ADA (14. Bölüm)

31 4 0
                                    

"Yalnızlık En Güzel Şarkıydı, Dinlemesini Bilene..."

Ceyda'nın anlatımıyla..

Abimi kaybetmiştim. Sonsuz bir su kütesinde kaybolmuştu. Tuğrul denen pislik beni abimden ayırmıştı. Ölmüştü. Abim ölmüştü. Ağzımızı bağlamıştı. Benim ellerimi arkamdan bağlamıştı ve ellerimden tutuyordu. Burak'ı da öyle. Ama Burak yürüyemediği için yerde sürünüyordu. Tuğrul resmen Burak'ı yerlerde sürükleyerek kulübeye geri götürüyordu. Tuğrul benim ellerimizi, ayaklarımızı bağlamıştı ama kalbimizi bağlayamazdı...

Kayra'nın anlatımıyla..

Gözlerimi açmak istemiyordum. Şuan ıslak ve yumuşak bir şeyin üstündeyim, heryerim sırılsıklam ama gözlerimi açmak istemiyorum. Bu an hayatımın en huzurlu anıydı. Sadece denizin dalga sesi ve rüzgarın sesi var kulaklarımda. Ayağıma dalganın getirdiği deniz suları çarpıyor. Sular çarptıkça vücudum arınıyor. Ruhum temizleniyor. Kalbim rahatlıyor. Kafamın üzerinde bir şey hissetmeye başladım. Hareket eden bir şeydi. Artık gözlerimi açmak zorundaydım. Gözlerimi açtım. Kafamda koskoca bir yengeç vardı. Onu tutup hemen denize fırlattım. Ayağa kalktığım zaman önümde hindistan cevizi ağaçları, arkamda sonsuz bir su kütlesi, ayaklarımın altında küçük bir adacık, kafamın üstünde ise her zamanki gibi masmavi bjr gökyüzü. Bir adacığın üstündeydim. Aynı Survivor yarışmacısı gibiydim. Üstüm tamamen sırılsıklamdı. Adadaki ilk adımımı attım. Adanın kumu çok yumuşaktı. Defalarca Antalya'ya gittim ama hiçbir sahilin kumu bu kadar yumuşak değildi. Önümde hindistan cevizi ağaçları vardı, karnım da çok açtı. O ağaçlardan birinin dibine geldim. Karnımı doyurmak için bu ağaca tırmanmalıydım. Ben hayatımda sadece bir kez ağaca tırmandım, onda da zaten çıkamayıp yere düşmüştüm. Ama açlık psikolojisiyle birden hindistan cevizi ağacına tırmanmaya başladım. Gövdesi biraz dikenimsiydi o yüzden ellerimi çok acıtıyordu. Tırmandım, tırmandım, tırmandım. Sonunda hindistan cevizlerine ulaşabiliyordum. Sağ elimi uzattım hindistan cevizlerine. Birini seçtim, sıkı sıkı tuttum hindistan cevizini. Çekiştire çekiştire sonunda koparmayı başardım. Ayaklarım ve sol elimle ağacı, sağ elimde hindistan cevizini tutuyordum. Bu pozisyonda inemeyeceğimi anlayıp kendimi aşağı bıraktım. Başta da söylediğim gibi kum yumuşak olduğu için hiçbir yerime bir şey olmadı. Daha sonra ayağa kalktım. Elimdeki hindistan cevizini kırmak için bir taş bulmalıydım. Benden bile büyük kocaman bir kaya gördüğüm zaman o kayanın yanına koşarak vardım. Ellerimi kayanın üstünde gezdirerek kayanın en sivri bölümünü bulmaya çalışıyordum. Evet! İşte burası en sivri yeri. Daha sonra elimdeki hindistan cevizini defalarca kayaya vurdum. Uzun uğraşım sonucu, kan ter içinde kalsam bile artık hindistan cevizi kırılmıştı. Kırık yerden hindistan cevizinin suyu akıyordu. Hindistan cevizinin deliğine hemen ağzımı koydum ve suyunu içime çekmeye başladım. Suyu taptatlıydı. Belki açlıktan bana bu kadar tatlı geliyordur. Bilmiyorum. Suyu bittiği zaman delikten elimi soktum ve hindistan cevizini parçaladım. Daha sonra içindeki hindistan cevizini yemeye başladım. Mideme inen en güzel şeydi bu. Açlıktan hindistan cevizini bütün bütün ağzıma tıkmaya başladım. Yutmam çok uzun zamanımı aldı. Yuttuktan sonra vücuduma bir enerji geldi. Daha sonra adayı bir keşfe çıkmaya karar verdim. Keşfe çıktığım zaman bunun bir keşif olmadığını anladım çünkü bu ada küçücüktü. Çok küçüktü. Bizim sınıfın 5-6 katçık büyüktü sadece. Adada hindistan cevizi ağacı dışında başka bir bitki yoktu. Daha sonra kurtuluncaya kadar kalabileceğim en uygun yeri aramaya başladım. Bulduğum zaman yaptığım ilk şey denizin dibinde bolca bulunan taşlarla "HELP" yazmak oldu. Aslında ilk başta "YARDIM EDİN" yazacaktım ama daha sonra hangi kıtada olduğumu bile bilmediğim için "HELP" yazdım. Sonra deniz dalgalarının taşları oynatmaması için denizle yazının arasına taşlardan küçük bir duvar ördüm. Şimdi sıra barınma ihtiyacındaydı. Ama nasıl yapacağımı bilmiyordum. Ben de daha iyi düşünmek için denizin kenarına oturdum. Dalgalar belime kadar çarpıyordu. Masmavi denizin ufuk noktasına gözümü dikerek düşünmeye başladım. Size yemin ederim küçük bir adada mahsur kalacağımı bilseydim bile bu anın içinde olmayı isterdim. Bu an hayatımın en huzurlu anıydı. İçimdeki bütün kötülükler, yağmurun altında kalan arabalarda ki kirlerin yağmur suyuyla arınması gibi vücudumdan sıyrılıp gidiyordu. Deniz dalgaları bacaklarıma bacaklarıma vuruyordu. Denizin maviliğinde kaybolurken aklıma bir fikir geldi. Aslında fikir demek ayıp olur çünkü aşırı sıradan bir fikir. Öncelikle hindistan cevizi ağaçlarının kocaman olan yapraklarından bolca toplayacaktım. Sonra onu kuma sanki yatakmış gibi serecektim. Daha sonda o yatağın dört kenarına eşit uzunlukta çubuklar saplayacak, ve çubuklarında üzerlerine yaprak koyarak olası yağmurlardan korunacaktım. Ama bunları yapmak için bu huzurlu yerden ayrılmalıydım. Ayağa kalktım ve hindistan cevizi ağaçladına doğru yürümeye başladım. Birsürü ağaçtaki yaprakları söküp, dört tane de ağaç dalı aldığım zaman projemi işleme sokmaya başladım. Verdiğim uzun uğraş sonucu yatağım hazırdı. Tam hayalimdeki gibi olmuştu. Ama kan ter içinde kalmıştım. O yüzden koşa koşa denize girdim. Sırtüstü yatıp hiçbir şey düşünmemeye başladım. Ben denize girdiğim zaman güneş tepedeydi, bir süre yüzdükten sonra havanın karardığını gördüm. Köpekbalığı falan gelir diye korktuğum için hemen adama gittim. Orada kıyafetlerimi çıkarıp döndürerek sıkarak suyunu çıkarttım. Bu sayede biraz da olsa kurumuşlardı. Bende onları geri giydim. Artan bir tane yaprağı üstüme yorgan gibi koyarak uyumaya başladım. Bu lafı çok kez söyledim ama tekrar söylüyorum. BU AN HAYATIMIN EN HUZURLU ANIYDI...

NABIZ (N1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin