2- "Kill her!"

4.7K 223 13
                                    

"Destiny!" annemin çığlığını duyduğumda sıçradım ve elimi başıma götürüp bir kaç kez ovuşturdum. Günlerdir, haftalardır, aylardır hatta yıllardır tattığım en güzel uykuyu mahvetmişti. "Ne var?!" diye bağırdım ve ayaklarımla üstümdeki örtüyü ittirip ayağa kalktım. "Kahvaltı!" tekrar bağırdığında gözümü ovuşturdum ve odadan çıkıp banyoya doğru ilerledim. Bugün gelmemişti. Aslında gelmemesi en iyisiydi ama neden bugün gelmemişti? Bugün'ü özel kılan neydi ki? "Hadi Destiny!" annemin sinir bozucu cırlamasını bir daha duyduğumda yüzümü havuyla kuruladım ve şortumu düzeltip aşağı indim. "Günaydın." dedim sessizce ve hızlıca masaya oturup tabağımdaki omleti yemeye başladım. "Sanada." soğuk aksanını duyduğumda çiğnemeyi kestim ve çatalı tabağa fırlatıp hızlıca masadan kalktım. "Des! Hemen buraya geri dönüyorsun." Annemin sert sesini duyduğumda olduğum yerde durdum ve topuklarımın üstünde dönerek kahvaltı sofrasına oturmuş ailemize (!) baktım. "Ona hala neden katlanıyorsun ki?! Her gün eve sarhoş geliyor ve sen onun kusuklarını temizlemekle zevklerini karşılamakla geçiriyorsun!" diye bağırdım ve sehpanın üstünde duran vazoyu alıp yere fırlattım. Çıldırmış gibiydim. "O lanet olası adam hayatımı mahvetti!" diye bağırdım ve ardından çığlık atıp sehpayı devirdim. Ne annem ne de o adam beni yatıştıracak bir şey söylüyorlardı. Bu sinir kat sayımı daha fazla arttırırken üstümde ne olduğunu umursamayıp anahtarımı ve telefonumu alıp evden çıktım. Bu evden ilk ayrılışım değildi ve nereye gideceğimi de çok iyi biliyordum. Karşı sokağa yürürken aşırı soğuk olan hava nedeniyle bedenim buz kesmişti. Adımlarımı hızlandırıp külüstür arabama bindim ve ısıtıcıyı açıp beklemeye başladım. İçerisi yeterince ısınınca anahtarı kontağa yerleştirdim ve el frenini indirip gaza yüklendim. Onun bu umursamamazlıklarından bıktım. Her Allah'ın günü içip içip geliyor annemi düzüyor ve etrafı dağıtmaktan başka bir bok yapmıyordu. Gündüzleri çalışıyor akşamları aldığı parayı içkiye yatırmaktan bıkmıyordu. Ama artık yeterdi. Direksiyonu sağa kıvırdım ve James'in evinin önüne park ettim. Telefonumu ve anahtarımı kaptığım gibi dışarı çıktım. Keşke üzerime bir mont alsaydım. Kollarımı bedenime sardım ve bir kaç kez ovaladım. Gerçekten dışarısı çok soğuktu ve ben evden şort ile çıkmıştım. "Destiny? Burada ne arıyorsun?" James'in meraklı sesini duyduğumda kafamı zorla kaldırdım ve içeriye geçtim. "Annem ve o adamla kavga ettim." dedim sessizce ve koltuğa oturdum. "Bekle sana bir şeyler getireyim." dedi ve salondan çıktı. Titreyen bedenimi umursamamaya çalışıp televizyona odaklandım. Ah The Carrie Diares. Başrol'deki Sebastian Kydd'e aşıktım. Tabi James'den sonra. Sırtımda hissettiğim yumuşak şey ile kafamı çevirdim ve James'in gülen suratını gördüm. Ben de ona gülümserken sırtıma bıraktığı yumuşak battaniyeye daha fazla sarıldım. Koltuğun üstünden atlayıp yanıma oturdu ve televizyonun sesini kısıp bağdaş kurdu. "Evet anlat bakalım benim minik kelebeğim." dedi ve burnuma bir öpücük kondurdu. Sıcak dudakları beni gerçekten rahatlatıyordu. "Umursamadan bu sabah bana günaydın dedi inanabiliyor musun James ? Ben de ortalığı yıktım ve evden ayrıldım. İlk aklıma gelen sen olduğun içinde buraya geldim umarım yük olmuyorumdur." dedim ve kafamı eğdim. Sıcacık parmakları soğuk çeneme değdiğinde kafamı hafifçe kaldırdı ve ona bakmamı sağladı. "Saçmalama sevgilim benim kapım her zaman sana açık." dedi ve parmaklarını çenemden çekip yanaklarımda dolaştırmaya başladı. Ellerini seviyordum. İnce uzun parmakları ve büyük bir eli vardı.Beni o kadar çok iyi hissettiriyordu ki. "Hazırım." dedim bir anda. Bu fikir nereden gelmişti bilmiyorum ama onun olmak için yeterince beklemiştim. "Ne?" dedi şaşkınca ve kaşlarını hafifçe kaldırdı. "Senin olmaya..." dedim sessizce ve dudaklarına yaklaştım. Hızlıca geriye kaçtı ve ayağa kalkıp ellerini saçlarının arasından geçirdi. Şaşkınca ona bakarken kapının yumruklanması ile durmuştum. Gelen sert sesle sıçradım ve kafamı salondan içeri gelen adamlara doğru çevirdim. "Bırakın beni!" James'in sesini duyduğumda kafamı bir kaç kez salladım ve kendime geldim. Odaklanamıyordum. "Ah seni küçük ibne bizden kaçabileceğini mi düşündün?" duyduğum sert kahkaha ile üzerimdeki battaniyeyi yere fırlattım ve adamların tuttuğu James'in önüne geçtim. "Ah sen şu küçük Destiny olmalısın" dedi az önceki adam ve bir kahkaha daha atıp pis ellerini çeneme yerleştirip sıktı. "Hala olanları anlamadın mı tatlım?" dedi ve dudağını büzdü. Arkadan gelen James'in çırpınışlarını duyuyordum. "Neler saçmalıyorsun sen?!" diye bağırdım ve yüzündeki çiziklere bakmamaya çalıştım, gerçekten bu kadar çizik nasıl olmuştu ?  Sert kahkahasını bir daha duyduğumda omuzlarımı dikleştirdim ve arkasında duran iri yarı adamlara baktım. " O gey." Ah hayır. Hayır, hayır, hayır. Bu doğru değildi. Kesinlikle doğru olamazdı. James'le sevgiliydik. Öpüşüyorduk, sarılıyorduk ve- ve. Sadece bu kadardı. Fakat o gey olamazdı. Bana bu kötülüğü yapmış olamazdı. Duyduğum şeyi hazmetmeye çalışırken James'in bağırışları odada yankılanıyordu. Bunca zaman bu yüzden bana dokunmamıştı. Ayaklarım yerden kesilirken transa geçmiş gibiydim. "Kızı götürün." sesleri duyuyor fakat tepki veremiyordum. Vücudum sanki parçalanmış gibiydi. Sırtıma yumuşak bir zemine yerleştiğinde kafamı birkaç kez salladım ve kendime gelmeye çalıştım fakat bir işe yaramamış aksine daha fazla aptallaşmıştım. Nerede olduğumu umursamayıp gözlerimi kapattım.

"Şu kızı uyandırın hemen!" bağırış seslerini duyduğumda gözlerimi hafifçe araladım ve etrafıma baktım. Gözümün önüne gelen siyah gözleri gördüğümde nefesim kesildi. O kadar yakınımdaydı ki. Kalp ritmim artarken dudaklarım çoktan titremeye başlamıştı bile. " Ne oluyor lan sana?" omzuna hissettiğim baskı ile kafamı sola çevirdim ve ayakta dikilen adamı gördüğümde irkildim. "K-korkuyorum." dedim zorlukla ve ona sarılmaya çalıştım. Bay tigger yanımda değildi ve benim birine sarılmaya ihtiyacım vardı. Kollarımdan sıkıca tuttu ve beni yatağa bastırdı. Bacaklarını açıp kucağıma oturduğunda çığlık atmak için tam ağzımı açtım. Arkasında gördüğüm karaltı ile ağzımı kapattım ve onu gözlerimle takip etmeye başladım. Masanın üstünde duran vazo hareket ettiğinde vücuduma yayılan soğuk dalgası ile kafamı hızlıca eğdim ve şortumu çıkarmış olan mağara kaçkını gibi görünen adama baktım. Tam ona tekme atacakken ayak bileğimden yakaladı ve beni tekrar altına aldı. "Yardım et. Lütfen bana yardım et."sessiz çığlıklarım odayı dolduruyordu. Karnımdaki baskısı artarken pis ellerini göğsüme getirdi ve aniden duyulan kırılma sesi ile ne zaman kapattığımı fark etmediğim gözümü açtım. Yerde yatan adamı gördüğümde hızlıca ayağa kalktım ve yerden duran şortumu giyip kapıya yürüdüm. Aniden önüme çıktığında ufak bir çığlık attım ve bir kaç adım geriye kaçtım. Siyah bulutların üstünde yürüyor gibiydi, ilk defa onu inceleme lüksüne sahip oluyordum. Geniş omuzları,  parlak siyah gözleri ve garip şekilde kıvırcık saçları vardı. İkimizde birbirimize bakıyor hiçbir tepki vermiyorduk. Kapıdan gelen yumruk sesleri ile sıçradım. Kafamı hafifçe çevirdiğimde dibimde durduğunu görmem 2 saniyemi aldı ve o anki şaşkınlıkla çığlık attım. Ağzım sıkıca kapatıldığında bu sefer çığlık atmama gibi bir girişimde bulunmadım ve daha kuvvetli bir çığlık attım. Hayatım çığlıklarımla geçmişti. Ve onun o korkunç yüzü ile. Onu babam yüzünden görüyordum yani öyle tahmin ediyordum. Babam içmeden önce onu görmüyordum. Taki babam içmeye annem kendine zarar vermeye başlayana kadar. Kapı aniden kırıldığında ağzımdaki baskı yok oldu ve kendimi yatağın altında buldum. Gözlerimi sım sıkı kapattım ve yanımda olma ihtimalini düşünmemeye çalıştım. "Hassiktir kız kaçmış!" duyduğum kaba ses ile nefesimi sıkıca tuttum ve kafamı tozlu zemine bastırdım. "Joe! Kalk ayağa seni salak!" yeniden bir bağırış duyduğumda gözümden bir yaş aktı. "Lanet olası kızı bulun hemen!" Ah hayır bu oydu hani şu yüzü çizikten gözükmeyen adam. "Şhh" yıllardır duymadığım soğuk ve sert sesi duyduğumda donup kalmıştım. Zorla da olsa kafamı sola çevirdim ve siyah gözlerini gördüğümde kafamı hızlıca çevirdim ve ses çıkartmamaya özen göstererek yatağın kenarına kaçtım. "Destiny..." tüylerimi ürperten sesini bir kez daha duyduğumda elime doğru boğuk bir çığlık attım. Onunla olmak yerine o adamlarla olmayı tercih ederdim. Hangi cesaretle bilmiyorum ama kafamı yatağın altından uzattım ve etrafa baktım. Görünürde kimse yoktu hafifçe kendimi ittirdim ve vücudumu yatağın altından kurtardım. Emekleyerek kapının önüne geldim ve kulağımı kapıya dayayıp dinlemeye başladım. Söyledikleri net değildi fakat aradan bir kaç kelime seçebiliyordum. Biraz daha yaklaştım ve duyduğum kelimeler ile hızlıca geriye kaçtım. "Öldürün onu!"

Umarım bu bölümü sevmişsinizdir. 

I'm Scared Of YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin