16 | E

306 50 77
                                    

♫︎ 2U ♫︎

...

Tüm gücü ile koşan genç yolda çarptığı insaları umursamadan ilerliyordu. Genç kızın onu dindirdiği yerde acılarını sonsuza kadar dindirmeye gidiyordu ama bu sefer tek başındaydı. Birde annesi nin güzel elçisi, güzel yağmur onunla beraberdi.

Boğazı kurumuştu yutkunamıyordu bile. Nefes alıyordu sadece yaşamadığı halde. Ruhu çoktan mahkum olarak zincire vurulmuştu çünkü.

Yine aynı tepeye yanlız geldiğinde bu sefer yavaşça üstündeki ceketi çıkarttı ve kayanın üstüne serdi. Elinde gelirken eskittiği çiçeği narince ceketin üstüne koydu, güzel elleriyle.

Yüzünde bir gülümseme oluştu. Çiçek ne kadar zor durumda olsa da hala yaşıyordu galiba Jeongguk'u uğurlayan o olacaktı bugün.

Kayanın iyice ucuna geldi aşağıda ki kocaman uçuruma baktı ve güldü. Kollarını iki yana açtı ve kafasını kaldırdı. Yağmur tanelerinden gözlerini kısmak zorundaydı ama istemiyordu, onları da tam anlamıyla görmek, hissetmek istiyordu.

Düşleri de bu uçurumdan atılıyordu yaşadıklarıyla beraber. Ölüyordu düşünceleri kararmış kalbiyle. Ciğerleri çok daha derin bir nefes çekmek istiyordu ama kendinde nefes alacak güç bile yoktu.

Gözlerini kapattı. Bağırdı uçuruma doğru :
"Bir daha sözlere inanmayacağım çünkü ölü insanların sözlere ihtiyacı olmaz."

Kusursuz kahkahasını ekledi bağırışının yanına. Göz bebekleri iyice büyürken, rüzgar çoktan tenini okşamaya başlamıştı. Hissettiği son dokunuşların rüzgarın narin ellerine ait olması onu sevindirdi. Çünkü gerçek bir kaç dokunuştu onlar.

Bağırdı yine büyük boşluğa :
"Belki de o kadar derdim yok ama, yaşamak için sebep bulamıyorum. Artık sabah uyandığımda annemin güzel sesini duyamıyorum, ben nefes almak dahi istemiyorum!"

Uçurumun iyice sonuna geldiğinde, gözleri bağımsızlığın ilan etmişti ve savaş açmıştı kalbine Jeongguk'un. Gözyaşlarının Jeongguk'un yüzüne çıktığı saldırı da Jeongguk hep olduğu gibi kaybeden olmuştu.

Ağlaması ölüm korkusundan falan değildi, yoktu sebebi. Ağlaması veda etmesinden dolayıydı çünkü Jeongguk vedaları ve fedaları sevmezdi.

Ve tekrar konuştu derin kayalığa :
"Bir kere dudaklarının tadına bakmak isterdim. Umarım onu unutmazsın. Helen büyük bir günahkarsın çünkü sen inanları bir öldürme yolu bulmuşsun. Onları sadece unutmuyor, öldürüyorsun..."

Yine bir derin nefes daha, kızıyordu kimseye üzülüyordu sadece. Ne hissetiğini bile anlayamıyordu aslında çünkü hisleri ondan önce intihar etmişti. Düşündü,
'Acaba hissetmek hangi renkti?'
Kafasını çiçeğe çevirdi bu sefer.

"Ölünce zaten unutulacaktık. İnsanlar acele etti sadece."

Ve genç son sözlerini haykırıp nefes almak istemeyi bıratı.

...

(Kendime yalan söyledim)

(Yalnızım bunu ben istedim)

(Paramparça bütün aynalar)

(İçinde kan revan birisi var)


-lavi

16. G Ü N ❦︎ JJK | Kısa Hikaye Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin