Hafiften çiseleyen yağmur eşliğinde yeni yeni yeşillenmeye başlamış ağaçlara kaydı küçük kızın gözleri. Ağaçların ruhunu okşayan esintisiyle, hafif bir ürperti hissederek hemen yan tarafında bulunan evin kapısını çaldı heyecanla. Kapı az sonra açıldı. Menekşe teyze, sıcacık bir kucaklamayla küçük kızı karşılayıp ardından ona iç açan gülümsemesini bahşetti. Aynı şekilde karşılık verdi ona küçük kız. Orta yaşlı kadın, küçük kızın ona ne soracağını anlamış gibi hınzırca gülümsedi. Kaşlarını çatarak kafasını iki yana salladı.
"Ne yazık ki evde değil hayatım." Evin içerisini eliyle işaret edip göstermeyi de ihmal etmemişti.
"Ama ben Fatih'i sormayacaktım ki..."
Domates gibi kıpkırmızı kesilirken gözlerini taşlı zemine dikti. Menekşe teyze ellerini belinin iki yanına koyarak hafif bir kahkaha attı. "Öyle mi? Ya neyi soracaktın?" Karşısındaki kadın her şeyi anlamış gibiydi. Tabii ki Fatih'i soracaktı. Pınar'ın Fatih'ten başka ne umurundaydı ki! Çocuk aklıyla kimi kandıracaktı sanki. "Şey..." Tıkanıp kalmıştı. Ne uydurabilirdi acaba? Kafasını hafiften kaşımaya başlamıştı.
O sırada birden Fatih bisikletiyle görünmeye başladı. Eve yaklaşınca siyah renkli, son model Arnica bisikletinden inip, bisikletini kapının yanındaki bir demir parçasına kilitledi. Sonra yağmurluğunun kapüşonunu yavaşça çıkararak Pınar'a baktı. Elleri yağmurluğundaki damlalardan dolayı ıslanmıştı.
"Selam!" Tiz sesi sokakta yankılanıp yağmur damlalarıyla ahenklenirken muzipçe gülümsedi.
Minicik bir kalbi vardı küçük kızın. Ama o anda, o kalp bedenine ağır geliyordu; yüreği pır pır ediyordu. Yüzündeki müthiş sıcaklık ise tarif edilemezdi. Küçüktü daha, aşk nedir bilmiyordu Pınar. Ama onun için bu aşk dedikleri şey kesinlikle böyle bir şey olmalıydı . En azından küçük kalbi kendisine böyle düşündürüyordu.
Sağ elini yavaşça kaldırarak; "Selam," dedi küçük kız, kısık ve titrek çıkan sesiyle. Utanmıştı. Gözleri tekrardan yere kaydı.
"Nasılsın Pınar?"
"Bomba gibiyim," diyerek gülmeye başladı.
Menekşe teyze, o muhteşem tebessümüyle onları izliyordu. Utanmaması için Pınar'a bir daha soru sormadı ve izin isteyerek içeriye girdi. Onları yalnız bırakmanın daha iyi olacağını düşünmüştü. Fatih ise beynini kemiren sorularla boğuşuyordu, meraklanmıştı. Çünkü Pınar neredeyse her gün peşinde dolanırdı ama yağmurlu havalarda dışarı çıkmak onun hiç âdeti değildi. Hatta Pınar yağmuru pek sevmezdi, bunu daha ilk tanıştıkları zaman yağmurlu bir günde Fatih'e söylemişti.
"Ne oldu Pınar? Neden geldin bu havada?"
"Annem bana bir hikâye anlatmıştı da... Sana da anlatmak istedim." Yerde toprak olmamasına rağmen toprağı eşeler gibi yapıyordu sağ ayağıyla. Gözlerini ise kaldıramıyordu bir türlü.
"Ne anlattı?"
"Yağmurlu günlerde dilenen dilekler gerçekleşirmiş, bunu biliyor muydun?" diye sordu heyecanla. Kalbi küt küt atmaya başlamıştı.
"Bilmiyordum." Gözleri parlamıştı Fatih'in birdenbire. "Sadece dilemek mi gerekiyormuş?"
"Hayır, hayır!" Aniden kafasını iki yana salladı. Ardından devam etti. "Önce bir kâğıda yazacağız, ardından toprağa gömeceğiz." Ellerini çırparak sevinçle Fatih'e baktı.
"Dileklerimizi yazıp gidip gömelim mi hemen?"
Fatih yerinde duramayarak Pınar'a baktı kısa bir an. Heyecanlanmıştı. Eğer dileklerin gerçekleşmesi bu kadar basitse her şeyi böyle isteyebilirdi. Koşarak eve girdi. "Bekle, hemen geliyorum!" diye tembihlemeyi de ihmal etmedi.
* * *
Yağmur hafiften şiddetlense de yan yana yürüyordu iki arkadaş, koşmayı tercih etmemişlerdi. Birinin yağmurluğu kırmızı, diğerininki ise sarıydı. Derken içlerine bir de mavi renkli yağmurluk giyen bir çocuk karışmıştı.
Pınar ve Fatih şaşkınlıkla ortalarına giren kişiye baktılar. Gelen kişi Aras'tı. Onu hiç sevmezlerdi.
"Yine mi sen?" diye azarladı onu, Pınar. Neden ortalarına geçmişti ki? Aras'ı itekleyerek Fatih'in yanına geçti tekrardan. "Bu yağmurda niye çıktın ki dışarı?" Aras'la hep kırıcı bir ses tonuyla konuşurdu ama Aras buna pek önem vermezdi. Çocuktu daha ne de olsa.
"E siz niye çıktınız peki?"
"Bizim bir işimiz var," dedi üste çıkmaya çalışarak. Sesi oldukça kızgındı. Aras'ın sesi ise tam aksine uysaldı. "Benim de bir işim var." Araya girmişti Fatih bu sefer; "Neymiş işin bakalım hastalıklı çocuk?"
Aras sinirlenerek Fatih'e baktı. Kolay kolay sinirlenmezdi fakat hastalığı dile getirilip alay edilince kendine hâkim olamazdı. Ağzından çıkan kelimeler alındığını belli ediyordu. "Ben hastalıklı değilim tamam mı? Bunu demeyi kesin artık!"
Pınar alayla Aras'a baktı. "O yüzden mi harfleri tersten yazıyorsun? Daha okumayı bile sökemedin üstelik. Nasıl geçiyorsun sınıfı anlamıyorum. Hastalıklısın işte!"
"Hastalıklı değilim ben, sadece disleksi sorunum var ve o da düzeltilebilir bir şey. Babam yakında sizler gibi olacağımı söyledi. Bana özel öğretmen bile tuttu."
Fatih alayla Aras'a baktı; "Tabii oğlum! Ne de olsa sosyete çocuğusun sen."
Aras cebindeki notu daha da sıkı tutmaya başlayıp sessiz kalmayı tercih etmişti. Diğerleri de pes edip sessizleşince rahat bir nefes almıştı sonunda. Onunki hastalık değildi ki. Sadece diğer öğrencilerden daha farklı bir eğitim alması gerekiyordu. Ayrıca farklı yetenekleri vardı Aras'ın. Mesela küçük yaşına rağmen harika piyano çalabiliyordu.
Aslında Pınar'la Aras'ın arasında herhangi bir problem olmamasına rağmen Pınar onu hep görmezden gelirdi. Çünkü Fatih, Aras'ı sevmezdi. Pınar da Fatih'in gözüne girmek istediğinden Aras'a kötü davranırdı.
Sonunda bir cami gördüler, koşarak caminin bahçesine gittiler ve yere eğildiler. Toprağı heyecanla kazmaya başladılar. Biraz derin kazdıktan sonra dileklerini gömüp üzerini iyice örttüler. Yağmur damlaları da desteklemişti bu minik ellerin sihirli dokunuşlarını. Birlikte gözlerini kapattılar ve içlerinden dilediler dileklerini.
Pınar gözlerini açınca merakla Aras'a döndü, sahi o nereden biliyordu dileklerini gömeceklerini. Üstelik hazırlıklı gelmişti. "Aras sen nereden biliyordun dilek dileyeceğimizi?"
Aras utanarak gözlerini kaçırdı küçük kızdan. Pınar'ın karşısında hep heyecanlanır, utanırdı. Pınar nasıl hep Fatih'in peşinde dolanıyorsa, Aras da aynı şekilde Pınar'ın peşinde dolanırdı. Sonunda itiraf etti. "Menekşe teyze söyledi, ben de size yetişmeye çalıştım."
"Menekşe teyzeye niye gittin ki?"
Fatih bu konudan sıkılarak başka bir konuya atlamıştı hemen. Bu konu ona aşırı derecede can sıkıcı gelmişti. "Aman boş verin şimdi bunu! Ne dilediniz bakalım?"
Pınar az önceki konuşmayı unutup, hemen söze atılarak; "Ben seninle evlenmeyi diledim!" dedi yüzüne yayılan kocaman bir tebessümle. Ama ne yazık ki umduğu gibi bir tepkiyle karşılaşamadı! Güller açan yüzü bir anda soldu. Ağlamaklı olmuştu neredeyse. Çünkü Fatih alay ederek gülüyordu.
"Çok saçma bir şey dilemişsin. Yani tek dilek hakkın olsa bunu mu dileyecektin? Sende de hiç akıl yokmuş kızım! Ya sen ne diledin Disleksi?"
"Ben de Pınar'la evlenmeyi diledim," dedi sessiz bir şekilde gözlerini kaçırarak. Pınar oldukça şaşkındı. İnanamamıştı kulaklarına. Sahi dileği o muydu? Kendisiyle evlenmek miydi? Aras'ın kendisine karşı duyguları olduğunu bilmiyordu, o ana kadar fark edememişti de. Sonradan düşününce taşlar yerine oturmaya başlamıştı. Fatih ise yine kahkahayı patlatmıştı. "Senden de bu beklenirdi anca."
"E sen ne diledin peki? Bizimle alay ettiğine göre baya muhteşem bir şey dilemiş olmalısın."
"Tabii oğlum! Ben dünyanın en zengin adamı olmayı diledim. Bundan daha güzel ne olabilir ki? Param olsun yeter bana."
Pınar ve Aras şaşkınlıkla birbirlerine baktılar. Sonra da inanamayan gözlerle Fatih'e baktılar.
Üç dilek de dilenmişti. Şimdi ise merakla hangi dileğin gerçekleşeceğini beklemeye başlamışlardı.
Ancak içlerinde öyle birisi vardı ki; onun gönülden dilediği dileği kesinlikle kabul olacaktı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AHZAN (Kitap Oldu)
Novela JuvenilSevmek... Sevmek kelimesinin her zaman insanı içinde bulundurduğu boşluktan alıp göklerde delicesine dans ettirmesini düşlerdim. Duyguların hazzını yaşatıp melekler kadar özgür olduğunu hissettirecek şekilde benliğime hapsederdim. Hayallerim her zam...