15.BÖLÜM "KALPTEN KALBE"

123 81 16
                                    

Bölüm şarkısı; Gönül Dağı
İyi okumalar.
Yorumlarınızı bekliyorum.
***

Ağızdan çıkan kulaktan döner
Kalpten çıkan kalbe gider

Ba . Odaya hala girmemişlerdi. Biraz dinlenmesi için doktorlar müsade etmemişti. Gece boyunca Dilan ve Karan kapının önünde beklemişti. Ayşe Hanım'ın kardeşi, Eda'nın annesi, Zehra Hanım Kayseri'den geldiği için gitmişlerdi. Kübra, Helin ve Ekin'de Dilan'ın zorlamalarına daha fazla dayanamayıp onlarda akşam evin yolunu tutmuş, sabah güneş doğar doğmaz gelmişlerdi. Dilan gece kaçamak yapıp girmeye çalışsa da Baran uyanmamıştı. Kol kasları zedelendiği için doktorlar bir gece ilaçla uyutma gereği duydular. Pek de kalıcı bir hasar bırakmazmış. Yediklerine dikkat ederse hemen iyileşirmiş.
Doktorun odadan çıkınca hepsi apar topar oturdukları yerden fırladılar. Doktor Bey yüzündeki kare gözlüğü parmağıyla yukarı çekerek "Baran bey uyandı. Fazla rahatsız etmeyin. İçeriye girebilirsiniz. Geçmiş olsun. " dedi.

Odaya girmeden önce kısa bir koridordan geçiliyordu. Odanın ortasında bir yatak, solunda bir sandalye, sağ tarafta ki duvara dayanmış çift kişilik koltuk, koltuğun solunda da büyük bir sehpa vardı.

Furkan ilk girişinin hemen ardından Dilan girdi. Baran gözlerini hafifçe aralarken gözleri Dilan'ı buldu. Ne kadar da çökmüştü? Gece boyunca onu beklediği, acıyla ağladığı, ölüm ve kalım korkusunu yaşadığını gözleriyle anlatıyordu. Dilan'ın gözleri konuşuyor muydu?

Dilan Baran'ı iyi görmesi onu rahatlatmıştı. Doktorlar pek önemli bir şey olmadığını kaç kez dile getirmişti ama korkmuştu işte. O ölüm ihtimaliyle burun buruna gelmek bile ıstırap çektiriciydi.
Dilan yorgun zor gücün bir kaç adım attıktan sonra çömeldi, Baran'ın elini tuttu. Ağzını zorlatarak açtı.
"Çok korktum."
Karan Baran'ın bir şey demesine izin vermeden araya atıldı.
"Yenge turp gibi işte. Neye korktun? Sıyırmış bir kurşun yıkar mı? Dağ gibi..."
"Çok şükür."dedi Helin. O da yatağın diğer tarafına çömelip ağabeyisinin yanağına bir öpücük kondurdu. Baran memnuniyetle gülümsedi.

Odaya Çetin Bey girdi. Elinde çiçek vardı.
"Geçmiş olsun damat." dedi sinsice gülerek. Baran gözünü dikmiş adama bakıyordu. Bir eli Dilan'ın elinde diğer kolu zedelenmişti. Kolundaki yaraya güvense kalkıp boğacaktı. Sevdiği kadının babası olduğunu hatırlayınca kendini sıktı.

Çiçeği yatağın ucundaki küçük masaya koydu. "Senin burada ne işin var?" Baran'a baktı bir an. Baran gözünü büyüterek Dilan'ı gösterdi. Dilan olanları anlamamıştı. Furkan'ın babasına bu kadar yükselmesinin sebebini düşünmüştü. Baran'a babası hakkında hiçbir şeyden bahsetmemişti.
"Ne oluyor ağabey?"dedi Karan, ağabeyisinin yükselmesini anlamamıştı.
"Affedersiniz. Ağzımdan öyle çıktı. Kayseri'ye gidecekti. Öyle demişti. O yüzden öyle dedim." dedi.
Dilan ayağa kalktı.
"Evet baba. Sen gitmemiş miydin?"
"Biraz daha kalayım dedim kızım. Yapacak, bitirecek işlerim vardı." Son cümleyi bastıra bastıra Furkan'a meydan okuyarak söylemişti sanki.

Çetin Bey "Neyse misafirin kısası makbulmüş. Tekrardan geçmiş olsun." diyerek çıktı. Çokta uzun sürmemişti ama.
Ardından Furkan "Ben yolcu edeyim." diyerek çıktı.
"Karan sen beni konağa bırak. Bu akşam ağabeyim taburcu olacak. Konakta yapmam gerekenler var."
"Evet, ben de sana yardım ederim."dedi Kübra. Helin onaylarcasına kafa salladı.

Çetin Bey "Kayseri falan dedin ne saçmalıyorsun? Ben buradayım." dedi.
Furkan "Seni burada barındırmayacağım. Kendin gideceksin." dedi ve odaya giriyordu ki odadan Karan, Helin ve Kübra çıktı.
Karan "Çetin Bey siz daha gitmediniz mi?"dedi.

"Şimdi gidiyordu Karan." dedi Mehmet.
Çetin Bey "İyi Günler." diyerek gitti.
Mehmet'te odaya girdi. Ekin Mehmet'i görünce onların bir şey konuşacağını düşündü.
"Dilan sen de bu dört duvar arasında, koridorda bunaldım. Gel bir dışarıya çıkalım. Hava alırsın."
Dilan Baran'a bakıp onay alarak çıktı. Ama hiç çıkmak, onun yanından ayrılmak istemiyordu. Ekin'le daha koridorda yürürken içinde geçen soruyu durduramadı.
"Baran'ı kim vurdu?"
Ekin tam da bu soruyu bekliyordu. Bu soruya o cevap vermek istemezdi. Yalan söylemekten nefret ederdi. Baran için her şeye katlanıyordu.
Yalan söyleyince kendini rahat hissetmiyordu. Doğru cevabı bildiği halde onu kendine sakladı. Mehmet'e söz vermese her şeyi şıp diye anlatırdı.
"Dilan biliyorsun ki Baran bir ağa. Yani onu seven de olur sevmeyene, yaşaması için dua eden de ölür, ölmesi için elini kana bulayanda."
"Sen ciddi misin? Bu kadar basit mi can almak?"
"Dilan bu yöre bu tarz şeylere alışık. O kişi bulunur, cezaevinde yatar. Bu da herkese korku salar."
"Emin misin?"
"Sen dert etme Dilan."
Dilan hastanenin soğuk havasından dışarıya çıkınca bedeni bir anda ısınıverdi.
"İnşallah dediğin gibidir."

Baran'ın olduğu odanın pencerelerin bakıp iç çekti. Pencere de arkası dönük bir halde Mehmet'i gördü. Mehmet bir şeyler anlatıyordu.
"Baran annem seni merak ediyor. Biz bahsetmedik senden. Ara bir iyi olduğunu söyle. 'Baran gitti ama hiç beni arayıp sormuyor' diye dertleniyor. "
"Ağabey annemi ne diye arayacağım?"
"Baran kin etmenin bir anlamı yok. Kadın kocasına karşı çıkıp senle mi gelecekti. En hayırlısı da bu. Düşünsene annemgilinde bu oyunun içinde olduğunu? Patlardın! Sen benim için Gülizar'la evlendin. Ben senin için her şeyi yaptım, yaparım. Karınla mutlu mesut yaşa. Annemlere bulaşma. Her şey normalmiş gibi devam et."
"Ağabey bu oyunlar ya patlarsa?"
"Bu yola başlamadan önce bunları düşünecektin. Eğer sen meydan okumadan önce bunları bana söyleseydin aşkını kalbine göm. Onsuzluğa alış derdim. Ama sen şu anda bunları düşünmenin zamanı değil. Çok geç artık... Sana bunları düşündüren ne?"
"Ağabey... Vicdanım kanıyor. Onun bana korkuyla baktığı bakışlar beni cehennemimle başbaşa kalmama sebep oldu."
"Baran Gülizar'ın ve Dilan'ın âhı seni bırakmaz, bırakmayacak."
"Hı..." Baran şaşkın şaşkın bakakaldı.
"Arkandayım dedim, gerçekleri söylemeyeceğim demedim."
Kapının açılma sesi gelince Mehmet kapıya baktı. Dilan gelmişti. Geriye doğru bakıp Ekin'de girdiğini görünce yürümeye devam etti. Ekin kapıya kapattı.
"Baran ben gidiyorum. Benden bir isteğin var mı? "
"Yok, sağol ortak."
Ekin baş salladı.
"Ben de gideyim. Baran bir şey lazım olursa beni ara. Karan gelecek. Bir kaç saat sonra zaten taburcu edecekler seni."
"Tamam ağabey."
Dilan onların gittiğini emin olduktan sonra sandalyeye oturdu. Baran'ın ellerinden tuttu.
"Hadi gözlerini kapat Baran. Dinlen."
"Emrin olur sözlüm."diyerek göz kırptı.
Dilan'da gülümsedi. O da geriye doğru yaslandı. Gözlerini kapattı ama uykusu gelmedi. Gözlerini dinlendiriyordu sadece. Sıkıla sıkıla zamanlar akıp geçiyordu. İkide bir sessize aldığı telefona baktı. Annesi sayısızca aramıştı. Şuanda arayamazdı. Telefonu cebine koyduğunda gözü Baran'a çarptı.

Çok uzun vakit beraber geçirmiştiler. Ama onu seyretme cesaretini ilk defa buluyordu kendinde. Gece kaç kez gelmişti tabi yanına ama seyretmemişti. Uzun kirpikleri, kalın ama toplu kaşları, büyük dudakları, kirli sakalı... Ya bir daha göremeseydi. Ölürdü. Ölürse ölürdü.
Baran uyanarak doğruldu. Dilan kalkıp Baran'ın yastığını düzeltti. Baran "Beni yiyecek gibi bakıyordun. Korkma ben artık seninim." dedi.
"Ne? Yalandan uyuyordun değil mi?" Baran güldü. Dilan Baran'ın yatağına oturup konuşmaya başlayınca Baran ciddiyetleşerek pür dikkat onu dinlemeye başladı. "Baran çok korktum..."
"Biliyorum."
"Nasıl? Anlamadım." dedi şaşkın bakışlarla.
"Dün konuştuğunda ben ne kadar baygın yatıyor olsamda seni dinliyordum. Çünkü," Elini Dilan'ın kalbine koyarak "Kalpten çıkan," sonra Dilan'ın elini kalbine koyarak "Kalbe gider." dedi.

PERESTİŞ    Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin