everything that kills me make me feel alive

1.6K 150 364
                                    

Büyükannemin evinden çıkmadan önce son bir kez duvarları, eşyaları ve bahçeyi izledim. Burayı seviyordum ve uzaklaşmak zorunda olmak hoşuma gitmiyordu, üzgün bir şekilde etrafı izlerken başımı çevirip Jeno'ya belki burayı ne kadar sevdiğimi görüp beni götürmekten vazgeçer diye sessizce söyledim,
"Burayı çok seviyorum, çok güzel bir bahçesi var."

"Gideceğimiz evin de bir bahçesi var zaten."

"Pek bir fark yoksa burada kalamaz mıyız?"

"Olmaz, burası artık tehlikeli. Sabah bir arkadaşım dağın eteklerinde devriye gezen jandarmaları gördüğünü söyledi. Ortalık biraz durulunca seninle emlakçıyla gideriz, istediğin evi seçersin."

Son bir kere daha şansımı denemek adına mırıldandım,
"Ama burası benim için çok değerli-"

"Benim için değil, kes artık."

"Ama-"

"Sana kes artık dedim."

Eline ikimizin de valizlerini alıp dışarıya çıktı ve o arabayı yerleştirirken beni eve kilitledi. Bu sabah ona gerçek bir ilişkimiz olmasını istediğimi söylemiştim, belli ki beni hiç dinlemiyordu.
Kısa süre sonra kapının kilidi açıldı ve elini beline koyup arabaya girmem için beni hafifçe itekledi.
Büyüdüğüm eve son bir kez bakıp Jeno'nun arkasından dışarı çıktım ve arabaya binmeme yardım ederken sessizce güzelim bahçeyi izledim. Uzun süredir onlarla ilgilenemediğim için pek çok bitkim kurumuştu bile.
Hippi ise kim bilir nerelerdeydi?
Başımı pencereden uzaklaştırıp Jeno'ya çevirdim,
"Jeno, bana birkaç saksı ve bitki de alabilir miyiz? Evde canım sıkılmaz hem."

Gözlerini yoldan bir an olsun ayırmadan sakince cevap verdi,
"Olur, alırız."

"Teşekkür ederim."

Direksiyonun üzerinde olmayan elini tutmam için bana uzattı, ben de elini tuttum. Tam dışarıdaki manzaraya daldığım esnada hayalleri hakkında konuşmaya başlamıştı,
"Evimi çok seveceksin, orası artık senin de evin olacak. Sonra seni yakında benim yapacağım ve kısa süre içinde çocuğumu taşımaya başlayacaksın.-"

İnanın bana anlattığı tüm bu şeyler sevimli değil ürkütücü geliyordu çünkü en ufak bir isteğine dahi itiraz edersem beni neyin beklediğini biliyordum.

"Sonra ilk bebeğimiz doğacak, tabii ki bir erkek olacak ve bana benzeyecek. Sonra bir bebeğimiz daha olacak ve sonra bir tane daha. Hep büyük bir ailem olsun istemişimdir."

Gözlerimi dışarıda gezdirip sessizce karanlığı izledim ve merakıma engel olamayarak sordum,
"Peki ya hiç bebeğimiz olmazsa ya da bebeğimiz kız olursa?"

Elimi tutan parmaklarını beni uyarmak ister gibi bir an sıkıp sonra yeniden bıraktı ve tekrar gülümsemeye başladı,
"Bebeğimiz olacak üstelik erkek ."

Cevap vermedim, zaten cevap vermemi istediği de yoktu. Benden sadece susup itaat etmemi bekliyordu. Ben de öyle yaptım.
Yol boyunca çenemi kapalı tuttum ve Jeno'nun omzuna yaslanıp biraz uyudum. Kesinlikle uzun bir yolculuktu ve beni nereye götürdüğünü bilmesem de yakın bir yere olmadığı belliydi.
En sonunda eve geldiğimizde haklı olduğunu fark ettim, burası gerçekten cennet gibiydi ve oldukça modern bir evdi. Şömimesi, jakuzisi ve bütün ormanı gören camdan bir duvarı vardı. O an Jeno'nun ne iş yaptığını daha önce hiç düşünmediğim geldi aklıma, belki de zengin bir adamı öldürüp evine konmuştu.
Belki de zaten çok zengin bir adamdı ve bu ev de onundu. Etrafa bakınırken belime doladığı kollarıyla hazırlıksız yakalandığım için irkilip arkamdaki bedenine döndüm, ancak başımı eliyle önüme çevirerek evi işaret etmişti,
"Nasıl, güzel değil mi?"

"Güzel."

"Şu şöminenin önü seninle sevişmek istediğim ikinci yer, üçüncüsü de jakuzi sanırım ve dördüncüsü de salondaki deri koltuk olabilir."

"..."

"Birincisini merak ediyorsun değil mi?"

"Hayır."

Aslına bakarsanız ediyordum.

"Gel benimle."

Elini bana uzatıp beni yavaşça yukarıya çıkarttı ve kapısı kapalı bir odanın önüne geldiğimizde duraklayıp yavaşça itekledi,
Tanrım, gerçekten zengin olmalıydı çünkü odası kusursuz görünüyordu. Yerden biraz yüksekte, perdeleri ve yumuşacık görünümlü yastıklarının olduğu kocaman bir odası vardı. Krem, açık kahverengi renkleri ve devasa bitkiler her yerdeydi. Aslına bakarsanız ondan daha karanlık bir şeyler beklerdim ancak beni şaşırtmayı her zaman başarıyordu. Elimi bırakıp bütün duvarı kaplayan pencerenin önüne ilerledi ve incecik tül perdeleri sonuna kadar açıp güzel manzarayı ortaya çıkardı. Hayran kalmış bakışlarıma gülümserken kendinden emin bir şekilde sordu,
"Sana burayı seveceğini söylemiştim. Güzel, değil mi?"

"Çok güzel."

"Benimle gerçek bir sevgili gibi olmak isyorsan şimdi yapman gereken tek şey bana itaat etmek."

Kaşlarımı çatmamaya ve ters çıkmamaya çalışarak cevapladım,
"Sana hiç karşı çıkmadım zaten."

Elini yavaşça çeneme yasladı,
"Çıktın, hâla çıkıyorsun. Bedenin hâla benim değil ve sen bana her şeyinle teslim olmak istemiyorsun."

"Bunun seninle alakası yok ben-"

"Sssh, neyle alakası olduğu umrumda değil tamam mı? Seni istiyorum ve neyden çekindiğinin bir önemi yok, bütün kalp kırıklıklarını, arzularını ve endişelerini dindirmeye hazırım.
Söz veriyorum canını o kadar çok yakacağım ki durmam için ağlayacak ama bağımlısı olacaksın."

Başımı çevirip Jeno'nun gece kadar karanlık gözlerini izledim ve bir adım geriye çekildim,
"İstemiyorum, şimdi değil."

"Ne demek o?"

"Duydun işte. Daha az önce bana kendi ağzınla kaygılarımı umursamadığını söyledin. Eğer durum böyleyse o zaman sen de henüz kendini bana tam anlamıyla teslim edememişsin demektir. Sen tam anlamıyla benim olana kadar ben de senin olamam."

Benimkileri izleyen gözü seğirdi ancak haklı olduğum bir konu hakkında kendimi ezdirmeye de niyetim yoktu.  Çantamı yatağın üzerine bırakıp derin bir nefes aldım ve cesur olmaya çalıştım, eğer bana teslim olmasını istiyorsam bunu ondan bu denli korkarak yapamayacağım kesindi. Arkamı dönüp pijamalarımı giyinmek için çantamı karıştırmaya başladım. Burada olduğunu ve hala orada dikilip beni izlediğini biliyordum ancak umursamadım.

Üzerimdeki kazağı bir çırpıda çıkartıp bana zorla dokunmaya çalışmaması için dualar okumaya başladım. Ardından altımdaki pantolonu yavaşça çıkartıp yatağın üzerine bıraktım ve kendi pijamalarımı giymeye başladım.
Şortımu giymiş, uzunkollumu giymeye hazırlanırken sırtımdaki parmaklarını hissettim. Elini zarifçe hayali bir çizginin üzerinde gezdirip boğuk bir sesle söyledi,
"Benim olursan sana dünyaları veririm."

"Olacağım, sadece senin bana kaçırdığın bir esir değil de sevgilinmişim gibi davranmanı bekleyeceğim. O zaman ben de sana arabada saydığın tüm hayalleri verebilirim."

Jeno elini sırtımdan çekip kapıya doğru yürümeye başlarken beni yine odaya kilitler diye çok korkmuştum ancak kapının yanındayken duraklayıp bana döndü ve duymak istediğim şeyi söyledi,
"Öyle olsun, bundan sonra kaba kuvvet yok."

"Hakaret ve kilitlemek de."

"Ya kaçarsan?"

"Bana güvenmeyi öğrenmen gerek, biz gerçek bir aile olmaya çalışacağız."

Jeno bir süre beni izleyip başıyla onayladı ve artık bana güvenebileceğini dile getirmek istermiş gibi odamızdan çıkarken kapıyı kapattı. Normalde asla kapatmazdı, bu bir kuraldı hatta. Çünkü içeride ondan habersiz planlar kuruyor olabileceğimi düşünüyordu. Haftalar sonra ilk defa birinin gözetimi altında olmadan, kapı üzerime kapalıyken kendimle baş başa kalmak beni o kadar mutlu etmişti ki hayatımda belki de ilk kez sevinç gözyaşları dökmüştüm.
Her şey zamanla iyiye gidiyordu, o an bizim için bir umut olduğuna inanmıştım.

*******

big black ugly wolf - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin