14 | R

170 43 28
                                    

♫︎ Paper Hearts ♫︎

...

Oğlan elindeki kitabın kapağını genç kız gelince kapattı. Son cümleyi sesli okudu.

"Üzülme kelebeğim, bugünü atlatırsak yarın diye bir şey yok."

Genç kız Jeongguk'un yanına oturdu sessizce, sözlerin ağzından narince dökülmesini izin verdi.

"Ya kelebek yarına aşık olmuşsa?"

Jeongguk gülümsedi. Tüm sözlerin bir anlamı kalmamıştı şu kısa cümlenin karşısında. Bu sefer ise kelebeği temsil eden Jeongguk. Yarını temsil eden ise Helen'di.

"Günün nasıl geçti Helen?"

"Ağrılı. Başım ağrıdı hep. Hafıza mı siliyor galiba.

Gülerek söylediği şeye Jeongguk gülmüştü ama gerçek anlamda şakasına bile gülemiyordu. Korkutuyordu onu yine unutulmak.

"Senin nasıl geçti Jeongguk?"

"Geçmedi ki. Ama şimdi akrep ve yelkovan hızlanacak."

Güldü. Birbirleriyle oturduğu her seferde saat çok hızlı geçiyordu.

"Olsun bu beraber olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Bu tanışmamızın ikinci haftasının bittiği gün."

"Yani daha önceden birbirimizi izlediğimizi saymazsak."

"Hadi ayçiçeği bahçesine gidip günbatımını izleyelim."

Genç oğlan kafasını sallayarak ayaklandı ve beraber yürümeye başladılar.

"Jeongguk, bana şarkı söyler misin?"

"Söylerim."

Trying to remember all the good times
(Bütün iyi zamanları hatırlamaya çalışıyorum)

Our life was cutting through so loud
(Hayatımızz çok sesli kesildi)

Memories are playing in my dull mind
(Anılar donuk zihnimde oynuyor)

I hate this part paper hearts
(Bu kısmi kağıt kalplerden nefret ediyorum)

And I'll hold a piece of yours
(Ve seninkinden bir parça tutacağım)

Don't think I would just forget about it
(Sakın sadece unutacağımı sanma)

Hoping that you won't forget about it
(Senin de unutmayacağını umuyorum)

I live through pictures as if I was right there by your side
(Resimlerin içinde yaşıyorum tıpkı tam senin yanındaymış gibi)

But you'll be good without me and if I could just give it some time
(Ama sen bensiz iyi olacaksın ve eğer buna biraz zaman tanırsam)

I'll be alright
(İyi olacağım)

Goodbye love you flew right by love
(Hoşça kal aşk, aşkı uçurdun)

Pictures I'm living through for now
(İçinde yaşadığım fotoğraflar şimdilik,)

Trying to remember all the good times
(Bütün iyi zamanları hatırlamaya çalışıyorum)

Our life was cutting through so loud
(Hayatımızz çok sesli kesildi)

Memories are playing in my dull mind
(Anılar donuk zihnimde oynuyor)

I hate this part paper hearts
(Bu kısmi kağıt kalplerden nefret ediyorum )

And I'll hold a piece of yours
(Ve seninkinden bir parça tutacağım)

Don't think I would just forget about it
(Sakın sadece unutacağımı sanma)

Hoping that you won't forget about it
(Senin de unutmayacağını umuyorum)

"Bu şarkı bana seni hatırlatıyor Helen."

"Doğru hatırlatıyor ne diyebilirim ki?"

Jeongguk'un eşsiz sesi eşliğinde varmışlardı ayçiçeği bahçesine. Her zaman oturdukları yere gittiler.

"Gün batımı kadar güzel olan bir şey varsa o da, sensin Helen."

Jeongguk içinden geçirdiklerini diline döktüğünde Helen'in yüzündeki gülümseme güneşi andırıyordu.

"Güneşin batımından sonra tekrar doğması kadar eşsiz bir şey varsa o da, sensin Jeongguk."

Jeongguk aldığı cevaba gülümsedi, biliyordu Helen asla altta kalmayacaktı. Cebinden çıkarttığı küçük tokayı yavaşça Helen'in saçına taktı.

Ayçiçeği deseni olan çıtçıtlı toka siyah ve turuncu renklerden oluşuyordu. Küçük bir toka olmasına rağmen çok kibar ve hoş bir görüntüsü vardı.

"Unuttuğunda tokaya bak tamam mı? Belki unuttuğun bir çocuk hatırlarsın tabii ki bu dediğimi hatırlarsan."

Ve nefes alıp devam etti Jeongguk. Söyleyecekleri altında ezilmek istemiyorsa ciğerlerinin büyük bir nefese ihtiyacı vardı.

"Ama Helen, geri gelmesi mümkün olmayan hatırlanmamalı."

-lavi

16. G Ü N ❦︎ JJK | Kısa Hikaye Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin