Evet arkadaşlar Burcu isimli karakteri yazacak birini buldum. Bundan sonra hikayeler bölüm bölüm olacak. Şimdi içinizden "amk malı zaten bölüm bölüm yayınlıyon"diyiceksiniz. Hani şöyle olucak;bir bölüm Burcu'nun,bir bölümde Bora'nın ağzından yazıcaz. Bora bana ait tamamen. Burcu ise arkadaşıma. Kimin ağzından yazıldığını hikayenin başlığında belirticem. Şimdi Burcu karakterinin yazarını tanıyalım;
Selam ben de Burcu'nun ağzından yazan kişiyim:D Çok açıklayıcı oldu bence. Öyle işte bu arada kullanıcı adım GokmenDeniz benim hesabım değil Erkek Fatma adlı hikayenin Gökmen ve Deniz ikizlerinin yazar onaylı hesabı ve ben kızım yanlış anlama olmasın neyse umarım beğenirsiniz gettolar hsgkshgsjhb hadi iyi bakın kendinize azcık da oy verin lan burda boşuna mı götümüzü yırtıyoruz-,- (isteyen herkes hesabı takip edebilir çok sevinirim hatta ben de takip ederim)
Ciddi ciddi şu mendil satma şeysini şaka sanabilirsiniz ama gerçekten babam ve annem beni terk ettiğinden beri mendil sattım ve Sema Teyze'nin (komşumuz) yanında kaldım tabii Sema Teyze melek gibi bi kadın olsa da kocası olan Salih bozuntusundan yemediğim dayak kalmamıştı ve ben de en sonunda ortaokul okumak için bi devlet yurduna yerleştim tabii bu sırada Sema Teyze de halâ belirli miktarda para yolluyordu ve en azından temel ihtiyaçlarımı karşılayabiliyordum.
Onu bunu geçin de gece çok korktum lan o neydi öyle sonra gittim şu odunlukta en önde bayrak taşıyan Bora beyin yanına yattım napim ama prens olmasa da kolları sıcak abicim.
Neyse kahvaltıyı yapıp çıktık yola. Şimdi "Çıktık Yine Yollara" söylerdim de anın içine sıçmayım diye susuyorum yoksa Norm Life bebeğim! Tabii ben bu Bora malı hala kimdir neyin nesidir tanımıyorum biraz sorguya çekiyim dedim başladım sormaya:
-Annen baban yok mu?
+Beni o kadar çok seviyolardı hatta öyle seviyolardı ki bırakıp gittiler, kıyamadılar.
Sustum. Keşke sormasaydım amk diye kendime sövüyodum içten içe.
Sonra Bora'ya baktım, kasılmıştı. Kırmızı ışık yandı ve elini frene koyup rahatlamaya çalışır gibi serbest bıraktı. İşte o an elini tuttum. Sanki buna ihtiyacı varmış gibi geldi, sıkıca tuttum bırakmamam gerekiyordu sanırım. Tabii odun bey çok şaşırdı hemen elini kıpırdattı ben de sanki açıklama yapmam gerekiyomuş gibi 'Şey...ihtiyacın vardır, rahatlaman gerekir diye düşündüm.' diye cevabı yapıştırdım. Hafif tebessüm etti, yüzü çok masum gözüktü o an.
Ve bum. Korna çalmaya başladı arkamızdaki lavuk. Bizim odun da durur mu hiç hemen camı açtı bi kamyoncu havaları felan Allah'tan hemen arabayı çalıştırdı da adamla daha fazla muhabbete girmeden uzaklaştık. Sahi 1 dakikalık ışıkta neler olmuştu öyle. Kendime inanamadım bi an, hep merhamete ihtiyacı olan ben, merhameti birilerine göstermeye çalışmıştım.
O sırada namıdeğer odunumuz bi anda frene basmaz mı? Küt diye durduk okulun otoparkında. Otopark dediğime bakmayın şu kaldırım kenarında araba konulucak 1-2 gıdımlık yer işte yoksa o kadar zengin değiliz.
-Geldik.
+Biliyorum.
-İnsene kızım.
+Tamam iniyorum işte mal.
-Allah'ım sen sabır ver.
Bu da regl ağrısı mı çekiyo ne bu atar anlamadım ki ben bile o kadar atarlı olmuyorum o dönemlerde. Tövbe deyim bari erkek bu sonuçta.
Okul kapısından girdik, 4 kat merdiven çıktık, yorulduk, sınıfa girdik sonra ayrı ayrı yerlerimize oturduk derken zil çaldı. Zil değil. Amına kodumun gereksizi. Ha bu arada geldi bizim 0.7 ucumuz. Oturdu hemen 'günaydın' demesi yok mu bir de Bora beye de noluyosa bi samimilik felan, neyse bana ne ki? Umrumda değil zaten, hıh.