cute but ok

1.6K 155 223
                                    

Hava serindi, büyükannemin tanıdık evi, tanıdık duvarları artık o kadar da güvenilir görünmüyordu. Eskiden burada kaldığım zamanlarda bu evin bana ait olduğunu ve beni burada kimsenin incitemeyeceğini düşünürdüm. Bilemiyorum, burası benim için bir çeşit sığınak gibiydi ancak şimdi burada aldığım nefes bile bana ait değilmiş gibi hissediyorum. Sanki bu ev, bu anılar, bu eşyalar ve hatta ben bile Jeno'ya aitim artık. Hepimizi nasıl kullanacağına o karar veriyordu.

En basitinden şuan televizyon izlemek istiyorum ama kumandayı bile bana Jeno getiriyordu. Kaçmaya çalıştığım ilk zamanlar bana ceza olarak kumandayı almış ve televizyon izlememi yasaklamıştı. O zamanlar tüm gün odamda oturup kitap okuduğumu hatırlıyorum.
Şimdiyse artık uslu bir çocuk gibi davrandığıma karar vermiş olacak ki benim evimde, benim televizyonumun kumandasını elime alma şerefine eriştim. Bana televizyonu açarken öyle sevecen davranıyordu ki sanki bu iyiliği karşısında ona minnettar olmamı bekliyor gibiydi. Gözlerini bir an olsun benimkilerden çekmemiş, bakışlarımda en ufak bir kin, öfke, nefret veya ukalalık aramıştı.
Tabii ki öfkeliydim ancak bunu bakışlarıma yansıtmadım çünkü yaptığım anda onun da nasıl karşılık vereceğini öğrenmiştim. Jeno öfkelendiği zaman bu asla kimsenin öfkesine benzemiyordu, öğrenmiştim.

Bu yüzden kumandayı elinden almak için uzanıp mırıldandım,
"Teşekkür ederim."

Ancak lanet şey kumandayı bırakmıyordu, benim tuttuğum tarafı yavaşça kendime doğru çekiştirdim ancak oralı bile olmadı. Gözlerindeki yaramaz parıltılarla beni izliyordu,
"Önce öpücük sonra kumanda"

Gülümsemeye çalıştım ancak yanaklarım uzun zamandır gülmediğim için resmen kıpırdamıyordu, rezil derecede kasıntı gözüktüğümden emindim yine de bozuntuya vermedim. Derin bir nefes alıp dizlerimin üzerine oturdum ve Jeno'nun yanağına tüy kadar hafif bir öpücük kondurdum.
Tam geri oturacağım sırada güçlü elleri anında çenemi kavradı üstelik çenemin biraz aşağısından tuttuğu için nefes almakta zorlanmaya başlamıştım bile ve boğazım ağrıyordu.
Yine de sesimi çıkartmadım ve ne istediğini anlamak için Jeno'nun gözlerine baktım. Sinirlenmiş gibi görünüyordu,
"Salağı mı oynadığını sanıyorsun?"

"H-hayır."

"O zaman adam gibi öp ve kumandayı al."

Başımı yavaşça salladığımda elini yeniden çeneme çıkarttı ve yüzümü kendi yüzüne yaklaştırdı. Sinirlerimi alt üst ediyordu, beni resmen mahvetmişti bu yüzden bir anlık cesaretle oyunu daha fazla Jeno'nun kurallarına göre oynamaya karar verdim. Haklıydı, yeterince salağı oynamıştım.

Daha önce sadece bir kaç kez öpüştüm, hepsi de berbattı çünkü ben öpüşmesini beceremiyordum. Ancak inanın bana beni o an Jeno'yu öperken görseniz bu işte profesyonel olduğumu filan sanardınız. Bütün öfkemi, kinimi, nefretimi belli etmeye çalışır gibi, direnir gibi, isyan eder gibi, intikamımı alıyormuşum gibi, onunla yumruk yumruğa kavga ediyormuşuz gibi öptüm Jeno'yu. Önce ellerimi saçlarını buldu, beni en çok korkutan yanlarından birisi olan sarı saçlarına canını yakacak kadar çok asıldım sonra elim ensesine indi, artık orada tırnak izledim vardı.

Bunun adına french kiss denildiğini bile sanmıyorum çünkü dillerimizin bile bir alakası yoktu, yani en azından benimkinin. Ben yanlızca Jeno'nun dudaklarını ısırıyor, çekiştiriyor ve canını yakmaya çalışıyordum. Nefeslenmek için duraksadığım bir an beni sıkıca belimden kavrayıp kendisine yasladı. Gözlerimi kapatıp onu öpmeye devam ettim, nefeslerimiz karışıyordu. Sigara tadını alabiliyordum.
Kontrolümü kaybetmiş gibiydim ancak Jeno her zamanki haline kıyasla sakindi. Yalnızca dilini ağzımda gezdiriyor, bazen dişleri narince dudaklarımı çekiştiriyordu. En sonunda birbirimizden ayrıldığımızda hiçbir şey söylemeden elindeki kumandayı aldım ve koltuğa yeniden uzandım. Bana aniden vurmaya çalışması durumunda kaçabilmek için gözümün ucuyla hâlâ Jeno'yu izliyordum ancak yalnızca başparmağını sertçe dudağına bastırıp oradaki kanı sildi ve ondan daha çok korkmamı sağlayan bir şekilde sessizce gülerken söylenerek mutfağa girdi,
"Sürtük"

                   ____________

 

Sabahki yakınlaşmamızdan sonra Jeno'yu pek görmemiştim yalnızca beraber kahvaltı yapmış sonra da odalarımıza dağılmıştık. O her zaman eşyalarımı kilit altında tuttuğu eski yatak odama giderdi bense yeni odama. Bana bıraktığı kıyafetler sınırlı olduğu için kısa bir şort ve uzunkollu giyiyordum, bacaklarım biraz üşüyünce örtümün altına girip okuduğum kitaba, Gurur ve Önyargı, kaldığım yerden devam ettim. Bu kitabı kaç kez yeniden okuduğumu hatırlamıyordum bile ancak hâlâ kusursuz geliyordu.
O sırada içeriye Jeno girdi her ne olduysa oldukça sakin görünüyordu ben de hiç kıpırdamadım. Birden kendisini yatağıma bıraktığında derin bir nefes alıp sabır diledim çünkü kitap okurken rahatsız edilmekten gerçekten nefret ediyordum ve Jeno sürekli kıpırdıyor, yastığa çıkmaya çalışıyordu. Bunu yaptığı her seferde de öyle bir debeleniyordu ki değil kitabım ve ben, bütün yatak şiddetle sarsılıyordu. Yanıma uzanıp saçlarımla oynamaya başladığında hâlâ onunla ilgilenmeye başlamadığım için sinirlenmiş olacak ki elimdeki kitabı sertçe itekledi,
"Bırak şu boktan şeyi"

"Ne yapayım?"

"Ben konuşurken bana bak."

Ama sen konuşmuyordun ki, beynim bu cevabı vermem için yanıp tutuşuyordu ancak bu tarz lafların aramızdaki ilişkiye hiç faydası olmuyordu bu yüzden derin bir nefes alıp kitabımı kenara bıraktım.

"Jeno, bugün dışarıya çıkabilir miyiz?"

"Neden?"

Elimi uzamış saçlarıma götürüp yavaşça geri indirdim,
"Saçlarım. Çok uzadılar."

Onu atlatıp kaçmaya çalışacağımı anlamış olmalıydı,
"Kuaföre gerek yok ben keserim."

"Ama ben bir de boyatmak istiyorum."

"Ben boyarım o zaman."

"Sen nereden bileceksin ki?"

"Kendi saçlarımı da hep ben boyardım sadece evde oturup uslu bir çocuk gibi bekle ve ben ne renk istiyorsan boyanı alıp geleyim, döndüğüm zaman saçlarını önce keser sonra boyarız-"

Bir anda durakasayıp her zamanki psikopat gülümsemesiyle konuşmaya devam etti,
"Ya da bunu kullanıp kaçmaya çalış ve ben seni ilk bulduğum yerde o güzel boynunu delik deşik edeyim ne dersin?"

"Uslu duracağım, yemin ederim."

"Anlaştık o zaman birazdan giderim."

"Jeno?"

"İki kutu alır mısın? Kahverengi olsun ama güzel ve açık bir ton. Ben de senin saçını boyamak istiyorum tabii eğer sen de izin verirsen."

Yüzüne geniş bir gülümseme yayıldı ve gözkapakları kısılarak bir çizgi halini aldı.
"Kahverengi huh? Öyle olsun."

Yataktan kalkıp kapıya giderken o kadar neşeliydi ki bana bu denli iyi davranmaya başlayacağını bilsem ona saçlarımızı aynı renge boyamayı çok daha erken teklif ederdim. Jeno gittikten sonra ben de etrafı topladım ve pencerelerden saçlarımı kontrol ettim çünkü bakabileceğim bir aynam yoktu. Jeno hepsini kaldırmıştı.
Gerçekten de çok uzamışlardı, değişiklik iyi gelebilirdi. Bir süre sonra kapının açılma sesini duyduğumda hızla o tarafa doğru yürüdüm ve elimde olmadan heyecanlı bir şekilde sordum,
"Ee, aldın mı?"

Arkasından çıkarttığı paketleri bana doğru sallarken gülümseyerek cevapladı,
"Banyoya gidelim ama uyarıyorum ben daha önce hep kendi saçımı boyadım ona göre eski bir tişörtünü giy her şey olabilir."

Başımla onu onayladım ve hızlı adımlarla üst kattaki banyoya çıktım, sonra ne mi oldu?
Birbirimizin saçlarını boyadık hem de aynı renklere. Ben eski tişörtümle onun önüne oturup işini bitirmesini bekledim, o ise ben saçlarını boyarken üzerindeki uzunkolluyu tamamen çıkartmayı tercih etti. Kaslı göğsü ve omuzları dikkatimi dağıtsa da kendime sürekli ne konumda olduğumuzu hatırlattım,
O beni esir almıştı.

  Günün sonunda saç renklerimiz aynı olmuştu ve belli ki bu Jeno'nun çok hoşuna gidiyordu ancak yine de söylemeden geçemeyeceğim, yeni saçlarıyla eskisinden daha az korkunç görünüyordu hatta belki biraz da sevimli...

*****

big black ugly wolf - nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin