Sonbaharda kaç yaprak dökülmüş, ömürlerinden kaç kış geçmişti belirsizdi... Tek bildikleri hayatın sürekli, kimseyi dinlemeden devam ettiğiydi. Anlamsızdı hayat sanki. Başıboş, ucu bucağı olmayan bir girdap gibiydi. Aşk denen şeyse insan ömrünün bir kısmını kaplıyordu yalnızca. Ama o kısımda onun varlığını hisseden herkes, aşkın tutkusuna kapılıp sanki bir sele kapılıp sürükleniyordu. Uzun sürmeyen bir duygu yoğunluğu için bu kadar heyecanlanmak, ona bu kadar hayatının devamıymış gibi bağlanmak ne kötü bir şeydi. Oysaki aşk sadece saygı ve sevgiden ibaretti. Geri kalanı hikâyeydi.
Pınar'ın yüreğinde hissettiğini sandığı aşk ise bir gün tamamen kül olup sönecekti ve kimseyi asla eskisi gibi sevemeyecekti. Çünkü o umduğunu değil, gerçeği olduğu gibi görmüştü. Yumru büyüklüğündeki kalbine ağır gelecekti tüm yaşanacaklar.
Hüzün göz kapaklarında saklanmaya çalışırken, Pınar içli bir nefes vermişti. "Gitmesen olmaz mı?" Bu sözler derinden gelen sözlerdi. Sebebini bilmiyordu ama onun gitmesini hiç ama hiç istemiyordu.
"Olmaz Pınar," cümlesi kesin ve netti. Aras da istemiyordu gitmeyi aslında ama okul ve arkadaşları gitgide onu boğmaya başlamıştı. Şu zamana kadar yaşadığı onca şey sanki onu yeni kapılara ulaştırmak istiyordu. Her ne kadar Pınar'ı sevse de tükenmişti artık. Aşkına karşılık vermeyen birinin hayatında yer almak istemiyordu. Gitmek bir kaçış yolu gibiydi.
"Gidersen üzülürüm," üzgün bakışlarla Aras'a baktı ama Aras bu bakışlara pek aldırmadı. Ne yapabilirdi ki? Onu istemeyen birinin yanında nasıl durabilirdi? "Ama gitmek zorundayım..."
Karşılıklı bir süre sessizce bakıştılar. Aras tebessüm etmeye çalışırken genç kız utanarak gözlerini kaçırmıştı.
"Ailecek taşınmanız da beni üzüyor Aras."
"Ben evin tek çocuğuyum biliyorsun. Gittiğim zaman annemin ve babamın aklının bende kalmasını istemiyorum." Aras sessizliği tercih ettikten sonra Pınar'dan cevap gelmemesi üzerine devam etti. "Beni sadece bana olan sevgin durdurabilir Pınar. Eğer bana az da olsa ümit verirsen..."
Pınar birdenbire ciddiyetini takınarak diklenmişti Aras'a. "Sakın Aras! Bir daha asla bana bu konudan bahsetme!" Gözlerini kısarak keskin bir dille, uyarı niteliğinde söylemişti sözlerini.
Aras'ın başı üzgün bir çehreyle zemine doğru inmişti. "O zaman hoşça kal Pınar! Burada daha fazla kalıp seninle Fatih'in aşk serüvenini izleyemeyeceğim."
Tekrardan yumuşamaya başlamıştı Pınar. Ses tonunu alçaltarak aralarını düzeltmeye çalıştı. "Küçüklükten beri arkadaşız seninle Aras. Bana bunu yapma! Gitme lütfen," diye yalvarmıştı neredeyse.
"Kalmam için bir sebep yok ki."
Hüzünlü gözler etrafı kuşatırken, iki genç birbirini seyre dalmıştı. Aras son bir kez Pınar'a elini uzatırken, Pınar elini sıkmayıp koşarak uzaklaştı yanından. Evine varmadan önce tanıdık bir ses etrafını sardı.
"Pınar!"
Arkasına istemsizce döndüğü zaman sevdiği adamı gördü. Fatih kendisine öfkeyle bakıyordu. Yanına yaklaşınca kolundan sımsıkı tutup, gözlerini Pınar'ın gözlerine dikerek sesini yükseltmeye başladı. "Ne işin var kızım senin o adamın yanında?"
Pınar korkmaya başlamıştı. Sesi titrek bir hâldeydi. Kafası allak bullak olmuşken kesik kesik konuşmaya çalıştı. "Sa-sadece vedalaşıyordum Fatih? Ne bu öfke böyle? Aras ikimizin de arkadaşı."
"Hayır!" Fatih uyarı niteliğinde bu kelimeyi ifade ederken neredeyse gözlerini kan bürümüştü. Aras'ı deli gibi kıskanıyordu. Hiçbir şekilde Pınar'ın yanına yaklaşmasını da istemiyordu. Pınar'ın sadece kendisine ait olduğunu düşünüyordu. "Benim arkadaşım falan değil ve benim arkadaşım olmayan kişi senin de arkadaşın olamaz!"
Pınar ise hâlâ hiçbir şeyin farkında olmadan Fatih'e güzel bir dille Aras'ı açıklamaya çalışıyordu. "Bize ne zararı oldu ki onun? Kendi hâlinde birisi sadece."
"Kendi hâlinde öyle mi? Sevdiğim kıza yan gözle bakan bir şerefsiz o sadece! Bir daha ne göreceksin onu, ne de konuşacaksın! Tamam mı Pınar?"
Pınar her ne kadar sevdiğini sandığı adamın sözlerine şaşırsa da, kabul etmek istemese de her sözüne 'tamam' demeyi alışkanlık hâline getirdiği için yine tam anlamıyla düşünemeden "Tamam," dedi, hiç de istemediği hâlde.
Fatih hâlâ Pınar'ın kolunu deli gibi sıkmaktaydı. Genç kızın canı gittikçe acımaya başlamıştı. "Bırakır mısın artık kolumu? Bu tavırlar sana hiç yakışmıyor."
"Sana bu aptalca hareketler yakışıyor mu peki?"
Pınar Fatih'in tavırları karşısında afallamıştı, böyle davranmasını hiç beklemiyordu. Bu çocuğa ne olmuştu böyle? Geçen zaman içinde ne kadar da değişmişti. Sanki sevdiği adam gitmiş yerine başka bir adam gelmişti. O an bazı şeylerin yeni yeni farkına varmaya başlamıştı. "Ne diyorsun Fatih sen? Benimle böyle konuşamazsın, tamam mı?"
Fatih tam cevabını verecekken ne olduğunu anlamadığı bir şekilde dengesi şaştı. Pınar'ın kolunu istemsizce bırakarak arkasını dönmüştü. Aras, Fatih'i kendisine doğru çevirip sert bir kafa atarken karnına da hiç acımadan bir tekme indirdi. Fatih'in yakasını tutarak yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve olağanca gücüyle bağırmaya başladı. "Ulan, insan sevdiği kadın hakkında böyle mi konuşur?"
Fatih yere sırtüstü uzanırken zonklayan kafasına rağmen ayağa kalkmaya çalışıyordu ama bir türlü kalkamıyordu. Üstelik burnu fena hâlde kanamaya başlamıştı.
Aras doğrularak seri bir çeviklikle Pınar'ın elinden tutup onu hızla bulunduğu ortamdan uzaklaştırmaya başladı. Ortam yeterince gericiydi ve Fatih'e ne olacağı umurunda bile değildi. Yeterince uzaklaştıklarını anladığında Pınar'ı durdurarak tam karşısına geçti ve koyu kahverengi gözlerini, Pınar'ın açık kahvelerine dikti.
"Sevdiğin adama bir bak! Dön de bir bak Pınar! Seni nasıl da aşağılıyor! Sen bunları hak edecek insan mısın? Cidden sen ömür boyu bu adamla yaşayabilecek misin?" Aras sorularını sinirli bir edayla art arda sıralarken gözlerini bir saniye olsun ayırmamıştı sevdiği kadından. Pınar şaşkınlık içerisinde kendisine bakıyordu. Aklındakini hiç düşünmeden Pınar'a yöneltti. Nedense bu sefer kabul edeceğini düşünüyordu ve biraz olsun sakinleşmişti. "Bak Pınar hâlâ teklifim geçerli, eğer bana biraz olsun ümit verirsen..."
Aras birden sağ yanağına yediği acı darbeyle birlikte tökezlemişti. Bu tokadı beklemiyordu işte! Pınar'dan bu kadarını beklemiyordu. Ona neden vurmuştu ki? Karşısındaki kadını sevmekten başka ne yapmıştı, bir türlü anlayamıyordu.
Pınar, Aras'ın gözlerinin içine sinirle bakıp delicesine işaret parmağını sallamaya başlamıştı. "Sana bir daha o konuyu açma demiştim Aras!"
Aras tüm bu olanlara inanamıyordu. Şaka gibiydi her şey, gerçek olamazdı! "Hâlâ mı onu seviyorsun Pınar? Tüm bu yaptıklarına rağmen mi?"
Genç kız hiç düşünmeden "Evet," diye cevap vermişti. Çok geçmeden ise pişman olmuştu dediklerine. Kendisi de neden böyle yaptığına anlam verememişti.
Aras acıyla yutkunarak, sevdiği kadının gözlerine bir kez daha baktı. Yanına usulca yaklaşırken alnına minik bir buse bırakarak ona sımsıkı sarıldı ve harflerden bir buket sıraladı.
"Seni seviyorum. Kendimi bildim bileli seni seviyorum ama sana zorla kendimi sevdiremem. Ben sana zorla hiçbir şey yaptırmam, yaptıramam. Madem onu seviyorsun... Peki Pınar. Artık ne karşına çıkarım, ne de seninle herhangi bir iletişim kurarım. Daima mutlu ol. Mutluluğu hak ediyorsun çünkü." Tekrar yutkundu ve son cümlesini söyledi. "Sonsuza dek elveda..."
Aras giderken ardından bıraktığı o hüzünlü gözyaşlarını genç kızın beynine kazımıştı. Pınar dizlerinin üstüne çöküp ağlamaya başlarken sadece ölmek istemişti. Belki ölseydi bu iki sevda derdi de olmazdı. Ama o zaman ne değişecekti ki hayatlarında, sadece onlara acıyı ve kederi armağan etmiş olacaktı. Hem bir de ailesi vardı, yazık olmaz mıydı onlara? Ölüm fikrini aklından silerken gözyaşlarını elinin tersiyle silip Fatih'in yanına koştu. Sanki sığınacak tek limanı oymuş gibi. Sanki dünyada tek o varmış gibi. Bu bir aşk değildi, saplantıydı...
Çünkü aşk sevdiğini ömür boyu sevip, kollamaktı. Onu incitmek, üzmek değildi. Onu ömür boyu mutlu etmekti. Gözlerini diğer tüm insanlara kapatıp sadece ona açmaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHZAN (Kitap Oldu)
JugendliteraturSevmek... Sevmek kelimesinin her zaman insanı içinde bulundurduğu boşluktan alıp göklerde delicesine dans ettirmesini düşlerdim. Duyguların hazzını yaşatıp melekler kadar özgür olduğunu hissettirecek şekilde benliğime hapsederdim. Hayallerim her zam...