olimpos.

1.2K 3 5
                                    

Otobüsteki yanık külotlu çorap kokusu ciğerlerime nüfuz ederken burnumu kırıştırarak başımı sağa çevirdim. Canım yoldaşıma baktım. Cam kenarındaydı ve başını yaslamıştı. Benim yapabildiğim tek şey solumdaki teyzeyle kesişmekken, orman manzarasını seyreden arkadaşımı kıskanıyordum.

Ben Yağmur Tekbaş. 17 yaşındayım. Lise üçüncü sınıfım. Yanımda manzaranın tadını çıkaran arkadaşım Ezgi var. Ve şuan Antalya'ya doğru hareket etmekte olan bir otobüsün içindeyim.

Akciğerlerim artık oksijen almayı istediği zamanda otobüs durdu. İşte bir tesis. Afyon tesisi. Issız ve yalnız bir yer. Neden hediyelik eşya satılır ki?

Koltuğumdan kalktığımda kalçalarımda nemin ıslaklığını hissettim. Yapışan eşofmanımı çektikten sonra kenara çekildim ve Ezgi'nin çıkmasını bekledim.

Afyon Dinlenme Tesisi'nde hiç bir halt yok sadece artık penye bluza sinen ter kokusunu almak istemediğim için indim. Parmak arası terliklerimin rahatsız edici sesi bile umrumda olmadı otobüsten kaçmaya çalışırken.

Kafanızda deli sorular mı? Neden mi Antalya?

Babamın sevgili iş arkadaşı babamın ağzından girip burnundan çıktığı için beni ve arkadaşlarımı bir kampa yazdırmaya zorladı. Üç aydır babamın dizinin dibinden ayrılmaz. Babamın her ihtiyacına yetişir Hale.

Ama adım gibi biliyorum babamın sadece varlığının peşinde olduğunu.
Sanki ben bilmiyorum babamı ayartmaya çalıştığını.

"Ya anlamıyorum babam daha ne kadar salak olabilir Ezgi?"

Ezgi sarı saçlarını tepesinde topuz yaparken bir yandan da bana bakıp konuşmaya çalışıyordu.

"Ya kızım fena mı oldu? Kampa gelmiş olduk en azından. Yani kafa dağıtırız."

Anlam veremiyorum gerçekten. O şıllığın babamı baştan çıkarmasına göz mü yumacağım?

"Yaaaa Ezgi.. Biz kafa dinlerken kadın da benim yeni müstakbel cici annem olsun değil mi?"

Annemi 5 yıl önce bir uçak kazasında kaybettik. Neden otobüste olduğumu daha iyi anlıyorsunuzdur umarım.

"Ya merak etme baban o kızıl sürtüğe yüz vermez."

"Hava da soğukmuş ya. İnsanların soluğundan otobüs cehennem vip."

Üşümeye başladığımızda tekrar içeri girdik ve sadece bir kaç saat uyuduk. Gözlerimizi açtığımızda Antalya'ya gelmiştik bile.

Kamp yerine yavaştan yaklaşmaya başlamıştık. Cidden yavaştan. İnce dar patika arabaların geçmesine müsaade etmiyordu.

Bizi otogardan özel bir araç almıştı. Şimdi de Olimpos'tayız. Dört bir yanımız otellerle kaplı, sahile doğru ilerliyoruz. Kamp bölgesine Yani.
Sahil kenarında olmasını tercih etsem de ormanın içindeymiş.

Camdan dışarıyı seyrederken yanımda oturan Ezgi beni kolumdan dürttü,

"Ya sence tatlı çocuklar da var mıdır?"

Ezgi küçüklüğümüzden beri böyledir. Biraz şıp sevdi kabul ediyorum. Ama her sevdiğine açılmaz. Belli bir zaman geçmeli ona göre. Ancak tek temennim burada geçici bir şeyin peşinden koşup ilerde kendini üzmemesi.

Ezgi biraz hayalperest kızdır. Küçüklüğümüzden beri madalyonun diğer kısmını da gösteren kişi bendim.

Küçüklük demişken,
Ezgi benim anaokulu arkadaşımdı. Sonra okuduğumuz okulun ilkokuluna ve ortaokuluna devam ettik. Lise de farklı okullara gitsek de her gün birlikteyiz.

yıldızların altında +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin