Olduğum yerde ne kadar durdum bilmiyorum, ama tüm bedenim bu kelimeleri dinlemek için kilitlenmişti sanki ve kafamın içinde tekrar tekrar yankılandılar. Etkisinin geçmesi için sessizce bekledim, ama beni ele geçirmişlerdi.
Ayşe'ye doğru bir-iki adım yaklaştım ve ona " 'Lah kim?" diye sordum. Daha önce hiç duymamıştım, ama tanıdık bir his yaratmıştı.
Ayşe gülümsedi. Çok aptal görünüyor olmalıydım. Şaşkınlığımı izlerken keyifli görünüyordu ve nedense hüzünlüydü. "Güneşin sahibi olmalı." dedi.
Güneşin sahibi.
"Babaannem, güneşe sahip olanın tüm diyara sahip olabileceğini söylemişti." dedim, öyleydi.
"Eh, onu zaten tanıyormuşsun."
Ne istediğimi bilmeden "Başka..." dedim.
Ayşe kafasını salladı. "Başka yok. Diğer sayfalar yıllar ve böcekler tarafından yenmişti. Bu elde ettiğimiz tek cümle. Çevrilmek için adeta beni bekliyor gibiydi. Böcekler ona hiç dokunmamıştı."
Gönlümde tanımadığım kıvılcımlar ateşlendi. 'Lah her kim ise onu tanımak istedim. Belki bize yardım edebilirdi ve Ayşe'de aklımdan geçenleri söyledi.
"Yarın buralardan gideceğim." dedi. "Ve 'Lah'ı bulacağım. Ona, gölge kadının bize yaptıklarını anlatacağım. Belki bu diyarda güneşin tekrar açmasına izin verir. Ha, ne dersin?"
"Peki, nasıl?" diye sordum.
"Güneşi takip edeceğim." dedi. "Ve sahip olduğu diyara ulaşacağım. Sen de benimle gel, onu bulalım."
"Bilemiyorum." dedim.
'Lah'ı bulmak fikri hoşuma gitmişti, ama güneşi takip ederek onu bulmak... Kayalıklar çok hayat dolu sayılmazdı ve oralarda yine o iri kuşla karşılaşmaktan çekiniyordum.
Ayşe beni teselli edercesine kolumdan tuttu ve küçük bir çocuk gibi şakıdı. "Hadi gidelim! Sadece ikimiz!"
Bu kulağa daha cesaretlendirici geliyordu.
Tam ağzımı açmıştım ki dışarıdan gelen gölge muhafızlarının demir adımlarını ve mızrak seslerini duyduk, düşten kâbusa uyandık. Ayşe'nin gözleri korkuyla açıldığında pencereye doğru koştu ve bana dönüp son bir kez "Kayalıkların orada!" dedi. "Seni bekliyor olacağım."
O pencereden kaçtıktan kısa bir süre sonra ise içeriyi gölge muhafızları doldurdu. Siyah çehreleri beyaz gagalardan ibaretti ve boyları çok uzundu. Bir insan değillerdi, merhamet etmek için de yaratılmamışlardı.
Gölge kadın da içeriye girdiğinde istemsizce geriledim. Gözlerini bana dikti, mesafeyi daralttı ve ben bir köşede sıkışana dek üzerime doğru yürüdü. Gidecek bir yerim kalmadığında bana "O nerede?" diye sordu.
"Kim?" dedim.
"Kız." dedi. "Beni gördüğünüzü biliyorum ve o kızın kitabın peşinde olduğunu da biliyorum."
Yutkundum. Etrafımı çevreleyen siyah mızraklar ve beyaz gagalardan başka bir şeyi düşünemiyordum. Sanki birkaç dakika önceki sihirli anlar kaybolup yok olmuş gibiydi ve o cümleyi artık istesem de hatırlayamıyordum. Bu da beni üzdü.
"Bilmiyorum." dedim, kadının gözleri parladı.
"İdam edilmek istemezsin değil mi?" dedi. "Eğer yerini söylersen seni affedeceğim."
Gagalar ya da mızraklardan kurtulmak için mi? Gölge kadının, kuyu deliği bakışlarından kaçmak için mi? Yoksa beni büyülediklerinden midir bilmiyorum, onlara "Kayalıklarda, denizin kenarında." deyiverdim.
Terden sırılsıklam olmuştum.
Gölge kadın çirkince gülümsedi, ama siyah dişlerini görmeme burnu engel oldu. Muhafızların mızrakları kadar sivri, gagaları kadar iriydi ve bu bile beni ele geçirmesi için yeterliydi.
Söz verdikleri gibi beni bıraktıklarında can havliyle kayalıklara doğru koştum. Onlara neden söylediğimle ilgili kendime kızıp duruyordum, ama asıl üzüldüğüm şey, artık 'Lah'ın diyarına gidemeyecek olmamdı. Güneşin doğduğu yeri merak etmiyor değildim.
Ayşe'yi bulduğumda diz çöküp ondan özür diledim ve hüngür hüngür ağlarken ona kaçmasını söyledim. 'Lah'ı ben olmadan da bulabilirdi.
Gölge muhafızları bizi birlikte bulduklarında ise beni yakaladılar, ama Ayşe kaçmayı başardı. Saçlarını savurdu, bana son bir kez şaşkın ve üzgün bir ifadeyle baktı ve gitti.
Onu son kez gördüğümü nereden bilebilirdim...
Beni kayalar kadar soğuk, gece kadar karanlık, deniz kadar pis kokan hücreye kapattıklarında nedense yalnız ya da korkuyor hissetmedim. Eğer önceden olsa şimdi titriyordum ve belki de bayılmıştım.
En çok korktuğum şey gölge muhafızlarına yakalanmaktı, ama o cümleyi duyduğumdan beri tuhaf hissediyorum.
Sahi o cümle neydi? Bir anda yok olup gitti. Tekrar duymayı çok isterdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K İ T Â P
Short Story*kitapları kemiren böcek 01/09/2019 #spiritüel Yazar: geçmişte kalan Konu: bir avuç gelecek Bir hikâyeden daha çok, bir an gibi... Telif hakkı, gölge diyarındaki mavi güneşin ardında saklıdır; fazla yaklaşmayın, zehirler. ©