♫︎ Hope Not ♫︎
...
Jeongguk aynı saatte parka gelmeye özen göstermişti ama bugün bu Helen için geçerli değildi. Bir saat bekledikten sonra Helen'i aradı alma geri bildirim alamadı. Belki doktor kontrolüne gitmiştir diye düşündü.
Unutmuş olma ihtimalini aklına getirmek bile istemiyordu. Beynine, hayır hayır kalbine umutsuzluk filizini ekmek istemiyordu.
İlk önce ayçiçeği bahçesine gitti belki oradadır diye. Orada olmayınca biraz oyalandı ayçiçeği bahçesinde.
Helen için en güzel çiçeği alıp ona götürmek istiyordu ama o çiçek orada daha güzeldi, birisini mutlu etmek için bir cana kıymaya gerek var mıydı? Annesi de öyle yapmamış mıydı? Fedaları ve vedaları hiç sevmemişti zaten Jeongguk.
Bahçedeki en kötü kurumaya yüz tutmuş çiçeği koparttı Helen için. Bu bahçedeki hiç bir çiçek çirkin değildi. Hepsi güzeldi çünkü Helen seviyordu burayı, Helen geçmişti buralardan.
Yarı kurumuş olan bu çiçeği elinde bir kaç kere çevirdi Jeongguk. Gülümsedi bu çiçek ona Helen'i hatırlatıyordu.
Yavaş adımlarla güneşi bu bahçeden uğurladıktan sonra geçen gün gittikleri kafeye doğru ilerledi. Bir yandan bir şeyler mırıldanıyordu bir yandan da yürüyordu kafeye doğru. Yağmur yavaşça atıştırmaya başladı sanki Jeongguk'un oraya gitmesini istemiyor gibiiydi.
Kafeye vardığında bir kere daha baktı ayçiçeği gülümseyip kafeden içeri girdi. Kapının üstünde çalan zil ile gözgöze gelmişti kız ile ama o duygu yoktu kızın gözlerinde.
Kız kafasını önündeki çocuğa çevirdi. Derince bir yutkundu Jeongguk. Olamazdı değil mi? Helen onu unutup başkası ile olamazdı. Oysa söz vermişti Helen.
Yavaşça ve korkak adımlarla ilerledi masaya doğru. Titremesini durduramıyordu. Masaya gelince çok zor bir şekilde gülümsedi. Bir kaç kere göünü kırpıştırdıktan sonra Helen ile göz kontağı kurdu.
"Helen. Nasılsın?"
"Bebeğim kim bu arkadaşın?"
Genç oğlan sakin ses tonu ile konuştuğunda genç kız kafasını iki yana salladı.
"Hatırlamıyorum hayatım."
Jeongguk'a döndü ve ensesini kaşıyarak yüzündeki mahçup ifade ile konuştu.
"Özür dilerim ama hastalığım yüzünden hatırlayamadım sizi, siz kimsiniz? Lütfen şahsi algılamayın."
"Y-yok, yok önemli değil sadece selam vermek istemiştim. Rahatsız ettim değil mi?"
"Yok, önemli değil. Sevgilim şehir dışından yeni geldi de yanlış anlamanızı istemem. Öyle görmezden gelmek gibi olmasın. Yaşadığım herşeyi bir kaç hafta sonra rahatsızlığım yüzünden unuttuğum için. Tekrar özür diliyorum."
Jeongguk için yüzündeki sahte gülümseyi sürdürmek bir ömür gibi gelmişti. Ne hissetmesi gerektiğini bilmiyordu.
Onu hayata bağlayan dalı kırılmış ve büyük nehirle beraber olmuştu. Ne yani Helen'in zaten başka bir hayatı vardı da unutmuş muydu? Çok farklı hissettiriyordu. Hiç hissetmediği bir his. İsim veremiyordu bile.
Annesine benzetmişti ama değildi annesine benzemiyordu Helen. Annesi papatyaydı Jeongguk'un. Papatya kafar saf ve güzel.
Helen ise ay çiçeğiydi. Yüzü güneşe doğru olmasına rağmen ay çiçeği denilecek kadar acı verici.
Jeongguk unutulmayı ilk kez bu kadar iliklerinde hissetmişti. Annesi o böyle hissetmesin diye onu hatırlayarak ölmeyi seçmişti ama Jeongguk'un güvendiği kişi unutmuştu onu.
Yağmur tüm ihtişamı ile yerle buluşurken çoktan Jeongguk'un ruhu da yağmur ile buluşmuş ve yerin dibini boylamıştı. O çaresiz ruhun gideceği başka bir yer yoktu çünkü.
Kafeden ölü adımlarla çıktı Jeongguk. Annesi onu öyle iyi alıyordu ki, yine Jeongguk ağlamasın diye akıtıyordu göz yaşlarını.
Sessizce mırıldandı Jeongguk annesinin sözlerini:
"Ölmek unutmak değildi aslında, unutulmak ölüm demekti."
-lavi
ŞİMDİ OKUDUĞUN
16. G Ü N ❦︎ JJK | Kısa Hikaye
Fanfiction"Yine buradasın. Her gün bu satte buraya gelerek ne düşünüyorsun?" Karşıya bakarak sordu oğlan. "Unuttuklarımı. Neleri unuttuğumu düşünüyorum." Yüzündeki gülümseme yavaşça buruk bir hal aldı kızın. "Unutmak... Sana daha kötü olan bir şey söyleyeyi...