikçe okşamaya başlayınca Louis uykulu bir şekilde homurdandı, yüzüne yerleşen belli belirsiz de olsa gerçek olan tebessüm Harry'yi mahvetmişti.

Pekala, gerçekten de gitmeleri gerekiyordu. Eğilip Louis'nin yanağına bir öpücük kondurdu ve bir kez daha, bu kez daha sesli bir şekilde "Lou?" dedi. Louis gözlerini tembelce açtı. Harry'yi gördüğünde kocaman gülümsemiş ve istemsizce, bunu yaptığının farkında bile olmadan elini yanağına, Harry'nin dudaklarının değdiği yere götürüp orayı sarhoşça okşamıştı.

"Gitmemiz gerekiyor," Harry'nin Louis'ye bu kadar yakınken o boğuk sesiyle konuşması Louis'nin kemiklerini titretiyordu. "Gidelim." Ayağa kalkıp Louis'ye elini uzattı. Louis de kalktıktan sonra olabildiğince sessizce deponun kilidini açıp dışarı süzüldüler. Gürültü çıkarmamaya çalışarak yürürlerken onlara bağıran kaba, yaşlı sesle yaşadıkları şok ve adrenalin her şeyin çok hızlı gelişmesine neden olmuştu. Bekçi "Siz de kimsiniz! Ne işiniz var burada!" diye dehşetle haykırır haykırmaz ikili çoktan koşmaya başlamıştı bile. Bekçi de arkalarından koşarak onları yakalamaya çalışsa da herkes bunun gereksiz bir çaba olduğunu biliyordu. Bekçi elliye dayanan yaşı ve vücudundaki yağ tabakasının gerçeklerini kabullenip koşuşturmayı pes etmişlikle bıraktığında Harry ve Louis halen daha koşuyordu. Galeriden çıktılar, sokak kaldırımlarına darbeler indirerek koştular, koştular ve koştular. Birkaç sokak ötedeki Kuğulu Park'a geldiklerinde ikisi de kendini çimlerin üzerine atmış, boylu boyunca mis kokulu, yeni biçilmiş yeşilliğin üzerine uzanmış, hızla inip kalkan göğüsleri eşliğinde soluklanıyordu.

Uzun saniyeler boyunca nefeslerini düzene sokmaya çalıştılar. Louis alnındaki teri silip elini yan tarafına koyduğunda eli tam da Harry'nin elinin üzerindeydi. Nefesinin kesildiğini hissetti. Bilerek yapmamıştı. Buna yemin edebilirdi.

Harry parmaklarını hareket ettirip Louis'nin bileğini narince okşamaya başladığında Louis'nin de, Harry'nin de orada, aynı bulutlu ama gün ışıklarının bulutların ardından pes etmeden süzüldüğü gökyüzüne bakarken hissettikleri şey milyonda bir gibiydi. İnsanların arayıp da bulamadığı, büyüleyici olan tüm anlar tek birkaç saniyeye, hatta bir dakikaya sığdırılmıştı, ve Harry daha önce böylesine büyülü bir an yaşamadığına yemin edebilirdi.

O an doğru gelen tek şeyi yaptı. Düşünemiyordu, kalbi tüm dürtülerini ele geçirmiş, Harry'nin doğrulup birden bire Louis'nin üzerine eğilerek dudaklarını hakimiyeti altına almasını sağlamıştı.

Louis'nin gözleri şaşkınlıkla kısa bir an için irileşse de çok kısa bir süre sonra kapandı ve kendisini Harry'nin dudaklarına teslim etti. Harry alt dudağını açlık, hatta bariz bir ihtiyaçla emerken Louis çekingence de olsa dillerini buluşturdu. Harry neredeyse hırıldayarak ellerini Louis'nin tişörtünün içine soktu, karnını okşadı, ve meme uçları... Semserttiler.

Louis tüm bu tutku dolu temas yetmiyormuş gibi muhtaç bir şekilde, küçük iniltiler bırakıyordu. Bulundukları ortamı unutmuşlar, onları dehşetle izleyen insanları, küçük çocukları akıllarına tek bir an getirememişlerdi.

"Hey!" Kart bir erkek sesi bağırdı. "Defolun buradan, rezil ibneler! Başka yerde sikin boklu götlerinizi!"

Louis, Harry'nin üzerinden ne zaman kalktığını anlamayamadı, sözlerin sahibi olan adama yumruğunu ne zaman geçirdiğini de. Dehşetle ayağa kalktı ve adamın karşılık vermesiyle çıkabilecek kavgayı korkuyla düşündü, ama Harry oldukça sert vurmuş olacak ki, adam doğrulamamıştı bile.

Harry'nin elini belinde hissetti, onu yönlendirmesine izin verdi. Birlikte Harry'nin arabasına yürürlerken de, Harry arabayı Louis'nin evine onu bırakmak için sürerken de sessizdiler. Ortamdaki gerginlik çok fazlaydı. İkisi de yaptıkları şeyi düşündükçe vücutlarını kaşındıran elektriği hissediyor, ne diyeceklerini ise bir türlü kestiremiyorlardı.

Sonunda Louis'nin kaldığı apartmanın önüne geldiklerinde Harry parmaklarını gergince direksiyona vurdurttu.

"Geldik."

"Evet."

Sessizlik birkaç saniye daha sürünce Louis "Teşekkür ederim," diye mırıldandı. Sesi minnet dolu ve içtendi. "Hayatımda... hiç bu kadar özel hissetmemiştim. Çok güzeldi, her şey."

Harry cevap vermeyince hissettiği üzüntüyle kalbinin sıkıştığını hissetmişti. Pişmandı işte. Pişman.

"Harry?" Çekingence seslendi. "Demin olanlar arkadaşlığımızı etkilemeyecek, değil mi?"

Harry ise sadece düşünüyordu.

Hislerinden emindi, Louis'ye olan düşkünlüğü ve arzusu onu deli ederken son bir kez daha emin olmak istedi. Louis'ye dönerek güzel yüzünü avuçlarına aldı ve dudaklarını bir kez daha ruhuna yağan cehennem yağmurları eşliğinde öptü.

Ayrıldıklarında yakınlıktan dolayı nefesleri halen daha birbirlerine karışıyordu. Harry uzaklaştı.

Louis sarhoştu. Bağırmak istiyordu. Harry ne yapıyordu? Louis'yi bir çeşit oyuncak mı sanıyordu? Tüm bu düşünceler Louis'nin boğazını düğümlerken tek yaptığı Harry'nin tadını alabilmek için kendi dudaklarını yalamak oldu. Ona karşı koyamıyordu.

"Yarın..." Harry konuşmaya başladığında içinden onlarca kez şükretmişti. "Bana gel." Diyordu Harry. "Akşam. Akşam yemeğine."

Louis tam o an dolan gözleriyle verdiği büyük savaşı kaybetmek üzereydi. Emin olamayarak "Randevu gibi mi?" diye sordu.

"Randevu gibi falan değil."

Bir kez daha Louis'yle göz göze geldiler.

"Direkt olarak bir randevu."

Louis gülümsediğinde Harry de gülümsedi. Son bir kez olmak üzere bir kez daha Louis'yi öptü. Amacı kısa bir hoşça kal öpücüğü vermek olsa da kısa öpücük adı altında genç adama bir çok ıslak öpücük bahşetmişti. Louis'nin kıkırdısı kulaklarına dolduğunda gülümsedi ve uzaklaşmadan önce Louis'nin çenesinde dudaklarını gezdirdi.

Louis'nin apartmandan içerisi girişini, hatta dairesinin ışığının yanmasını bekledi. Birine ihtiyaç duymak... Bu başına ilk defa geliyordu, ve diğer hiçbir teslim oluşa benzemeyen bir şekilde, memnuniyet doluydu.

after the fall ➵ larryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin