worsen

1.6K 163 309
                                    


Jeno kuralları seviyordu.
Kahvaltı sekizdeydi, akşam yemeği altıda. (Çünkü akşamları yediden sonra yemek yemek zararlıydı)
Bütün yemeklerimizi o hazırlıyordu çünkü bu konuda gerçekten çok iyiydi ve sanırım birde benim yemeklerin içine bir şeyler karıştırmamdan korkuyordu. Önümdeki tabakta pırasa ve yoğurt vardı, gerçekten onu sinirlendirmeye çalışmıyordum ama ben pırasa yemezdim. Kokusu bile midemi bulandırmaya yetiyordu.
Sadece çatalımı tabağımda gezdiriyor ve zaten vıcık vıcık görünen pırasayı çatalımın arkasıyla daha da eziyordum, anlaşılan bugün de aç kalmıştım.

Jeno elinde kendi tabağıyla masaya oturdu ve o gelince ben de sandalyemde daha düzgün oturmaya çalıştım, her şeye kızdığı için ona anlam vermekte zorlanıyordum. Sessizce masaya oturup yemeğini yemeye başladı, o kadar iştahlı yiyordu ki bir anda onun tabağında başka bir yemek olabileceğinden şüphe ettim. Kendisini izlediğimi fark edince başını kaldırıp bir bana bir de tabağıma baktı ve yüzünde karizmatik bir gülümsemeyle sordu,
"Neden yemiyorsun?"

"Ş-şey, ben pek pırasa sevmem yani şey işte-"

"Canın yemek istemiyor mu?"

Başımla yavaşça onayladım, anlayacağını ve gidip başka bir şeyler atıştırabileceğimi söyler sanmıştım ancak tabii ki bunların hiçbirisini yapmadı. Başıyla tabağımı işaret edip edip elini uzattı, tabağımı ona verdiğimde de iki kaşık pırasayı kendi tabağına bırakıp azalmış olan tabağımı yeniden önüme koydu.
"Şimdi ye."

Çatalımı yeniden elime aldım ancak olmuyordu işte tadı değil kokusu bile o kadar iğrençti ki ağzım kendiliğinden açılmıyordu sanki. Bu yüzden uysal bir şekilde söyledim,
"Yiyemiyorum."

"Beni biraz olsun tanıdıysan o tabak bitmeden bu sofradan kalkamayacağını biliyorsundur."

Derin bir nefes alıp sakinleşmeye çalıştım,
"Ben bunu yiyemem, pırasadan nefret ederim duydum mu-"
Birden kendimi tutamayıp sinirle bağırmaya başladım,
"Üstelik burası benim evim ve ne yiyip yemeyeceğime ben karar veririm, seni hasta piç!"

Nefes nefese gözlerini izliyordum, o kadar uzun süre bağırmak boğazımı ağrıtmıştı ve ilk defa kendimi cesur hissetmemi sağlamıştı.
Ondan korkmadığımı Jeno da anlamış olacak ki tepkisizce gözlerimi izliyordu, ağzını peçetesine silip elini yeniden tabağıma uzattı. Bende iğrenç pırasayı masanın ortasına çarparak bıraktım, bir kaşık bıraksa dahi yemeyecektim. Kararım kesindi ancak o bunu belli ki hiç umursamıyordu. Kendi tabağını ters çevirip benimkinin üzerine döktü ve artık iki katına çıkmış olan pırasayı az önce benim yaptığıma benzer bir şekilde önüme çarptı.

Gözlerimi tabaktan hiç çekmeden söylendim,
"Yemeyeceğim, istersen bağır istersen döv bu tabağı asla yemeyeceğim."

"Öyle mi dersin?"
Bakışlarında daha önce hiç görmediğim kadar korkunç bir parıltı vardı yine de korkusuzca onayladım onu. Ayağa kalkıp yanına geldi ve ensemi sıkıca kavrayıp yüzümü tabağa yaklaştırmaya çalıştı. Sıcak yemeğin buharları yüzümün yanmasına sebep olurken korkudan bağırmaya başlamıştım, tüm yüzümü pırasaya bulayacaktı. 

Ensemi tutan eline uzanıp onu cimciklemeye, tırnaklarımla çizerek zarar vermeye çalıştım ancak elleri asla gevşemiyordu. Kafam tabağın içine girmek üzereyken son gücümü de kullanıp masanın altındaki elimi kaldırdım, tabağı sertçe masaya çarptım ve tüm gücümle çığlık attım.
"BIRAK BENİ"

Ensemi tutan eli gevşedi, paramparça olmuş kırık tabağı ve masanın her yerine yayılmış pırasa parçalarını izledi. Eli yeniden sıkılaşmaya başladığında beni boğacağını ve hatta öldüreceğini düşündüm ancak ikisini de yapmadı, başımı yeniden masaya yaklaştırıp bağırdı,
"Ye!"

Artık cesur olacak gücüm kalmamıştı, ağlıyor ve beni bırakması için yalvarıyordum. Başım en sonunda masaya değdiğinde yüzümü sertçe iteklediği için kırık tabak parçaları batan yanağım ve dudağım kanamaya başlamıştı. Ensemdeki elini sıkıca kavrayıp panikle yalvarmaya başladım, bütün yüzümü delik deşik edecekti.
"Bırak, lütfen. Yalvarırım bırak."

Elini sertçe ensemden çekip başımı bir kez daha masaya itekledi ve sinirli bir şekilde söylendi,
"Yarım saat sonra mutfağı kontrol etmeye geleceğim, eğer bu masa hâlâ bu şekilde görünüyor olursa sana yemin ederim bu sefer ne kadar yalvardığın umrumda olmaz, seni fena beceririm hem de bu masanın üzerinde."

Dudaklarım titriyordu ve ağlamak üzereydim ancak Jeno belli iki işkencesini bitirmemişti, gür sesiyle bir kez daha bağırdı.
"Duydun mu?"

Yavaşça başımı salladım ancak bu cevap ona yetmemişti. Elini çeneme yerleştirip beni sıkıca tuttu,
"Sana duydum mu dedim."

Yanağımdaki kesiğin üzerine sıkıca baskı yapan baş parmağı yüzünden acıyla izleyip ağlamaya başladım ve bana daha fazla zarar vermemesi için başımla onayladım,
"D-duydum"

Eli sertçe başımı geriye doğru itekledi ve öfkeli adımlarını salona yöneltti. O çıkar çıkmaz ben de masayı toparlamaya başladım. Korkudan ellerim ve dudaklarım titriyordu ancak ne dediyse yapmak zorundaydım. Masanın örtüsünü olduğu gibi toparlayıp çöpe attıktan sonra yerleri de sildim ve o gelmeden önce dolaptan kendime küçük bir parça ekmek alıp pantolonumun  beline sıkıştırdım çünkü muhtemelen bu yaptığım yüzünden beni günlerce aç bırakacaktı.
Buradan kaçmanın bir yolunu bulmam gerekiyordu.

              ______________

Jeno gelip mutfağı kontrol etti ve sonra da öylece geri çıktı, yüzüme bile bakmadı. Ben de hızlıca banyoya girip yanağıma ve dudağıma baktım, kanı temizledim ve yanağıma küçük bir yara bandı yapıştırdım. Dudağımdaki kesik daha küçük ve zararsız görünüyordu. Aynadaki yansımama baktığımda yavaşça tişörtümü açıp karnımı izledim, çok kilo vermiştim. Aklıma her an beni aramaya başlayabileceği gelince derin bir nefes alıp belime sıkıştırdığım küçük bir parça ekmeği çıkarttım ve ikiye bölüp yarısını ecza dolabının arkasına sakladım, diğer yarısını da aceleyle yemeye başladım.

Ekmeğimi bitirip banyodan çıktığımda kendimi daha iyi hissediyordum, yaralarımla ilgilenmiş ve karnımı doyurmuştum. Odama geçip yavaşça yatağımın üzerine oturdum, Jeno'nun dikkatini çekecek herhangi bir ses yapmamaya çalışıyordum.

Ancak biraz sonra ahşap tahtalardan gerilme sesleri yükselmeye başladı, odama geliyordu. Yorganımın içine girip arkama döndüm ve gözlerimi sıkıca kapattım. Uyuduğumu sanıp beni rahat bırakmasını umuyorum ancak tabii ki o bunu bile bana çok görmüştü. Yatağın sol tarafı çöktüğünde yanıma oturduğunu anladım, üzerime doğru uzanıp çenemi tuttu ve yüzümü kendisine doğru çevirdi.

Hâlâ gözlerimi açmamıştım üstelik göz kapaklarımın titrediğine de adım kadar emindim. Anında yeni bir emir verdi,
"Gözlerini aç"

Ağlamaktan kızarmış gözlerimi açıp direk olarak onun gözlerinin içine baktım, eserini görmesini istiyordum bu yüzden gözlerimi kaçırmaya çalışmadım bile.
Bir süre gözlerimi izledi ardından bakışları yanağıma, dudaklarıma kaydı ve fısıldadı,
"Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi?"

Gözümden bir damla yaş süzülüp çenemi tutan eline düştü. Cevap verirken bile dudaklarım titriyordu,
"O zaman bana bunu neden yapıyorsun?"

"Çünkü sadece benim sahip olduğum bir şey olmanı istiyorum ama senin umrumda olan tek şey ne yaptıysam karşı çıkmaya ve habire kaçmaya çalışmak."

"Seninle alakası yoktu ki, ben pırasanın kokusuna bile dayanamam."

"Ama bunu bana böyle açıklamadın,"

"Açıklamaya çalıştım aslında ama-"

"Tamam, yeter."
Çenemi tutan elini uzaklaştırıp beni kendisine doğru yaklaştırdı ve arkama uzandı. Biraz olsun kıpırdadığımda bile erkekliği bana değiyordu ve yavaşça sertleşmeye başladığını hissedebiliyordum. O gece korkudan neredeyse hiç kıpırdamadan uyudum, ama artık şunu çok daha iyi anlamıştım;
bu adam beni istiyordu ve almak için de elinden gelen her şeyi yapacak haldeydi. Bu gece bana sahip olabilir veya boğazımı kesmeye karar verebilirdi, benim onu durdurmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu çünkü çok güçlüydü.
Ondan kaçamıyor, onunla savaşamıyor, ona karşı galip gelemiyordum. Güçlü olduğunun farkındaydı ve beni kelimenin tam anlamıyla kontrol ediyordu.

*****

big black ugly wolf - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin