13- "Welcome to my party!"

2.1K 132 22
                                    

Anna'nın beni dürtmesiyle birlikte gözümün önüne gelen anıları silercesine gözlerimden yanaklarıma doğru hücum etmiş göz yaşlarımı bir hışımla sildim. Büyüdükçe yaşadıklarımı üstümden atmam gerekmez miydi? Olmuyordu. Daha da ağırlaşıyordu sanki geçmişteki kötü anılar. "Noluyor Des? Beni korkutmaya başladın." elimdeki telefonu yerine koyduktan sonra yatakta oturmuş beni izleyen Anna'nın önüne geçtim ve iki elini tutup yanına yerleştim. "Sana bir şey söylemem lazım." güçsüzce ağzımdan çıkan kelimelere şaşıracak durumda değildim.  Anna'ya söylemek istiyordum fakat ya canavar ona da musallat olursa? Anna bir elini elimden kurtardı ve göbeğine doğru götürdü. "Anlat." dedi sert bir sesle fakat sesinin arkasındaki endişeli tavrını sezebiliyordum. Fakat ona söyleyemezdim. Artık o hamile bir kadındı. Bebeğin ve Anna'nın sağlığının bozulmaması lazımdı. Ve eğer ben ona gerçeği anlatırsam benim deli olduğumu, hatta kendisinin deli olduğunu düşünecek ve kendine zarar verecekti. Doğal olarak da bebeğe de. Kafamı iki yana salladım ve gülümsemeye çalıştım. "Hala teyze olacağıma inanamıyorum." dedim ve boynuna iki kolumu da sarıp ona sarıldım. "Salak şey ben de bir şey oldu sandım!" dedi ve kafama vurdu. "İsmi ne olacak? Cinsiyeti sence ne? Hadi Anna hissetmeye çalış." diye cıvıldadım ve ondan ayrılıp elimi karnına koydum. "Daha küçücük Des ne cinsiyeti belli ne de benim onu hissedebileceğim kadar büyük." kafamı kaldırdım ve Anna'nın mutlulukla parlayan gözlerini gördüm. Anne olmak ona çok yakışacaktı. Odanın kapısı tıklatıldığında hızlıca Anna'nın yatağından kalktım ve kendi yatağıma yatıp örtüyü üstüme örttüm. Anna bana bakıp kıkırdarken ona kaşlarımı çattım ve gözlerimi kapattım. "Girin!" Anna kapıdaki kişiye seslendikten sonra odanın içini dolduran adım seslerini takip etmeye başladım. Birden fazla kişi oldukları kesindi. Yoksa gelen bir ahtapot muydu? İstemsizce güldükten sonra gözlerimi açtım ve etrafımı çevrelemiş doktorlara baktım. Hafifçe öksürdükten sonra "Bir sorun mu var?" diye sordum. Nedensizce tırsmaya başlamıştım. "Bayan Destiny hastalığınızın ne olduğunu bulamadık." esmer uzun boylu doktor konuştuğunda kaşlarımı birbirine katmak istercesine çattım. "Nasıl?!" diye bağırdım vücuduma aniden ilişen adrenalin hormonu ile. "Bakın lütfen sakin olun. Burun kanamaları bu kadar uzun sürmez. Fakat böyle bir hastalık hayatımda görmedim. 3 üniversiteye de sizin kan tahlilinizi ve beyin tomografinizi gönderdik fakat bir çözüm bulamadılar. Beyninizde bir problem çıkmadı fakat kan değerleriniz orantısız." ağzım açık bir şekilde doktora bakarken Anna'nın çoktan yanıma oturmuş ve omzumu sıvazladığını fark etmemiştim. "Sonuca gel doktor." dedi Anna benim yerime sert bir tavırla. Doktor sıkıntılı bir nefes verdi ve diğer doktorlara bir bakış attıktan sonra gözlerimin içine baktı. "Biz bunu senin stresine ve endişene bağladık Bayan Destiny. Burun kanamaların artarsa burnundaki kan damalarları patlar ve beynine doğru ilerler. Ve bu da senin sonun olur." Hassiktir. Ne? "Ne diyorsunuz siz doktor?!" diye bağırdı Anna ve hızlıca yanımdan kalkınca inleyip karnını tuttu. "Anna!" diye bağırdım ve yattığım yerden kalkıp onun koluna girdim. "Şöyle davranmayı kes seni salak bebeğe zarar veriyorsun!" ben de Anna'ya doğru bağırdım ve Anna'nın bana ve sülaleme ettiği küfürleri yok sayarak onu yatağına yatırdım. Doktorlar şaşkınca bize bakarken Anna'nın üstünü örttüm ve göz yaşlarını sildim. "Bana bir şey olmayacak Anna." diye fısıldadım ve doktorlara dönüp odadan gitmelerini sert bir dille ifade ettim. Anna ağlamasını kestikten ve elleri karnında uykuya daldıktan sonra yatağıma oturdum ve gözlerimi kapatıp düşünmeye başladım. Bu canavar hayatım boyunca benimle birlikteydi ve benden başka kimse onu göremiyordu. Ya da o kimseye benim dışımda kendisini göstermiyordu. Ona dokunduğum zaman gözlerinin rengi değişiyor garip olsa da insana benziyordu. Onu görmeye başladığımdan beri fark etmediğim bir şey fark etmiştim dün. Siyah bir gömlek giymişti. Ve gömleğinin kenarından görünen dövmeleri vardı. Kıvırcık ama bir o kadar da parlak koyu kahve saçları ve belinden aşağısını görmemi engelleyen simsiyah bir buluta sarılıydı. Elleri ise Normal bir insana göre büyük, ince ve uzundu. Pembe dudaklarıyla örtülü olan dişleri ise bembeyaz ve düzgündü. Elmacık kemikleri hafif çıkıktı ve çenesi sivri bir şekilde yüzündeki mükemmelliği arttırıyordu. O canavarlar içerisinde en güzeli olmalıydı. Ve en korkuncu. Gözlerimi hışımla açtım ve karşımda duran bedenine doğru uzandım. Bunu bekliyormuşçasına sırıttı ve sadece "Bö!" diye fısıldadı. Aniden kulaklarıma dolan çığlıklar ile yatakta sıçradım ve etrafıma bakmaya başladım. O kadar fazla çığlık vardı ki. Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında çığlıklar şiddetini arttırmıştı. Çığlıkların arasında bir hıçkırık sesi duyduğumda gözlerimi sımsıkı kapatmış ve yatağın örtüsünü sıkmaya başlamıştım. Bunlar.. Benim hıçkırıklarımdı. Gözlerimdeki yaşlar tükenmek bilmiyordu. Solumda duran yastığı alıp suratıma bastırdım ve yastığa doğru boğuk bir çığlık attım. Fakat duyamamıştım. Duyduğum tek şey çığlıklar ve hıçkırıklardı. Çıplak ayağımın altından geçen kaygan şeyle hızlıca ayaklarımı kendime doğru çektim ve korkuyla yastığa daha fazla çığlık attım. Derinlerden gelen kendi çığlığımı duyduğumda çığlık sesleri azalmaya başlamıştı. Hıçkırıklar yavaşça kaybolurken kendimi daha fazla sıkıyordum. Az önce onun mükemmel olduğunu düşünen ben şimdi ondan ölesiye nefret ediyordum. Kasılmaktan acıyan kaslarımı sonunda rahat bıraktım ve çığlıkların dinmesini bekledim. Son kez bir çığlık sesi duyduğumda bu ses çok tanıdık geliyordu. Çünkü bu az önce attığım büyük çığlıktı.

I'm Scared Of YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin