Reflection / Yankı

99 126 48
                                    

BÖLÜM 3 - REFLECTİON

Her yer bembeyazdı, benim içimde hissettiğim karanlığın aksine.

Hızlı adımlarla beraber kıyafetimden dökülen ve yerle damla damla buluşan ve özgür kalan su, bir yol oluşturuyordu, geleceğe bıraktığım bir iz gibiydi.

Beni tanımamaları için aşağı doğru eğik tuttuğum başımı, olduğum yerleri iyice algılamak için kaldırıyordum yalnızca. Önümde bulduğum açık haldeki sürgülü beyaz kapıdan içeri girdiğim sırada karşıma sayamadığım kadar çok, panik içinde koşuşturan ve çığlıklar atan insanlar çıkmıştı. Hepsi, ön kapıdan çıkıyordu belli ki, o an tek şey düşündüm "Eğer onlarla aynı yere gidersem beni tanıyabilirlerdi."

O an kendi kendime ne yapacağıma saniyeler içerisinde karar vermem ve düşünmem gerektiğinden yavaş şekilde attığım adımlarımı, sağımda gördüğüm bir yangın merdiveni kapısı ile yeniden hızlandırmıştım. Gözlerim panik içindeydi, titreyen vücudumla beraber sağa sola bakıyor beni görmemeleri için, içimden dua ediyordum.

Kararlı şekilde içeri girdim ve kapıyı kapadığım anda çantadaki kıyafetlerle hızlı şekilde üzerimi değiştirdim, yoksa aralarına karışmam burdan da görüldüğü üzere imkansızdı. "Peki ya şimdi..?" Dedim içimden ve merdivenin yanındaki demir parmaklıklarının arasından etrafa bakıyordum, gözlerimin aradığı kulübeyi orda görünce "İşte bu!" Dedim içimden. Bağırmamak için kendimi zor tutuyordum.

Etrafı korkunç şekilde gökyüzünü kaplamış siyah dumana rağmen gülüyordum. Merdivenlerden indiğim sırada sağ omzumda bir el hissettim, ardından "Hanımefendi" diye bana seslenen bir erkek sesi.. Gülümsemem yine kendini endişeli bakışların eşliğindeki somurtan surata bırakmıştı. Dilim düğümlenmişken adam konuştu, "Toplama alanı sol tarafta, isterseniz size eşlik edebilirim."

O an aklıma dönmüş gibiydi, adam pişman şekilde baktım ve konuştu yeniden. "Yoksa... Sizin de mi çocuğunuz burda, kusuruma bakmayın eminim çok korkmuştur."

Ben ise "Ben... Hızlı olmalıyım, o dumandan çok korkmuş olmalı" diyerek adamı geçiştirdim ve kendimi ne kadar yere atmak istesem kendimi bırakamazdım.

Duman gökyüzünü, siyah bir bulutmuşcasına kaplamış, alevler yayılıyorken ben kulubeye doğru ilerlerken, onu fark ettim. Binanın tepesine çıkmıştı ve "Bana bakın" diye bağırıyordu, sesinden tanımıştım zaten. "Ne oluyo orda ya?" Dedim içimden.

Çatıya çıkmıştı, oracıkta öyle duruyordu sesinden ötürü o olduğundan gayet emindim. Başımı yukarı çevirmiş ve "Sen ne yaptığını sanıyorsun" diye bağırıyordum. "Bana bakın... Bu lanet yerden birlikte kurtulalım, bu ruhlarımızı esir almış aptallardan kurtulmak için zincirlerinizden kurtulun. Daha ne kadar onlara katlanacaksınız. Eğer bir olursak, birlik olursak onlara karşı gelebiliriz..!"

Konuşmasının etkileyiciliğine laf edemezdim fakat sebebini anlamak çok güçtü, ve o sırada binanın hemen önündeki büyük alevlerin tam içine gülerek baktı, binanın ucunda duruyordu düşmek üzereydi, belki birkaç santim vardı arada. "Ruhum özgürlüğe kavuşacak.." diye bağırıyordu, kollarıyla beraber ellerini kaldırdı ve gözlerini kapatarak kendini alevlere teslim etti ve o anda tüm yangın söndü.

Herkes sersemlemiş gibi birbirine bakıyordu, mahkumlar ise hareketlenmiş ve bağırarak "Özgür olacağız" diye haykırıyorlardı.

Havada simsiyah bulutlar, o atladığı anda çıkan beyaz dumana karıştı ve birden karşı koyamadığım güçlü biri ağzımı kapayarak beni arkaya, çalıların arasına çekti.

Bu oydu, Tarious... İşte o sırada gerçekten bayılıyordum. "Sakin ol" dedi ve alevlerin de etkisiyle pembeleşmiş ve terleyen suratıma, yanındaki siyah çantadan çıkardığı su şişesinden birkaç damla serperek "Her şeyi anlatacağım ama buradan gitmemiz lazım. Ayaklanma çıkmasını sağladım, fakat burda ne olur ben bile kestiremiyorum.

MuhtemellerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin