Uzun zaman sonra inanılmaz eğlendiğim bir doğum günü olmuştu. Genelde anma törenlerinden sonra kendimi toparlayamayıp depresyonda geçirirdim. Kutlayacak arkadaşlarım da olmamıştı. Pratik odasında yaklaşık bir buçuk saat hep beraber şarkılar ve danslar eşliğinde eğlendikten sonra geriye sadece üyeler ve ben kalmıştık. Jongdae hiçbir şey demeden eğlencesine devam ettiğinden ben de bana hazırlanan partinin keyfini çıkartmıştım. Saat gece bir buçuğa gelirken dağılmayı bekliyordum ancak Chanyeol ortaya reddedilemeyecek bir fikir attı "Ya, hadi toplanın bu ekip karaokeye gidiyoruz!" Karaoke partilerin vazgeçilmez etkinliğiydi, yani hep böyle duymuştum. Bu zamana kadar hiçbir partiye katılmamıştım. Hayatımı bomboş yaşamıştım çünkü yaşamak için böyle lükslere ayıracağım vaktim yoktu. Yıllarım hep çalışmayla koşuşturmayla geçmişti. Şimdi ise ben hayatın tadını çıkartıyordum, artık benim sıram gelmişti. Yorgunluğumu unutmuştum bile. Fikre kimse karşı çıkmadı tabii ve arabalara binip Chanyeol'ün rezervasyon yaptırdığı mekana gittik.
Tabi ki EXO ile takılmak apayrı bir dünyaydı. Gittiğiniz karaoke bile haddinden fazla lüks oluyordu. Sanırım en büyük odayı kiralamıştı Chanyeol. İçeriye girdiğimizde masa atıştırmalıklar ve içkilerle donatılmıştı. İçkileri gören Minseok "Vaay, keşke her hafta birinin doğum günü olsa!" Dedi parlayan gözleriyle. Abisinin izinden giden Sehun "Hyung! Hyung olduğun belli işte. Çok doğru bir istek bu gerçekten." Diyip Minseok'a bir beşlik çaktı. İkisi içmeyi en çok seven üyelerdi. Baekhyun çoktan ekran başına geçmiş şarkı seçmeye çalışıyordu. Şarkısını seçti ama başlatmadan önce mikrofonu da bulmuşken açılış konuşması yapmayı ihmal etmedi. "Evet benim sevgili üyelerim. Bugün maknaemiz Ha Neul'ın 24. yaş gününü kutlamak için burada toplandık. Kendisi sıkı bir EXO-L olma yolunda ilerlediği için bu karaoke partisinde şarkı söylememiz onun için en büyük hediye olacaktır. Değil mi?" Yanıma gelip mikrofonu bana doğru tuttu. "Tabii ki!" Dedim aksinin mümkün olmadığını ima eden bir tonlamayla. "Bravo! O zaman partimiz başlasın!" Dedi Baekhyun. Bütün üyeler önce solo birer parça söylemişti. Gerçekten ağzım açık dinlemiştim hepsini. Grupça kendi şarkılarına geçecekleri zaman saat üçe geliyordu. Düşen tempomuza uygun geçenlerde saydığım favori şarkılarımdan seslendirdiler. Kişiye özel EXO konserimin keyfini çıkartıyordum. Uykusuzluk ve biraz da sarhoşlukla herkes sakinlemişti. Junmyeon birden bire "Jongdae-ya hasta mısın? Normalde pastadan sonra kaçman gerekirdi. Bu saate kadar nasıl dayandın bize?" Dedi iğneleyici bir tonla. Jongdae grup etkinliklerinden ilk ayrılan isimmiş. Kendiyle vakit geçirmeyi sevdiği için uzun kalamıyormuş. En azından bana söylenen buydu ancak şimdiye kadarki tüm toplanmalarda sonuna kadar kalmıştı. "Ah hyung neyin var cidden!" Dedi mızmızlanarak Jongdae. Bence sarhoşluk en çok ona yakışıyordu. "Güzelce eğleniyoruz neden yine benimle uğraşıyorsun, ha?" Diyerek Junmyeon'un kolunu çekiştirdi. Mızmız bir bebek gibi davranıyordu ve bu inanılmaz tatlıydı. Fakat sarhoş olan bir tek o değildi.
"Bizim Chenchenimiz! Ne kadar da tatlısın!" Evet. Bu sözler gerçekten benim ağzımdan dökülmüştü. Ve sadece sözle kalmayıp yetmezmiş gibi yanağını da sıkmıştım. Yaptıklarımda hiçbir mantık yoktu ve kontrol bende değildi. Sanki arabayı boşa almış bayır aşağı frenlemeden gidiyor gibiydi vücudum. Düşünerek hareket etme yetimi kaybetmiştim. Herkes sarhoştu ama en sarhoşları bendim ve yaptığımın garip olduğunu algılayabilecek kadar ayıklardı. İçmeye içiyordum ama bünyem çok da alışkın değildi. Bir gün içinde hiç bu kadar içtiğim olmamıştı. "Ne kadar içtin sen bakalım?" Dedi Jongdae yanağındaki elimi tutup aşağı indirdiğinde. Az önceki mızmız bebeksi halinden eser kalmıştı. Sanki birden ayılmıştı. Ama indirdiği elimi bırakmadı. "Cesaretimi toplayacak kadar." Dedim iç çekerek. Kaşlarını çatıp başını hafifçe sağa çevirdi. Ne saçmaladığımı anlamaya çalışıyor gibiydi. Merak eden yalnızca o değildi. Tüm üyeler pürdikkat bizi dinliyordu. "Neymiş bu kadar cesaret gerektiren şey?" Dedi. Kalbim deli gibi çarpıyordu. Yeri zamanı değildi belki. Belki de öyleydi. Belki her seferinde kendimi kandırıyordum kaçmak için bilmiyordum. Ama kanımda dolaşan alkol bu sefer kaçmama izin vermeyecekti. Bir elimi hala tutuyordu bu yüzden diğer elimi kaldırdım ve usulca yanağına koydum. Başparmağım minik hareketlerle yanağını okşarken sadece bana bakıyordu. Dolan gözlerimden yaşlar düşmek üzereydi ve o tedirgindi. Sadece içinde bulunduğu bu garip durum yüzünden tedirgin hissediyordu. Üyelerden kimse bir şey demiyor ama garip ortamdan dolayı belki biraz rahatsızlık duyuyorlardı, bilemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Under the Same Sky
Fanfictionİsmim Ha Neul. Bu ismi ben seçtim. Gökyüzü ve cennet anlamına geliyor. Neden mi bu ismi seçtim? Nedeni belli. Gökyüzü. Gökyüzü bu dünyada en değerli buluğum şey, beni hayatta tutan şey. Kendimi bildim bileli hayatta bir başımayım. Yalnızlık zor. Da...