20| Söz.
Hayalim, hep okuduğum hikayelerdeki gibi bir aşka sahip olmaktı. Birbirine düşkün, birbirini kırmaktan korkan, iki aşık insan.
Hiçbir zaman aşık olacağım insanı belirli bir cinsiyete bağlamamıştım. O, bir silüetti sadece. Bazen uzun, beline kadar dalgalı saçlı, bazen ise alnına dökülen kısa saçlı bir silüetti. Ağzı, burnu, gözleri yoktu. Sadece beynimde oynayan bir gölgeydi her zaman.
Aşkım, karşımdaki insanın kalbine kök salsın isterdim. Kök salsın ki çiçeği kopsa bile yenisini tomurcuklayabilmek için orada kalmaya devam etsin.
Benim aşkım okuduğum kitaplardan çok daha farklıydı. Çok daha özel, çok daha fantastik. Benim hikayemde iki ana karakter vardı. Ayrı olsa bile bir bütün olan iki karakter. Farklı baksa bile aynı gören iki karakter.
Kalbine kök saldığım insan, kalbimdeki en büyük köklerin sahibiydi. Çiçeğini koparmak şöyle dursun, zarar gelmesin diye cam fanusun içinde saklıyordum. En güzel güneşi alan, hep sulak olan o yerde.
Yanımda yokken bile yanımda taşıdığım o adam, bebekliğim, çocukluğum, tüm yaşlarım. Şimdi birkaç yan odamda eminim ki benimki kadar büyük bir heyecanla belirlenen saatin gelmesini bekliyordu.
Bileğimden sallanan harfine odaklanmış daha birkaç saat önce yanımdan ayrılan adamı düşünüyordum. O benim her hayalimde vardı.
Tüm hayatımın içerisindeydi. Her adımımda, her bakışımda, her konuşmamda. Biliyordum ki o benim hayatımı ne kadar ele geçirdiyse ben de bir o kadar onun hayatının içerisindeydim. Her hayalini benimle süslediğini biliyordum, çünkü benim de yaptığım buydu.
Karşımda duran aynaya gözlerimi çevirdiğimde yüzüme oturan minik gülümsemeye takıldı gözlerim. Yine onu düşünürken istemeden gülüyordum işte. Dudaklarımın kenarına ilişti parmaklarım. Daha birkaç saat önce öpmüştü dudak kıvrımlarımı.
"Özlemden ellerini Yoongi'nin eli gibi hayal edip kendini mi tatmin ediyorsun. Birkaç saat oldu sadece Jeon !"
Ellerimi yavaşça dudaklarımdan ayırarak kocaman bir sırıtışı kapıda dikilen dostuma verdim. Dostum dediğime bakmayın, ilk tanıştığımızda birbirimizden nefret eden, zorunluluktan dolayı vakit geçiren iki insandık, iki çocuktuk. Şimdi ise koca birer yetişkin olmuştuk ve nefret ettiğim o çocuk sırtımı rahatça yaslayabileceğim o dosta dönüşmüştü.
"Yoongi ona hyung demediğini duyarsa ne olur biliyorsun, değil mi ?"
Taehyung gözlerini devirerek aralık bıraktığı kapıdan içeri girdi ve ardından kapattı.
"Sen hyung demiyorsun da ben neden diyormuşum ? Ben senden büyüğüm bir kere !"
Göz devirmesi bulaşıcıymış gibi ben de gözlerimi devirip kendisini süzmüştüm.
"Bir bakalım farklarımız nelermiş ? Ah, buldum ! Ben birazdan kendisinin eşi olacak insanım, sen ise kardeşi gibi gördüğü insan. Yeterli bir cevap olduğunu düşünüyorum."
Taehyung siyah ayakkabılarının topuklarını yere vurarak yanıma ulaştı ve elimden tutup olduğum yerden kaldırarak aynı hizaya gelmemizi sağladı.
"Çok konuşuyorsun Jeon. Şu papyonunun yamukluğuna bak. Ayrıca nerede senin çiçeğin ! Cebine koy diye verdim onu sana be adam nereye bıraktın ?! Küpelerini de takmamışsın ! Sen beni delirtmek mi istiyorsun birazdan aşağı ineceğiz ?!"
Kıkırdayarak bana bağırmasını ve aynı zamanda odada dört dönmesini izliyordum. Önce masaya gelişigüzel koyduğum çiçeği aldı, ardından küpelerimi bulup yanıma koştu. Küpeleri takmam için elime verirken bir yandan da çiçeği cebime koymaya çalışıyordu. Arkadaşlarımız bizden daha heyecanlıydı kabul etmeliydim. Hoş, Yoongi'nin ne durumda olduğunu bilmiyordum ama arada sırada Hoseok hyungla bağırışmalarını duyuyordum. En son papyonu nereye bıraktıklarına dair bağırışıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
friendship is complicated |yoonkook
Fanfic"Hyunf, gidiyof muşun ? Gifme hyunf. Noluysun gifme." Minik elleri yumruk olmuş, arabanın önünde bekleyen hyunguna seslendi Jungkook. "Üzülme Jungkook~ah. Hyungun bir gün seni görmeye gelecek. Hyungun seni asla unutmayacak." Yoongi gitti. Ve Jungk...