Hırsız

53 3 4
                                    

Fırat'ın arabası apartmanın önünde durunca iyi akşamlar dileyip arabadan indim. Apartmana girmeden önce son kez arkama baktım. Ben kapıdan girdikten sonra o da gaza basıp gitmişti.

Fırat, annemin kuzeninin oğluydu. Aynı okuldaydık fakat benden iki yaş büyüktü. Kışın hava erken karardığı için çoğu akşam beni yolunun üstünde olan evime bırakıyordu. Akraba olmamızın getirisiyle de iyi anlaşıyorduk. Ailem yokken bana göz kulak olduğunu iddia ediyordu. Kardeşi olmadığı için abilik statüsünü benim üzerimde kullanmaya çalışıyordu. Bazen yirmi iki yaşımda, yalnız yaşayan bir kadın olduğumu unutuyordu.

Rusya'dan aldığım anahtarlık avucuma batarken çelik kapının alt ve üst kilitlerini hızlıca açtım. Üç artı bir, Türkiye'de ailemle rahatça sığabildiğimiz bir evdi burası ve bana gerçekten evimdeymiş hissi veren tek yerdi. Rusya'dayken hep tatile gitmiş gibi hissediyor, bir süre sonra eve döneceğim anı iple çekiyordum.

Cebimden telefonumu alıp montumu portmantoya astım. Ayağım bir şeye takılınca, yere öylece atılmış Sude'nin siyah kol çantası gözüme takıldı. Yerden alıp dolabın üzerine bıraktım düzgünce. Eşyalarına fazlasıyla önem veren bir insanın böyle bir şey yapması çok absürttü.

Eve girdiğim an sıcakladığım için fark etmesem de ev hala buz gibiydi. Sinir yavaş yavaş baş ağrısına dönüşürken, uzun bir konuşmadan önce sıcak bir duşa girmeye karar verdim.

Hızlıca odama ilerlerken, yere sertçe düşen bir şeyin sesi tam olarak odamdan geliyordu. Beynim yanlış duyma ihtimalini değerlendirirken, kaşlarım çoktan çatılmıştı.

Birisi odamdaydı.

Kapıyı yavaşça araladığımda komodin çekmecesinde olması gereken ama yerde boş bir şekilde duran kutu dikkatimi çekti önce, sonrada kutuda olması gereken ama Sude'nin elinde sayılmakla meşgul olan param. Hala farkıma varamamış şahıs aceleden çıkartamadığını düşündüğüm montunun cebine paraları koymuş ve kutuyu yerden alıp çekmeceye bırakmıştı. Oda şu anda sabah çıkmadan önce bıraktığım haline benziyordu.

Sude arkasını dönüp beni gördüğünde, suratındaki rahatlamış ifadenin yerini kızgınlık almıştı. Sanırım yakalanacak kadar aptal olmasına kızıyordu.

"Ben... Açıklayabilirim."

Sessizce açıklama yapmasını beklerken yüzüne bakıyordum. Yüz ifademin bomboş olduğunu biliyordum. Gülümsemediğim sürece mimiklerim varlıklarını unutuyordu ve sabit kalıyorlardı.

"Ev buz gibi," derken ileriye doğru bir adım attım. Sude de panikle geriye doğru iki adım attı. Boyum ondan on santim daha uzundu, tırnaklarım her zaman kullandığım gibi uzunlardı. O an beynim medeni bir insanın düşünmesi gerektiği gibi düşünmüyordu. Saçlarından tutup yerde sürükleyerek evden mi atmalıydım, yoksa derisini yüzüp mü evden atmalıydım, kararsızdım.

İçimden ona kadar saymaya ve sakin nefesler almaya başlamıştım. Her derin nefeste ileriye doğru bir adım daha atıyordum. Yüz yüze geldiğimizde, diz kapaklarının arkası yatağıma değiyordu ve ben hala sabırla açıklama yapmasını bekliyordum.

Sabrımın sınır noktasına gelmiştim. Konuşmuyor, alık alık yüzüme bakmaya devam ediyordu. Kolunu kavramak için elimi kaldırdığımda diğer elimdeki telefon titremeye başlamıştı.

Dikkatim telefona kayarken, biraz olsun sakinleşebilmek için ekrana baktım. Gelen arama kayıtlı olmayan, daha önce görmediğim bir numaradandı. Bir an kim olabileceğini düşünürken, arama meşgule düşmüş, ekranda WhatsApp mesajları belirmişti.

054***: Sayende uğramadığım operatör kalmadı. Cebimde, kalbindeki yerim kadar boş artık... (18:42)

054***: Sakın bana cevap verme tamam mı? MaazAllah incilerin dökülür, parmak eklemlerin yorulur. Aman aman... (18:45)

054***: Hadi engelle, hadi, bekliyorum! (18:53)

054***: Yeter artık bu kaçıncı? Benim sana aşkla atan şu kalbim artık kaldıramayacak bu engelleri, ben seni engelliyorum! (19:00)

054***: Hah! (19:08)

---------------------------------------------------------------

LÜTFEN OY VERİP YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN! 

Multide Brandon Skeie- So Bad şarkısı var. Dinleyin güzeldir.

HELIANTHUS -TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin