25.12.2015Soğuk yavaş yavaş tenine işliyordu. Tüyleri soğuktan diken diken olmuş, burnu kızarmıştı. Elini mor montunun cebine sokmuş hızlı hızlı yürüyordu. Önüne gelen kıvırcık saçlarını soğuktan dolayı çekemiyordu.
Olanları bir kaç saatliğine de olsa içinin kuytularına gömmek istemiş, çıkıp gitmişti evden. Şimdi ise değişen bir şey olmamış eve doğru yürüyordu. Birkaç saat önce olanlar zehirli bir sarmaşık gibi sarmıştı düşüncelerini. Biraz nefes almak isterken bile düşünceleri onu rahat bırakmamıştı.
Sürekli olan, birbirlerinin benzeri olayları bu kadar takmaması gerektiğini biliyordu fakat kendisini bir sokak kedisi gibi hissetmeklerine sebep oluyorlardı. Onları o kadar severken aynı değeri görmemek acı veriyordu. Canı yanıyordu. Babasının attığı tokatın sızısı hala yanağındaydı hissediyordu. Fiziksel acı katlanılabilirdi ama ruhsal acı katlanılamıyordu. Arttıkça artıyordu ruhunda ki yaralar. Belki de daha başlangıcıydı.
Bunları düşünürken evlerinin olduğu sokağa geldiğini fark etti. Şimdi gitse ne hesap verecekti canım sıkıldı baba bana tokat attığın için gezmek istedim diyemezdi ki ikinci bir tane daha yerdi. Ağabeyi de aramamıştı hiç. Şimdiye kadar yüz defa aramış olmalıydı. Üzüldü aramadığına oda mı vazgeçmişti artık. Hayır öyle değildi biliyordu kesin bir şey olmuştu yoksa arardı diye düşündü. İçi huzursuzlandı. Hızlı hareket etmeye başladı, apartmana varmadan duraksamak zorunda kaldı çünkü apartmandan bir kaç tane siyah giyimli adam hızlı hızlı arabaya binip gidiyordu . İlk defa onları görmek onu duraksamıştı.
Apartmana vardığında hemen yukarı çıkmaya başladı. Üçüncü kata geldiğinde evlerinin kapısını sonuna kadar açık olduğunu gördü. O an kalbinde bir acı hissetti olmaması gereken bir şey olmuş gibi hissetti. Yavaş bir şekilde salona girdi.
Gördüğü şeyi idrak etmekte zorlandığında kirpiklerini açıp kapattı bir kaç defa. Boğazında bir acı belirdiğinde eli ayağı boşalmıştı. Hayır hayır bu en son görmek istediği manzara bile değildi. Hayır evde beklediği şey asla bir böyle bir şey değildi. Babası ona kızacak belki yine tokat atacaktı, annesi yine onu umursamayacaktı. Bunu istiyordu bunlar yaşansın istiyordu. Gözünden yaşlar akmaya başladı. Her yer kırmızıydı. Babası orta sehpanın yanında yere düşmüş alnında kurşun izi vardı. Annesi basının yanındaydı giydiği beyaz elbisesi kanlar içinde kalmıştı eli babasının elinin içindeydi. Abisi hemen ayağının önünde kanlar içindeydi. Canı, her şeyi yerde harektesizce yatıyordu. Ayağı ile abisinin kanına basmış harektesizce duruyordu.
Kalbi sıkıştı. Nefes alamadığını hissetti bu çok fazlaydı. Olmazdı olamazdı ,onların varlığında bile kimsesiz hissediyorken, onlar olmadan ne yapardı. Ağabeyi olmadan ne yapardı. Canı olmadan ne yapardı.
Kalbine üç yerden bıçak saplanıyordu sanki. Annesi peki hiç saçlarını okşamamış olan elleri, bir gün saçlarımı okşar umuduyla yaşarken şimdi o umutta yok olmuştu, umudunu almışlardı. Babasının, tokat atan eli bir gün onu sever yanağını okşar diye bekliyordu.
Onu bekleyemeyecek miydi artık?
Peki ya ağabeyi, annesinin yerine saçını okşayıp, tarayan babasının yerine yanağını seven arkasında duran koca dağına ne olmuştu o da mı yoktu artık?
Bu acıyla ne yapacağını bilemiyor, buz kesmiş bakışlarla onlara bakıyordu. Bağırsa geri gelirler miydi? Gelmezlerdi biliyordu. Ne yapacaktı peki.
İlk defa zamanı geri almak istedi. Sabah evden çıkarken ki o kötü ana dönmek istedi çünkü sabah yaşadıkları şu an yaşadıkları ile karşılaştırmak bile anlamsız kalırdı.
Geçen on beş dakikanın ardından ağlarken aklına küçük kardeşi geldi, onu nasıl unuturdu. Kalktı yerinden deli gibi bağırmaya başladı.
“Eymen” diye bağırdı
“Eymen neredesin?”
Odaların kapısını açıp içeri baktı ağabeyi ile Eymen’in odasına girdi.
Yine seslendi, seslenmesinin ardından dolaptan bir ses geldi, kafasını çevirip baktı. Dolabın içinden geliyordu, kapısı yavaşça açıldı Eymen yaşlı gözlerle kafasını çıkarıp abla diye ağlamaya başladı. Hemen gidip kucağına aldı ablası onu.
“Tamam geçti bebeğim bak ben buradayım geçti.” derken saçını okşayıp başından öpmeye başladı.
Aslında hiç bir şey geçmemişti aksine her şey daha yeni başlıyordu. Geçmeyecekti biliyordu ama o an her şeyden önemlisi, o anlara şahit olan küçük kardeşiydi.“Abla ağabeyim beni buraya koydu, hiç çıkma dedi annemin sesi geldi babamın da bir kaç tane adam geldi babama bir şeyler söylediler, adamın elinde bir şey vardı siyahtı. Abla annem, nerede annem ağlıyordu üzülmüştür şimdi. Hadi gidelim annemin yanına.” ağlayarak hızlı bir şekilde bunları söylemişti kardeşinin büyük bedeni.
Ne diyecekti ona, nasıl bir açıklama yapacaktı ki
“ Gideceğiz ablacım gideceğiz merak etme şimdi ağlama tamam mı? “ dedi ne diyeceğini bilemiyordu.
🍂🍂
Gerçekten kimsesiz kaldıklarının ikinci hatasıydı. Ağabeyinin kanına basıp geçtiği günlerin ardından günler geçmişti. Günler geçmişti fakat bunun hiç bir önemi yoktu ki. Acı tüm tazeliği ile orada kalbinde duruyordu. Önce ki ruhsal yaraları bunun yanında kıymık kadar kalıyordu biliyordu ve bu hayatının ona sunduğu ilk yara değildi.
Ölüm her şeylerini almıştı. Geriye her girdiğin de onların kanlar içinde ki bedenlerini hatırlatan bir ev bırakmıştı sadece.
İki hafta boyunca cenazeleri kalkmış. Üçü yan yana defnedilmişti. Polisler gidip gelmiş ifadeler alınmış ama hiç bir şey bulamamışlardı. Küçük kardeşi ile buradan gidecekti, kalamazlardı bu evde bu şehirde. Kendi eşyalarını Eymen’nin eşyalarını toparlamıştı. Her şey hazırdı.
Babasının Eymen’e bıraktığı para vardı. Ağabeyinin gizliden ona açtığı hesapta da para vardı. Buradan gitmek için onlara yeterdi.
Zifir Karaca, bu hazırlıkları yaparken aklında başka bir şey daha vardı.
Kardeşini kimsesiz onu dağsız bırakanlardan intikam almak.
Zifir Karaca isminin hakkını verecekti. Ona yaşatılanlar için kardeşi için karanlığa gömecekti onları.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA KUYU "EFLATUN"
Teen Fiction*Yetişkin İçerik* +18 Kara kuyuydu orası içinde olmadığımız halde en dipteymiş gibi boğuyordu bizi. Kurtuluş yok gibiydi. Belki de yoktu. Kimselerimizi alıp bizi kimsesiz bırakmıştı. Biz kimsesizler birbirimizin kimsesi olmuştuk.