MİRAS (13. Bölüm)

28 2 0
                                    

Bugün hastanede ki 2. Haftamız, hemşirelerden duyduğum kadarıyla Burak ve Ceyda'da daha taburcu olmamışlar. İpek bitkisel hayata girdiği için onu yanımdan alıp özel bir odaya koydular. Bu 2 haftada neredeyse iyileştim. Artık sedyeden kalkıp yürüyebiliyorum, serumunu da yanımda taşıyarak tabi ki. Ama odamdan çıkmam yasak. Bana sürekli serum veriyorlar çünkü sargılarımın altında birsürü yara var ve serum sayesinde yaralarım daha kolay kapanıyor. Annem ve teyzem sürekli yanıma geliyorlar. Hastanede yatıp hastanede kalkıyorum, yediğim her şey sürekli aynı şeyler. Artık dışarıya çıkmak istiyorum. Odamın bir tane camı var. İlk kez sedyemden kalkıp yürüdüğüm zaman pencereye gitmiştim ve bir çocuğun bir çiçek ektiğini görmüştüm. Şimdi ise o çiçek kocaman oldu.
Sıradan bir günde hastanedeki odamdayken kapımı hemşire açtı, yanında resmi kıyafetler giymiş bir adam ve adamın elinde birsürü dosya vardı.
- Kayra Işıldak, evet burada buyrun
- Sağolun hemşire hanım
Adam yanıma gelip oturdu. Bana sorular sormaya başladı
- Sen Kayra Işıldak'sın değil mi?
- Evet benim ne oldu?
- Enkazın altında kaldığınızda bu adam da sizinle enkaz altında mıydı?
Bana bir fotoğraf gösterdi. Bu oradaki yaşlı amcaydı
- Evet.... evet evet o da bizimle enkazın altında kalmıştı, ayağının kırıldığını söylemişti.
- Ben avukat Haluk Türünz, bu fotoğraftaki kişi de Selami Kaya, ben onun avukatıyım, dün beyin kanamasından öldü, ölmeden önce beni yanına çağırmıştı. Öleceğini hissettiğini ve mirasını paylaştırmayı istiyordu
- Kendi çocukları arasında paylaştırmıştır bundan banane
- Bekle biraz. Hemşirelerden senin ve arkadaşların İpek, Ceyda ve Burak'ın adını soyadını almış mirasını dördünüz arasında paylaştırmış.
- Niye ki?
- Enkazın altında kalmadan önce kafenin yıkılma ihtimali olduğunu bilmenize rağmen yaralılara yardım ettiğiniz içinmiş. Bu onu çok etkilemiş.
- Çocuğu yok muymuş?
- Tuğrul Kaya isimli bir oğlu varmış ama ona pay bırakmamış. Babasına sürekli kötü davranıyordu ve sabıka kaydı destan gibiydi,.muhtemlen o yüzdendir. Beni çağırmadan bütün mal varlığını satmış. Dördünüze 500.000 (beş yüz bin)'er TL bırakmış.
- O kadar zengin miymiş?
- Evet, parayı almak için imzan lazımdı ama 18'inden küçük olduğun için velayetinin sahibi annen imza attı. Diğer arkadaşların içinde aynı şey geçerli. Ben şimdi gideyim diğer arkadaşlarına da durumu izah etmem lazım.
- Peki öyleyse
- 500.000 liran hayırlı olsun
Şuan 500.000 liram vardı. İnanamıyordum. 500.000 liranın sahibiydim. Saatlerce bunu tekrar ettim
500.000 liram var
500.000 liram var
500.000 liram var
Bu parayı ne yapabilirdim. Ne yapmalıydım hiçbir fikrim yoktu. Keşke arkadaşlarımla da konuşabilseydim. Keşke İpek'i bir kez olsun görebilseydim. Bitkisel hayattaki arkadaşımı. Bir kez görebilseydim. Üçümüzün de taburcu olma günü aynıydı, o günü heyecanla bekliyordum. O sırada annem içeri girdi, koşarak bana sarıldı.
- 500.000 LİRAMIZ VAR ARTIK 500.000, KOSKOCA 500.000 LİRAMIZ VAR KAYRA'M
- Anne tamam sakin ol.
- BU 500.000 LİRAYLA BİZ İKİ TANE DAİRE ALIRIZ 1.000 LİRADAN KİRAYA VERSEK YATTIĞIMIZ YERDEN AYDA 2.000 LİRA PARA BELEŞE GELİR KAYRA
- Anne!
- VEYA BİR DÜKKAN ALSAK ORAYI DA ESNAF LOKANTASI FALAN YAPSAK AYLIK 5.000 LİRA FALAN GELİRİMİZ OLUR.
- ANNE! Yeter ya, tamam 500.000 liramız var işte.
- Kayra sen nasıl bu kadar sakinsin.
- Sakinim işte boşver de Burak ve Ceyda'yla konuştun mu?
- Yoo konuşmadım
- O zaman benim adıma şu mektupları ikisine verir misin?
- Tamam vereyim bize 500.000 lira getiren kanatsız meleğim
Annemin bu kadar paragöz olduğunu bilmiyordum. Hatta belki o yüzden babamla evlenmişti, doktor olduğu için maaşı bol olduğu için. Neyse, zaten ailevi sorunlar yüzünden çok çektim artık bu konuları konuşmak istemiyorum. Artık tek yapacağım sabredip, taburcu olacağımız günü beklemek olacak

5 Gün sonra..

Bugün taburcu olduk. Hastaneden çıktığımda Ceyda'yla Burak'ın orada olduğunu gördüm. Üçümüz aynı anda birbirimize sarıldık. Burak tekerlekli sandalyede olduğu için kardeşimle ben eğilmiştik. Sıkı sıkı sarıldım onlara. Sanki bir daha asla sarılamayacak mışım gibi. Daha sonra hep birlikte İpek'e gittik. Yatıyodu, öylece yatıyorduñ hiçbir şey yapmadan, yatıyordu. Onunla konuşmuştuk ama o bizi duymuyordu. Sadece biz onunla konuştuğumuz için bizim içimiz rahatlıyordu. Daha sonra hemşire odaya girdi
- Çocuklar, arkadaşınızın beslenme zamanı geldi. Hadi odadan çıkın.
Bizde odadan çıktık. Hastanenin çıkışına gelmiştik. O an bir şey oldu. Birden üçümüz de bayıldık, gözlerimiz yavaş yavaş kapandı. O gözlerimiz tekrar açıldığında bir bir tırın arka tarafındaydık, Burak'ın tekerlekli sandalyesi yoktu.
- NEREDEYİZ BİZ?
- CEHENNEMİN DİBİNDESİNİZ MİRAS KAÇAKÇILARI!
- NE?
- BABAM BÜTÜN MİRASINI SİZE VE BİTKİSEL HAYATTAKİ DİĞER ARKADAŞINIZA BIRAKMIŞ, ÖZ VE ÖZ OĞLUNA BİR KURUŞ VERMEMİŞ, SİZ DE BUNUN CEZASINI ÇATIR ÇATIR ÇEKECEKSİNİZ!
Hiçbir şey diyemedim, bu Tuğrul Kaya idi. Bizi kaçırmıştı, aralarında nedense sadece benim ağzım bantlanmamıştı.
- Bir dakika, ben senin ağzını bantlamamışım!
Tuğrul tırı durdurdu, tırdan indikten sonra onun adımlarını duyabiliyordum. Tırın arkasını açtı. Elinde bir bant vardı. Çok yakışıklı biriydi. Kahverengi sakalları ve bıyıkları vardı, ama saçı karaydı. Saçının ön tarafını griye boyamıştı. 30-35 yaşlarındaydı. Kaslı, kuvvetli biriydi. Yanıma hızlı hızlı geldi ve ağzımı bantladı. Artık hepimizin ağzı bantlı, eli ayağı iple bağlıydı. Kundaktaki bir bebek çaresizliğinde ölümü bekler gibiydik. Yaklaşık 1 saat boyunca tırda yolculuk ettik. Sonra tır birden durdu. Nedense tırın içinde olmamıza rağmen tırın dışındaki bütün sesleri gayet net bir şekilde duyabiliyordum. Tuğrul tırdan indi. Daha sonra birkaç adım attı ve bir kapıyı çalmaya başladı.
- Efendim oğlum ne istemiştin
- Amca... Kaçırıldın
Sonda bir adamla bir kadının bağırış seslerini duydum. Sesler kesildikten sonra bizi tırdan teker teker çıkarmaya başladı, ilk olarak beni tırdan indirdi. İki elimden de tutarak beni küçük bir kulübeye doğru yürütmeye başladı, hayatımda ilk kez bu kadar korkuyordum. Kulübeye girdiğimde yaşlı bir çiftin bizler gibi bağlı bir şekilde bağlı olduğunu gördüm. Beni onların uzağına bir yere fırlattı. Daha sonra sırayla kardeşimi ve Burak'ı getirdi. Onları da benim yanıma fırlattı. Sonra kapıyı kilitleyip bizim ağızlarımızdaki bantı çıkardı. Cebinden elektrik cihazını çıkardı.
- PARALAR NEREDE SÖYLEYİN YOKSA SİZİ ŞOKLARIM.
- SÖYLEMEYECEĞİM, O PARALAR BİZİM HAKKIMIZ!
Tam o sırada yaşlı amca ellerini, ayaklarını ve ağzını çözmüştü. Tuğrul'un üzerine yürüdüğü sırada Tuğrul amcayı şokladı, daha sonra yere düşen amcayla karısına ikişer el silah sıktı. Sonra bize dönüp
- SADECE ŞOK CİHAZIM VAR SANMAYIN!
Dedi. Sonra sinirlenip dışarı çıktı. Çıkar çıkmaz bende yerde sürünerek amcayle teyzenin yanına gitmeye çalıştım. Ellerim ve ayaklarım bağlı olduğu için resmen sürünüyordum. Teyzenin yanıma ulaşır ulaşmaz ellerim arkamdan bağlı olduğu için teyzeye sırtımı dönüp bağlı ellerimle solunumunu kontrol ettim, yoktu. Sonra boynundaki şah damarından nabzına baktım. Nabzı da yoktu. Ölmüştü. Sonra biraz daha süründüm ve amcanın yanına geldim. Solunumu vardı ama nabzı yoktu, ellerim arkamdan bağlı olmasına rağmen ona kalp masajı yapmaya başladım. Ama yapamadım. Ellerim arkamdan bağlı olduğu için doğru düzgün yapamadım, amca da ölmüştü, hemde benim yüzümden. Kurtaramamıştım onları, kurtaramamıştım. Daha sonra vazgeçip oturduğum yere, Ceyda'nın yanına doğru sürünerek geldim ve çaresizce oturdum ve düşündüm. Şuan iki ölünün olduğu bir yerdeydik. Gözlerimi onların yaralarından akan kandan ayıramıyorum. Keşke elimden bir şey gelse de onları da kurtarabilsem..

4 Gün sonra..

Bugün buradaki beşinci günümüz. Bugün de hergün ki gibi yine bizi tehdit ederek paraların yerini söylememizi söyledi ve ilk kez birimizi şokladı, Ceyda'yı. Ceyda'yı şokladıktan sonra yine kulübeden çıktı, Ceyda kendine gelemiyordu. Gözleri fal taşı gibi açıktı. Onun omzuna kafamı koyarak sakinleştirmeye, "Ben buradayım!" Demeye uğraşıyordum ama sakinleştirmiyordu kardeşim..

2 Hafta daha sonra..

Bugün kaçıncı günümüz artık sayamıyorum. Yanımızdaki amcayle teyzenin cesedi artık çok kötü kokmaya başladı. Zor dayanıyorduk. Bugün de benim 8. kez şoklanışımdı. Artık şok yemek sıradan bir aktivite gibi gelmeye başlamıştı. Etraftan hiçbir ses duyamıyordum. Şimdi Tuğrul geldi, bize yemek getirmişti. Yine her zamanki gibi bir somun ekmek almıştı, onu üçe bölüp bizim ağzımıza tıkıştırdı. Daha kötüsü ellerimiz ve ayaklarımız bağlı olduğu için ekmeği yememiz çok zor oluyordu. Haftalardır ekmek yemekten vitaminsiz kalmıştık, gözlerimiz ne kadar uyusak bile sürekli kapanıyordu. Ellerimiz, ayaklarımız hep mosmordu. Ama Tuğrul bizi dövdüğünden değil. Dediğim gibi vitaminsizlikten. Daha sonra Tuğrul bizi yine tehdit etmeye başladı. Ama biz paraların yerini yinede söylemiyorduk. Çünkü o para bizimdi. Evet biraz paragöz gibi görünebiliriz ama paramızı kaptıracak kadar da keriz değiliz.

10 Gün daha sonra..

Bugün yaklaşık 1. ayımıza girdik ve Ceyda cebinde tırnak törpüsü olduğunu anca bu zaman farketti. Tuğrul bize yemek getirmeye gittiğinde Ceyda'nın törpüsüyle elimdeki ipi kestim, yarım saatimi aldı. Daha sonra ağzımı ve ellerimi çözdükten sonra Ceyda ile Burak'ı da çözdükten sonra Ceyda ile beraber Burak'ı kucaklayıp kaçmaya başladık. Ormanlık bir alandaydık. Yürüdük.. Yürüdük.. Yürüdük. Çok yorulmuştuk. Daha sonra bir deniz kenarına geldik. Zaten Kulübeden çok uzaklaştığımızı düşünerek denizin kenarına oturduk. Dalga sesleri, bizim duyduğumuz Tuğrul'un sesinden bizi arındırıyordu. O pisliğin sesi yavaş yavaş vücudumuzdan akıp gidiyordu. Ceset kokuları, yerini deniz kokusuna bırakıyordu. Huzura ulaştığımızı düşündüğümüzde bir ses duyduk o an. Tuğrul'un sesi. Tuğrul bizi bulmuştu. Daha sonra iki eliyle üçümüzü birden yakaladı.
- İçinizden birisi ölmeden akıllanmayacaksınız siz!
Dedi ve beni denize fırlattı. Deniz, bizim oturduğumuz yerden 10 metre yükseklikteydi. Denizin içine çakılmıştım. Kendimi zorlayarak denizin yüzeyine çıktım. Kayalardan tırmanmaya çalıştım ama çıkamadım. Bu denizde kalakalmıştım. Sonra Tuğrul şok cihazını çalıştırıp denize fırlattı. Şok cihazı denize düşer düşmez çarpılmaya başlamıştım. Deniz suyu şok cihazındaki elektriği benim vücuduma iletiyordu. Damarlarımdan elektrik akıyordu.cihazın yanına kadar acılar içinde yüzüp onu kapattım. Sonra sesler duymaya başladım
- Kayraaa!
- Abiiii!
Gözlerim kapanmaya başladı, elektriğin etkisiyle bayılıyordum. Denize sırt üstü yatıp mahvoluşumu beklemeye başladım. Her şey bitmişti. Bu denizin bir ucu yoktu. Sonsuz bir su kütlesinin üzerinde yapayalnız kalmıştım..

NABIZ (N1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin