1.BÖLÜM "BENDEN GİBİ"

992 443 663
                                    

Bölüm şarkısı; Fikrimin ince gülü
İyi okumalar:)
***

Baran Kebirşah.
Hüznüyle arş-ı alayı titreten, gülüşüyle insanlara umut budayan, mutluluğu unutan, öleceği günü bekleyen adam.
Mutluluk hüznün sırrıydı. Hüznü konuşturmadan yaşamadan mutluluğu öğrenemezdi. Artık hüznü konuşturacak mutluluğu tadacaktı. Yoksa peşini bırakmayacaktı keder, dert, acı...

Her zaman ki gibi kavgayla bitecek bir güne doğmuştu güneş. Baran ve Gülizar'ın odası insanı boğan bir havası vardı. O odada pencereden gelmesi gereken ışığı kapatan kocaman bir gardırop, ölüm döşeğinden farksız bir yatak ve birbirinden habersiz nefes soluyan adam ve kadın...

Karanlığın hakim olduğu oda da hayatını sürdürüyordu Gülizar yani Baran'ın karısı. Hayat Baran'ı zorladığı gibi Gülizar'ı da zorluyordu. Değer görememenin örneğiydi o. Dünyaya eksik gelmişti bir kere. Ama değer görmemesinin sebebi keşke eksikliği olsaydı. Yanlış insan yanlış yerdeydi. Gülizar bir çiçek gibi güzel, hoş bir kadındı. Her güzel çiçeğin kopacağı bir gün vardı. Ama Gülizar bir kez değil birçok kez kopmuş ve kopacaktı.

Baran gözlerini açarak yeni güne uyandı. Baran Gülizar kendine sarılmış bir şekilde buldu. Baran Gülizar'ın kolunu yatağa koyup doğruldu.
"Sen ne yapıyorsun Gülizar? " dedi.
Gülizar uyandı, esnedi.
"Ne yapmışım ağam?"
"Ben sana demedim mi benden uzak dur, sen bana ne hakla sarılırsın?"

"Ben sana yaklaştıkça neden benden kaçıyorsun?"
"Biz zorla evlendik. Normal çiftler gibi degiliz. O yüzden de normal çiftlerin yaptığı şeyleri benden bekleme."

"Sanki ben mi seninle evlenmek istedim? Bu inat ne ya? Bizim evlenmemize sebep olan senin babanken sen benim babammış gibi davranıyorsun bana."
"Gülizar uzatma."
Ela gözlerini kocaman açarak
"Uzatacağım. Hatırlatırım senin baban benim babamı tehdit etti. Rojin'i oğlunuza vermemi istiyorsanız, Gülizar'ı oğluma verin diyen babandı. Buna göre davran."
Baran sertçe kapıyı çarptı. Bıkmıştı, bu hayattan, ailesinden, Gülizar'dan...Her şeyden. Biraz huzur istiyordu. Ama Gülizar'a acımasızlık ediyordu.

Gülizar da zorla itilmişti bu ateş çemberine. Üstünü giyip Seyit Ali'yle ilgilenmeye gitti. Kapıyı yavaşca açtı.
"Seyit Ali..." Sesini yavaş yavaş yükseltti.
"Seyit Ali... Seyit Ali...Günaydın."
Seyit Ali daha gözlerini açmadan esnemeye başladı.
Doğruldu, ellerini yukarıya doğru açtı.
"Günaydın anne."
"Hadi Seyit Ali uyan bugün okulun ilk günü."
"Tamam anne." Yatağından kalktı, banyoya girdi.
Gülizar ardından seslendi. "Ben seni bekliyorum kahvaltıya inmek için."
Seyit Ali elini, yüzünü yıkadıktan sonra annesinden yardım alarak üstünü giydi.
Salona indiler. Kapının açılmasıyla herkes Gülizar'a baktı. Bakmalarıyla kafalarını çevirmeleri bir oldu. Hele Baran öyle bir baktı ki içinden kendine baktığı için küfür ediyor gibiydi. Ne kadar basitti insanlardan sinirini çıkarmak? Bir şeyleri başkaların üstüne atıp vicdanını rahatlamak çok zalimceydi.
"Hayırlı sabahlar."dedi Gülizar, yavan bir sesle.
"Gel otur kızım."dedi Hurinaz Hanım.
Konağın kudretli kadınıydı. Baran'ın, Mehmet'in,Karan'ın, Helin'in, Rojin'in annesi...
Bu konağı ayakta tutan kadındı.
Gülizar yanına oturdu, Seyit Ali'de onun yanına.
"Halacım. Bugün okulun ilk günü kendini nasıl hissediyorsun?"dedi Helin.
"Çok mutluyum Hala. Yeni arkadaşlarım olacak."
Araya girdi Karan.
"Seyit Ali hızlı ye de bugün seni ben bırakacam."
" Amcam bırakmasa. Baba bugün sen bıraksan beni?"
"Oğlum işim var."
"Baba ne olur?" Israrla istedi.
"Çocuk o kadar istiyor sen götür Baran." dedi Seyit Bey.
Gölgesini gördüklerinde herkesin tir tir titrediği Seyit Bey. Hükmedemeyeceği şey yoktu. Hele gönülleri, en çok ayıran, zulmedendi.
"Yaşasın."diye güldü, Seyit Ali.
***

Dilan Algın.

Kalbi pamuk gibi temiz yumuşak olan kız. Ablasını vefatı onu yormuş, babasının umursamamazlığı yoruyordu. O güzel amaçlar için yaşıyordu. Öğrencilerinin kalbine dokunmak, mutlu etmek istiyordu. Bilmiyordu ki o insanların kalbine dokunurken öyle biri onunkine dokunacak ki onu ondan edecek. Şemsi Tebrizi'nin dediği gibi "Biri gelir seni sen eder, biri gelir seni senden eder."

Kübra Dilan'ın odasına kapısına vurdu.
"Hadi Uyan Dilan. Eda kahvaltı hazırladı.Seni bekliyoruz." dedi.
Dilan esneyerek "Tamam, geliyorum."dedi.

Dilan siyah beyaz elbise, beyaz bir babet giyip odadan çıktı. Saçlarını açık bırakmıştı. Dilan'ın odasının kapısı salona açılıyordu. Kapının açılmasıyla Eda arkasına döndü.

Dilan'ı süzerek "Vay, vay,vay... Kuzenime bak. Teyzem ne doğurmuş böyle." dedi.
Dilan utanmıştı.
"Yok be Eda. Her zamanki ben işte."
Kübra mutfaktan elinde çaydanlıkla çıktı. Kübra Dilan'ı başından aşağı kadar süzerek "Kankama bak kankama.. Ben Ekin ile buluşurken bile böyle giyinmiyorum.Bugün okulun ilk günü olduğunu bilmesem, okulda birini gözüne kestirdin diyeceğim."dedi.
"Öğrencilerime süslendim işte. Kahvaltı edelim hadi! Yoksa benim yüzümden geç kalacağız."
Hızla kahvaltılarını ettiler. Geç kalmamak için ciddiyetlerinden ödün vermiyorlardı. İlk sofradan kalkan Dilan oldu.
"Kübra ben hazırım, sen de hazırsan gidelim."
Kübra bir çatal peynirden aldı.
"Bendeee... Hazırım. Gidebiliriz."
Kübra odasına çantasını almaya gitti.
"Eee... Eda Hanım. Üniversite okumak kolay değil. Sofrayı topla. Sende hazırlan okula git."
"Dilan yaa..."
Kübra geldi, "Hadi gidelim."dedi.
Dilan Eda'ya döndü.
"İtiraz istemiyorum. Sözümden çıkarsan teyzeme söylerim. Güle, güle."
***

Hayatını darmadağın edecek kapının önündeydi. Heyecanlanmak istemiyordu. Ama elinde değildi. Bünyesi heyecana karşıydı. Heyecanlandığında bayıla biliyordu. Gözü kararmaya başlamıştı bile. Kapının arkasındaki duvara sağ elini dayadı, sol eliyle anlını ovaladı.

Baran oğlu Seyit Ali'yi okula bırakmak için yola koyulmuştu. Okula vardıklarında okulun sessizliğinden geç kaldıklarını düşündüler. Baran Seyit Ali'nin elini tutarak hızlı adımlar attılar. Dört katlı okulun ikinci katında Seyit Ali' nin sınıfının olduğu kata geldiler.
Katları sınıfları arayarak bakarken kapının arkasındaki kişinin bayılacağını fark edince oğlunun elini bırakıp koştu. Dilan'ın belinden tutup yere yapışmasını engelledi. Baran ne yapacağını bilemedi.

"Hanımefendi iyi misiniz? Hanımefendi..."
Dilan'a hafif tokatlar atıyordu ardı ardına. Korkuyordu, hafifçe sesleniyordu kulağına doğru ama uyanmıyordu. Dilan ağır ağır gözlerini açmaya başladığında Baran tuttuğu kadının ne kadar güzel olduğunu fark etti. Yutkundu. Başta korkusundan fark etmemişti. Gözleri aşık edercesine bakıyor, kirpikleri bir ok gibi kalbine saplanıyordu. Baran bu güzel kadından hiçbir kadına duymadığı hisleri duyuyordu.Ilk defa bir kadına bu kadar yaklaşmıştı. İçindeki kıpırdının sebebi bu sandı ama hayır bu olamazdı. Kalbi çok hızlı atıyordu.
Baran "Bu göz, bu ten, bu kaş, bu dudak... Benden gibi yıllardır neredeydi? kimdi?"diye düşündü içinden.
Ona çok benziyordu.
İçinden sorulara dalmıştı.

Dilan gözlerini kendi gözleriyle benzer hatta aynı göz rengi ile buluşturdu.
Dilan hiçbir şey görmüyordu. Sadece gözlere kelepçelenmişti. Bu nasıl bir şeydi? İnsan bu kadar etkilenebilir miydi?
Dilan içinden "Gözleri ile derin kuyuya düştüğüm, gözleriyle çok şey ifade eden adam da kimdi?" dedi.

PERESTİŞ    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin