Zafere Giden Yol

12 1 2
                                    

Feci bir baş ağrısıyla beraber gözlerimi araladım. Küçük gösterim bu beden için oldukça acı verici olmuştu. Kafamın içinde kafatasıma vuran küçük yumrukları hissedebiliyordum. Bir an bu bana komik geldi. Bir zamanlar o yumruklar bana aitti ama şimdi bir sesten ve etkisiz birkaç yumruktan daha fazlasıydım. İçim, kafamdaki yumrukları unutturacak kadar büyük bir hazla doldu. Zaferimin önündeki ilk engelden kurtulmuştum şimdi sırada ikinci aşama vardı. Dikkatle etrafıma bakındım. Burası revir olmalıydı. Aptallar. İşimi öyle kolaylaştırıyolardı ki. Odadaki her şeyin yerini aklıma kazımak için daha dikkatli incelemeye başladım. Küçük bir revirdi. Zaten bir kişi için daha büyüğüne de gerek yoktu. Sağ tarafımdaki dolapta bana verdikleri ilaçları gördüm. O lanet ilaçların kolumda bıraktıkları izler sızladı. O iğneleri her verdiklerinde diğer tarafın aklına olanlar, onunla beraber benimde hissettiğim acı hepsini hatırladım. Büyük bir öfkeyle doldum. İçimdeki ateşin varlığını tekrar hissettim. Bu ilaçların vücuduma ilk girdiği gün... Diğer tarafım hiç birşey den şüphelenmezken ben tıkıldığım kafesin duvarlarına vuruyordum. Sesimi duysun bu kadar aptal olmasın diye son gücümle boğazımı yırtarcasına bağırdım. Beni duyduğunu biliyordum ama o her zaman yaptığı gibi beni aklının en ücra köşelerine iteleyip ona güvenmeye devam etti. Bir canavarı bir kahraman gibi görmek için ne kadar aptal olmak gerekir? Aslında çok değil sadece birazcık aşık olmak yeterli oluyordu. Başımdaki yumruklar fazla düşünmememi söylercesine daha güçlü vurmaya başladılar. Elimi başıma götürmek için kaldırdığımda zayıf kollarıma taktıkları serumu gördüm. Serum şişesine doğru bakıp gözlerimi devirdim. Kim bilir bana yine ne veriyorlardı. Dışarıdan gelen topuk seslerini duyunca işte dedim sonunda başlıyoruz. Kapı yavaşça açılıp içeriye esmer zayıf bir kadın giydi. Üzerine giydiği önlüğü gördüğümde bunun o iğrenç ses olduğunu anladım. Bu kadar gerizekalıya rağmen diğer tarafın burdan kaçmayı becerememesi beni ona karşı biraz daha nefretle doldurdu. Allah aşkına kim tek bir hastanın olduğu bir yerde doktor önlüğü giymeye gerek duyardı ki? Kadın uyandığımı gördüğünde biraz tedirgin birazda bunu saklamaya çalışıp asla beceremeyen adımlarla bana doğru yürüdü. Derin bir nefes alıp yatağın önünde durdu.
"Kendini nasıl hissediyorsun? Bizi korkuttun yaptığın şey seni öldürebilirdi." dedi. Bu düşünceli haline gülmek istedim ama tepkisiz yüzümü koruyarak gözlerinin içine bakmaya devam ettim.
"Kaç para verdi sana?" dedim. Bunu beklemiyordu. Şaşırdı ve anlamaya çalıştı bir gün önce ayağa kalkmaya iki cümleyi kurmaya gücü olmayan kızın nasıl şimdi kafasını duvarlara vuran o değilmiş gibi sapasağlam durup ona hesap sorduğuna şaşırmıştı. Yüzündeki şaşkınlığı gizlemek isteyip
"Anlamadım?" dedi. Evet, basit insan davranışları, anlamasına rağmen ezbere yaşadığı için ezberinde olan ilk şeyi söylemek. Gözlerine aynı tepkisizlikle bakmayı sürdürerek
"Hayır anladın." dedim. Önündeki masanın üzerinde duran kağıtları telaşlı ama bunu belli etmemek için yavaş olmaya özen göstererek incelemeye başladı. Kalemle bir yandan birşeyler yazıp bir yandan da
"İlaçlarını birazdan vermeye gelecekler ciddi bir travma geçirdin iki gündür uyuyorsun kafanın karışması normal." diyerek açıklama yapmaya başladı. Benden korkuyordu. Bu iyiydi korku insanlara hata yaptırırdı. Sakin tavrımı hiç bozmadan
"Beni burada zorla tutuyorlar. O ilaçlar beni delirtiyor biliyorsun değil mi? Kaç para satın aldı seni? Yoksa sana para dökmelerine bile gerek kalmadı mı? Evet, tabiki kalmadı çünkü bıkmıştın. İğrenç bir ses tonun var ve bunun farkında olan tek kişi ben değilim anlaşılan. Sana iş verdi üzerine birşeyler daha vermesine gerek bile kalmadı değil mi? Sana normal olman için bir şans verdi sende sorgulamadın. Merak ediyorum vicdanın sızlıyor mu? Burda ne haltlar döndüğünü bildiğin halde hiçbirşey yapmayan vicdanın sızlıyor mu?" dedim. Her cümlemin yüzüne bir balyozla vurduğunu gördüm. Her kelimede bir çizik attım susturmak için uğraştığı vicdanına. Gözleri dolmuştu. Bu iyiydi demek ki rahatsız oluyordu. Biraz bile duygu sahibi olan biri ele geçirilebilir yönetilebilirdi. Yutkunup duraksadı. Boğazını temizleyip
"Biraz uyu sana sakinleştirici vereceğim aklını toplamana yardımcı olur." dedi. Arkasını dönüp giderken bir kaç adım atmasına izin verdim. Bir kaç cümle kurup kendine telkin vermesine izin verdim. Bir kaç adım sonra konuşmaya başlayınca olduğu yerde durdu.
"Elinde boya lekeleri var ama parmağında yüzük yok. Bir çocuğun var yada resme yeteneklisin ama daha çok pastel boya izi gibi o halde ya boyama kitabın var yada bir çocuğun. Yanlız bir annesin kocan yok ne yaptı sana gerçi bu ses tonuna bakılacak olursa platonik bir ilişkinin meyvesi gibi duruyor çocuğun. İstemedi değil mi? Kovdu seni. Yada haberi bile yok. Aşk işte bazılarımızı yalnızlığa bazılarımızı bir kafese mahkum ediyor. Beni buraya kapatan adam kim biliyor musun?" dedim. Olduğu yere çivilemiştim onu. Doğru yoldaydım. Bu farkındalıkla devam ettim.
"Aşık olduğum adam. Bir erkeğin bir kadına yapabileceği en kötü şeye bakıyorsun ve sende bunun bir parçasısın." dedim. Omuzları çöktü üzerine yüklediğim ağırlık düşünmekten kaçtığı şeylerle yüzleşmesini sağlamıştı.
"Elimden birşey gelmez." dedi. Kabulleniş. Güzel, artık vicdanı gün yüzüne çıkmıştı. Onu duyabiliyor ve rahatsız olacağı kadar hissediyordu.
"Sadece sana dediklerimi yap." dedim. Şuan ben onun için yıllar önceki yardıma muhtaç haliydim. Beni bir kez görmüştü artık görmezden gelemezdi. Bunu sonuna kadar kullanacaktım. Yavaşça bana doğru dönüp.
"Yapamam beni öldürür yapamam olmaz üzgünüm." dedi. Ağlamaya başlamıştı. En iğrendiğim şey birinin ağlamasıydı. Bana düşen gardınn ardındakileri gösteriyordu onu resmen bir kitap gibi okuyordum. Sesimi güçsüz tutmaya özen göstererek
"Yapmazsan onunla beraber sen beni öldüreceksin. Katil olmak, bunu bilerek yaşamak daha mı iyi?" dedim. Yardıma ihtiyacı olan güçsüz çaresiz bir kadın gibi görünmeye çalışıyordum. Bana acımalıydı. Tekrar arkasını dönüp "özür dilerim" dedi ve odadan büyük bir hızla çıktı. Bense arkasından zaferin geleceğini bilmenin rahatlığıyla uzandığım yere biraz daha kuruldum. İnsan dediğiniz şey zayıflıklarla dolu bir çöp poşetidir. Duyguların beraberinde getirdiği tüm acıyı önceden ön görseler bile görmemiş gibi davranırlar. Sonra sıra bedel ödemeye geldiğinde kendilerinden başka herkesi suçlarlar. Her biri oynanması ayrı zevk veren birer oyuncak aslında oynamayı bilenler kötü oyuncaklarsa iyi olur. Beni buraya tıkanlarda oynamayı biliyordu. Onlar akıllıca davranıp diğer tarafının zaaflarını kullandılar ama hesaplamadıkları bişey vardı. Herkes içinde kötülük barındırır. Onu asla kullanmaz ve dışarı çıkmasına izin vermezler. Ama bir gün o kötü taraf sinirlendiğinde oyunun iplerini eline alır. Ona ödeyeceği bedeli göstermiştim şimdiyse arkama yaslanıp iplerin bana gelmesini bekleyecektim.
...

Ölümcül Şeyler:Bir Psikopatın Doğuşu Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin