3. bölüm (Pişmanlık)

311 28 139
                                    


Bir şeyler eksikti sanki... Kesilmek üzere olan kırmızı kurdelenin kökenlerinde bir şeyler eksikti. Bu kurdele kor bir yangının habercisi gibi parmaklara geçirilmişti. Oysaki bazı kurdeleler gibi mutluluğu beraberinde getirmesi gerekmez miydi? Zorla gülümsemek dahi ağır geliyordu Pınar'a... Hatta makas kurdeleyi kesmese neredeyse sevinçten ağlayacaktı. Ama makas kurdeleyi kesmişti ve o artık nişanlı bir kızdı. Daha düne kadar sorumluluk sahibi bir insan değildi fakat o andan sonra kat kat sorumluluklar yüklenmişti küçük bedenine. Peki neden sevinçli değildi? Bu günün en mutlu günü olması gerekmez miydi?
Fatih yanaklarından sevinçle öperken aptalca bir tebessüm sergiledi ortaya. İçinde yaşadığı bu boşluk da neydi böyle? Sanki ailesinden birini kaybetmiş gibi delicesine üzgündü. Bir an olsun kendine gelerek büyüklerin ellerini tek tek öpmeye başladı. Sıra annesine geldi ve Pınar annesinin pamuk gibi ellerinden tutup öperken gözyaşlarına hâkim olamayarak annesine sımsıkı sarıldı.
"Anne," diye fısıldadı kulağına. "Neden mutlu değilim? Neden?" Bir çıkış yolu ararcasına annesinin derinden bakan gözlerine baktı.
Annesi ayağa kalkarak kızının omuzuna sağ kolunu doladı ve evdeki boş bir odaya götürerek konuşmaya başladı usulca. "Sana yapma dedim Pınar! Sana etme dedim! Anne ve babanın duasını almadığın bir evlilikten hayır gelmez dedim! Sana kaç kere bunları söyledim ama sen ne yaptın? Anne, ben onunla evlenmezsem ölürüm dedin! Peki ya şimdi ne değişti?" Haklıydı. Defalarca kızını Fatih için uyarmasına rağmen kızı onu dinlememişti. Şimdi nişanlanınca mı aklı başına gelmişti?
Pınar'ın kulağına çarpan her söz kalbinde derin izler bırakırken omuzunu hafifçe silkti. Yeniden ağlamaya başlamıştı. Kesik kesik kelimelerle annesine cevap verdi. "Bilmiyorum anne! İçimdeki his... Çok kötü bir şey. Kendimi sonu olmayan bir girdaba itmiş gibi hissediyorum. Belki de seni dinlemeliydim."
"Dinlemeliydin!" Annesi bu sözün üzerine basa basa söylemişti. Kaç defa kızını uyarmıştı ve şu an kızının pişman olması onu çileden çıkartıyordu. "Ama artık yapacak bir şey yok! İnsanların gözündeki mutluluğu görmüyor musun?"
"Birkaç gün sonra nişanı attığımı söylerim, olmaz mı?"
"Oyun mu oynuyorsun kızım sen? Cidden adımızı çıkartmak mı istiyorsun? Küçüklüğünden beri o aptal çocuğun peşindesin, şimdi de hiçbir şey olmamış gibi nişanı atacak mısın? Çocuk oyuncağı değil bunlar kızım!" Annesi ciddiydi. Nişanı atmasına izin vermeyecekti. Madem bir yüzük takıldı, devamı da gelmeliydi.
"İçim hiç rahat değil anne!" Pınar'ın ağlamaklı sesi gittikçe artarken çaresiz bir kuş gibi çırpınmaya başlamıştı. Evet, bu oyunu o başlatmıştı, o bitirecekti. "O kurdele kesildikten sonra kendimi arafta hissettim. Kendimi bile bile ateşe atamam anne. Kendimi sonsuz bir karanlığa itemem artık. Fatih'in bana neler çektirdiğini şu an anlayabiliyorum ve hâlâ hiçbir şey için geç değil."
"Eğer bu nişanı atarsan Pınar, bizi rezil edersen gözüme gözükme sakın! Bir daha asla karşıma çıkma!" Annesi kesin bir dille son sözünü söyleyerek odadan çıkmıştı.
Genç kız yutkunarak, hüzünle gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Annesi odadan çıkalı daha birkaç dakika bile olmadan Fatih içeri girerek kapıyı kapattı. Sessiz adımlarla, temkinle Pınar'a yaklaşıyordu. Pınar acı ile tekrardan yutkunurken sevdiğini sandığı adama baktı. Şu an onu sevmediğini haykırabilirdi. Çünkü artık uğruna öleceği o adam yoktu karşısında. Kötü bir canavar gibi geliyordu Fatih gözüne. "Ne oldu Fatih?"
Fatih, Pınar'ın tam karşısında dururken; "Bana ne olduğunu sen söyleyeceksin!" diye sessizce bağırdı ve Pınar'ın bileğini sertçe kavradı. Anlaşılan kapıyı dinlemişti ve Pınar bunu fark edince irkilerek geri çekilmek istedi ama Fatih buna engel oldu. "Benden ayrılmak mı istiyorsun?" Ardından genç kızın sırtını duvara yaslayıp elini, dudaklarına sımsıkı örttü. Pınar ağlayarak başını iki yana salladı. "Eğer benden ayrılırsan olacakları biliyorsun değil mi? Nasıl bir psikopat olduğumu anladın artık değil mi Pınar?" Fatih, Pınar'ın gözündeki o çaresizliği görünce elini genç kızın dudaklarından çekerek aklındaki soruyu dile getirdi. "Şimdi söyle bakalım, benden ayrılacak mısın?"
Pınar kekeleyerek "Hayır," dedi ve takati kalmadığından istemsizce yavaşça yere çömeldi.
Fatih de aynı şekilde çömelerek Pınar'la göz göze gelmeye çalıştı ama Pınar korkudan gözlerini kaçırınca Fatih, genç kızın çenesinden tutarak kendisine bakmaya zorladı. "Aferin sana sevgili nişanlım! Biliyorsun biz ayrılmaz bir ikiliyiz artık. Beni, kendine sen âşık ettin ve iyi ki de ettin. Şimdi elini, yüzünü güzelce yıka ve salona gel. Misafirler bizi bekliyor. Daha düğün tarihini konuşacağız." Ardından ayağa kalkarak odadan çıktı. Pınar ise bir süre kendiyle baş başa kaldı. Bedeni o kadar ağır geliyordu ki kendisine ayağa kalkacak gücü bulamıyordu bir türlü. Düşünmeye başladı tüm bu olanları. Fatih'le olan geçmişini...
İlk ne zaman başladı bu durum? İlk lisedeydi. Lisedeyken Fatih'i kıskandırmaya çalışmış, Fatih de gelip ona bağırıp çağırmıştı. O zamanlar bu durum genç kızın oldukça hoşuna gitmişti. Ardından devamı da gelmişti. Böylelikle Fatih'in dikkati sürekli kendisinin üzerinde kalıyordu. Sürekli onu kıskandırıp öfkelendirmek onun için harikulade bir anlam taşımaya başlamıştı. Çünkü Fatih'in gereksiz kıskançlıklarını aşk olarak tanımlıyordu. Sonrasındaysa öfke nöbetleri zamanla yerini kısıtlamaya bırakmıştı. Pınar artık ondan habersiz balkona dahi çıkamıyordu. Özgür olduğu hâlde, annesi ve babası tarafından dahi kısıtlanmadığı hâlde bir yabancının gelip onu kısıtlaması gücüne gidiyordu. Yine de sesini çıkarmamıştı. Oysa mutsuzluk damlaları birikmeye o zamandan başlamıştı. Sonra da eşitlik denen şey bozulmuş, Fatih üstün hâle gelmişti. 'Ben ne dersem o olacak' devri başlamıştı ve Pınar 'tamam' diye diye artık iki kelimesinden biri tamam olmuştu ve yavaş yavaş biriken mutsuzluk damlaları yerini küçük su birikintilerine bırakmıştı. Ardından da şiddet hayatına dahil olmaya başlamıştı. Ama bundan annesine hiç bahsetmemişti. Eğer bahsetseydi bu nişan olmazdı. Fakat artık bu lanet nişan olmuştu ve geçmişini ne yazık ki değiştiremezdi. Geçmişini değiştiremese bile kolay lokma olmayacaktı artık. Ne yapıp edip kurtulacaktı bu adamdan!
Sonra birden Aras gelmişti aklına. Acaba onu sevseydi hayatı nasıl olurdu? Bir buçuk senedir onu hiç görmemişti. En son bir gazetede onunla alakalı bir haber görmüştü. Okuduğu haberi tebessümle anımsamaya başladı.
"Ülkenin en genç piyanistlerinden Aras Bulut muhteşem parmaklarının konuşturduğu eşsiz melodilerle İstanbul'da yeniden görkemli bir konser veriyor..."

AHZAN (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin