8.BÖLÜM "KARŞILIKLI HİSLER"

243 203 54
                                    

Bölüm şarkısı; Seni çok seviyorum
İyi okumalar.
***
Yüreğindeki mutluluk yalanlarla süslenmiş olduğunu öğrenmişti. Zordu, güvendiğin bir insanın yalancı olduğunu öğrenmek azap vericiydi. O yalanın hayatını allak bullak etmesi ömründen ömür almıştı. Aklı böyle bir şeyi almıyordu. Sevdiğinin ondan gizlediği bir çocuğu olduğunu kabullenemiyordu. Daha fazla onunla aynı ortam da bulunmak istemiyordu. Ardına bakmadan çıkarken Ekin'de peşinden geliyordu.
"Kübraa!"
Kolundan her tutmak isteyişinde Kubra onu yitiyordu.
"Seni dinlemek istemiyorum."
"Ne olur beni dinle." Kübra'nın önüne geçti.
"Kübraa!"
"Ne, Ekin neee?" Kübra yüzünü her çevirişinde Ekin'de o tarafa doğru çeviriyordu.
"Evet Seyit Ali benim oğlum ama evlatlık oğlum."
Kübra buğulu gözlerle Ekin'in gözlerinin içine baktı.
"Gel oturalım, anlatacağım."
Restoranta geri döndüler. Ekin karşısına değilde yanına oturdu.
"Kübra biliyorsun ben yetimhanede büyüdüm. Bende bir yetimi sahiplenmek istedim. Bunu sana daha önce diyecektim ama benden kaçarsın bir yetime bakmak istemezsin diye diyemedim. " Ekin inandırıcı olması için elinden geleni yapıyordu. Sesini o kadar yumuşatıyordu ki Kübra'nın vicdanı yerinden oynuyordu.
Kübra Ekin'in yanağını baş parmağıyla okşadı.
"Özür dilerim sevgilim," Ekin umursamazca başını salladı.
"Yanağına da vurdum, çok özür dilerim." Ekin'in yanağına öpücük kondurdu.
***
Kübra öğrendiklerinden sonra rahatlamıştı. O korkunç anları düşününce gülümsedi. Yüreği yanmış kül olmuş gibi hissetmişti. Sanki ölmüş bu hayatın bir amacı kalmamıştı onun için. O anları tekrar tekrar hatırlayınca yüreği daraldı.
Binaya girdiğinde boydan boya olan aynaya baktı, on yaş gençleşmiş gibi hissetti. Heyecanla kapıyı çaldı. Kalbini tuttu, alt dudağını ısırdı. Dilan kapıyı açtı.
"Dilaaan!"diyerek kollarına atladı.
"Ne oldu?" Kübra'nın mutluluğunun şaşkınlığını yaşıyordu. Bu kız donuk, suratsız gitmişti ne oldu da bu yüzü güleç bir hâl almıştı?
"Geç odaya her şeyi anlatacağım."
Kapıyı kapatıp Dilan'ı da önüne katıp odasına geçtiler. Dilan yatağa oturdu, Kübra ayakta kaldı. Her şeyi en küçük zerresine kadar anlattı. O kadar içten neşeli anlatıyordu ki Dilan'ın o âna şahit olmasına gerek yoktu.
"Demek öyle ha! Sevindim senin adına. Çok rahatladım."
Dilan başını öne eğip gülümsedi. Kübra gözlerini ona dikmiş bakıyordu. Aralıksız gülümsüyordu.

"Dilaan! Sen neye gülüyorsun?"
"Hiç..."
"Dilaan..."
Kübra sinsi sinsi gülümsedi. Dilan'ın yanına oturdu.
"Kübra," Dilan yutkundu.
"Ben Baran'a nasıl bakıyorum?"
"Nasıl yani?"
"Gözlerim ona bakınca ne diyor, ne anlatıyor?"
"Niye soruyorsun Dilan?"
"Biz kulübedeyken yaşlı amca '...Bu iki göz her şeyi o kadar belli ediyor ki...' dedi. O yüzden sordum."
"Şu kadarını söyleyeyim; kalbinde ne hissediyorsan, gözlerin onu anlatıyor tatlım."
Kübra odadan çıktı.
"Demek ki hain gözlerim kalbimdeki aşkı ortaya çıkarıyor."
***
Ekin Şanlıurfa'ya ilk geldiğinde Baran ona çok destekçi olmuştu. O da ona yardım edecekti ama yanlış giden bir şeyler vardı.
Ekin Baran'ın odasına girdiğinde Baran odaklanmış çalışıyordu. Başını kaldırıp Ekin'in geldiğini görünce devam etti. Ekin ayak üst üste attıktan sonra Baran'a baktı.
Ekin bir şey demeyince Baran elindeki işi bırakıp geriye doğru kendini bıraktı.
"Nasıl kurtuldun Kübra'dan?"
"Kurtulmadım... Seyit Ali'nin evlatlık oğlum olduğunu söyledim."
"Sana yine borçlandım." Baran dalga geçerek gülüyordu.
"Gülme Baran! Bu sefer ucuz atlattım ama başka sefere bu kadar şanslı olamayız. Bu kız Seyit Ali'nin soyadını görmeyecek mi? O çocuğu o okuldan al."
"Ben Seyit Ali'yi okuldan alırsam bana demeyecekler mi neden aldın konaktakiler?"
"Sen niye evlenmek istiyorsun da dediler ama hatırlatayım."
"Olmaz Ekin eğer benim Dilan'la evlenmek istediğimi öğrenirseler Dilan'ı rahat bırakmazlar."
Aralarındaki muhabbet kapının çalınmasıyla bölündü. Odaya sekreter Yeliz girdi. Beyaz gömleğinin iki düğmesi açılmış, mini siyah etekli, siyah apartman topuk ayakkabı giymiş, saçını at kuyruğu yapmıştı. Dudakları dolgunluğunun tersine yanakları küçüktü. Kocaman alnının üstüne yay gibi inen kâkül yüzünü tamamlıyordu.
"Baran Bey, Helin Hanım geldi."
Baran elini gelsin dercesine oynattı. Yeliz başını salladı. Helin girdi, koltuğa oturdu.

PERESTİŞ    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin