Duvarı yöneten adamın eli kaymış olacak ki geri gidip tekrar yerine oturdu. Herkes buraların yabancısıymışım gibi bakıyordu. Bu kelimeleri onlara daha önce hiç kimse söylememişti. Gölge kadın ise öfkeden kıpkırmızı kesilmişti. Muhafızlara bağırıyor, duvarın geri çekilmesine itiraz eden komutlar verip duruyordu.
Sonra bir anda yüzümde bir serinlik hissettim. Ateşin beni yakmaya başladığını düşündüm, ama o bu kadar nazik olamazdı. Elimi yanağıma götürdüğümde ise bir ıslaklık hissettim. Belki de zehirli denizden gelen bir damladır diye düşünüp hızla sildim, ama denizin burada ne işi vardı? Sonra bir daha hissettim ve bir daha...
Birileri, oldukça iri birileri öfkeyle homurdandı ve başımdan aşağıya sanki bir kova su boşaltıldı. İnsanlar çığlık çığlığa kaçışıyordu. Gökyüzünden ürkütücü sesler geliyordu. En önemlisi ise gökyüzü ağlıyordu.
Sonra bir anda aklıma babaannemin anlattıkları geldi. Yoksa bu... Yağmur muydu? Bu diyarlara yağmur bir kuş kadar küskündü. Yağmur bizler için bir destandı. Kokusu, sesi, tadı, hissi unutulmuştu.
Gözlerime inanamıyordum. Bu babaannemin anlattığından da dehşet vericiydi ve sanırım bende gökyüzüyle birlikte ağlıyordum. Bu görüntüye kalbim dayanamamıştı. Sanki biri yeryüzünü nazikçe yıkıyordu. Bunu yaparken de hiç incitmiyordu.
Yüzümü yağmura kaldırdım ve onun yumuşakça dokunmasına izin verdim. Kokusu çok güzeldi. Buralara baharı getireceği de kesindi ve uzun zamandır ne kadar büyük bir şeyden mahrum kaldığımızı anladım. Sırılsıklamdım, ama hiç olmadığım kadar iyi hissediyordum.
Gölge kadının öfkeyle bağırmasını işittiğimde, o koskocaman ateşin artık zararsız bir dumana dönüştüğünü fark ettim. Yok olmuştu.
Gölge kadın duvara çıktı ve yakınıma geldi. "Seni kendi ellerimle öldüreceğim!" diye kükredi.
Gülümsüyordum. Ayşe 'Lah ile konuşmuş olmalıydı.
Tuhaftır ki eğer o cümleyi duymamış olsaydım, bu diyarda yağmuru serbest bırakacak bir başkası aklıma gelmezdi. Şimdi ise zihnimde sadece O vardı ve bu hissin beni ateşte yanmaktan kurtardığına inanıyordum.
İşte bu inanç hissi beni cesaretlendirdi ve 'Lah'a teşekkür etmek istedim.
Gölge kadın üzerime doğru yürüdüğünde, onun beni aşağıya itekleyeceğini anladım. Hala korktuğumu sanıyordu. Benim ise aklıma bir fikir gelmişti. Bu diyarın insanlarına onun gerçek yüzünü göstermeliydim.
Beni tuttuğu vakit, ben de onu tuttum ve beraber uçurumdan aşağıya düştük.
Yumuşak ve serindi.
Sonra gölge kadının çığlığını duydum. Beklediğim gibi korkusundan çirkin ve iri bir kuşa dönüşmüştü. Bir ayağını asla bırakmadım. Kanatlanıp havaya uçtuğunda ise beni düşürmeye çalıştı. Tek derdi bendim, ama insanların onun dönüştüğüne şahit olduklarının farkında değildi.
Artık kayalara kaçan çocuklarını parçalayan katilin kim olduğunu biliyorlardı. Onu asla affetmeyeceklerdi. Ona asla güvenmeyeceklerdi. Ondan asla korkmayacaklardı. O artık bir hiçti.
Mutluydum. 'Lah'ın bizi kabul edeceğini ve bu diyara güneşi getireceğini biliyordum.
Sonra kuş gagasıyla başıma vurdu, acımıştı. Ellerim kaydı ve aşağıya düştüm. Yumuşak bir düşüş değildi, ancak mutluluğuma engel olamamıştı. Sanki bu diyarlar, artık gölgelerin tutsağı olmayacakmış gibi bir hisle dolup taşıyordum.
Gözlerim ne kadar süre kapandı bilmiyorum, ama Ayşe'nin beni kucaklayıp ağladığını gördüm. Gülümsedim. Ona "Teşekkür ederim." dedim. " 'Lah'ı tanımamda bana yardımcı oldun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
K İ T Â P
Short Story*kitapları kemiren böcek 01/09/2019 #spiritüel Yazar: geçmişte kalan Konu: bir avuç gelecek Bir hikâyeden daha çok, bir an gibi... Telif hakkı, gölge diyarındaki mavi güneşin ardında saklıdır; fazla yaklaşmayın, zehirler. ©