Önceden bir iki gün veya bir hafta boyunca Jungwoo'yu görmüyordum, şimdi bir ay oldu ve benim teslim vermem gereken ayakkabının çoğu bitti.
Her gün çardak veya bakkalın oralara geliyorduk buluşmak için ama Jungwoo yoktu. Hep gözüm Jungwoo'yu arıyordu. Çoğu zaman ise daldığımda Jungwoo'yu düşünüyor oluyordum. Yaptığım bir şey Jungwoo'yu hatırlamama sürekli midemdeki şeylerin yer değiştirmesine, kalbimin tuhaf atmasına sebep veriyordu. Jungwoo zannettiğim kişileri görünce de bu oluyordu. Yuqi de ortalarda değildi. Penceresi de açık olmuyordu.
O günden beri çok renksizdim. Kimse aramızda geçen şeyleri bilmiyordu, merak edeni de küfürlere boğuyordum bağırarak.
Düşüncelerim eskisine göre daha bir temizdi, küfürü pek sık anmaz oldum -az önce dediğim istisna- derken araya aptal Jisung girdiğinde yine 7 ceddine sövüyordum.
Sonra bir haber aldım dedikoducu karılardan. Jungwoo Kore'den gitmek için hazırlık yapıyormuş. Tabi Jungwoo'dan bahsediş tarzları böyle değildi. Duyunca kahkaha atmamak için kendimi zor tuttum. Torbacı diye bahsetmişlerdi. Bazen tuhaf çocuk dedikleri de oluyordu arada. Yüzünün biraz çökmüş olduğundandı. Sigara içtiğini görmüştüm ama hiç öyle koktuğunu hatırlamıyorum. Dişleri beyazdı, sesi sigara içmesine rağmen ince idi. Ama sadece yüzü çökmüştü.
Akşam dükkanı kapatmış, Jisung'u uzun süre önce sevgilisinin yanına göndermiştim.
Pek sakindim, gruptakiler acımaya da başlamıştı. O yetmedi bu yetmedi bir de acımak... Sakindim derken günün %75'lik kısmı sakindim.
Aşık olduğumu cidden sanıyordular. Öyle miydim? Bence değildim, sadece bir arkadaşımdı. Ben kim erkeğe aşık olmak kim? Ayakkabıcıyım başta elendim.
Arkama dönüp Ten'i çağıracağım sırada Jungwoo yüzüne normal bir ifade takınmıştı. Onu görmek titrememe sebep olmuştu.
"Selam Yukhei."
Benden çıkan tek ses elimdeki anahtarlıktandı.
"Son bir kez konuşalım dedim. İş buldum."
Kore'de bulamaz mıydı? Bulurdu, bir sürü vardı.
"Yaptığım saçmalıktan ve seninle girdiğim rekabetten dolayı özür dilerim. Seninle konuşmak benim için büyük bir meseleydi. Jungwoo olarak konuşuyorum. Diyecek bir şey yok, yıllar sonra seni görmek güzeldi."
Elimi hareket ettiremedim. Kaskatıydım.
"Yuqi olayını merak ediyorsundur, onunla konuş. Merak ettiğin bir şey varsa..."
Şoku zar zor atlattığım gibi üstüne atladım. Uzun yıllardır içimde büyük bir sevgi beslemiş olmalıydım. Onu gördüğüm zamanki nefretim yoktu.
"Neden benden sakladın? Ne yaptın da sakladın?"
Jungwoo elini omzuma koydu. Sıkı sıkı sarıldık. Biraz ağladı.
"Kötü bir şey. Sorma."
Birbirimiz arasında az anı vardı. Ama yine de seviyordum. Büyüyünce zıtlaşsak da yine de bu sevgi büyüyünce oluşan hafif kıskançlık ve nefret duygusunu eziyordu.
"Sürekli arkadaşız."
Kafasını salladı.
"Gitmeliyim, özür dilerim."
"Kalsan, en azından bir gün. Sadece biraz zaman geçsin."
"Çok geçirdik zaten."
"Bir ay oldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
『 The Girl İs Mine 』 ; luwoo
Fanfiction"Jisung, beni bilirsin. Sayıyorum, kaç." Yukhei'nin babası Kore'de alelade bir mahallede ayakkabıcı dükkanı işletmektedir. Evin biricik üyesi Bayan Wong kanserden dolayı ölünce Çin'e yerleşirler. Fakat Bay Wong, Yukhei yeni olgunluğa eriştiğinde ha...