Herkese Merhaba umarım iyisinizdir. Up uzun bir bölüm ile geldim umarım beğenirsiniz ama onun öncesinde biraz iç dökmek istiyorum.İki yıldan fazla bir süredir KKE'yi yazıyorum bazen çok uzun aralar verdim ama o ayrı bir durum. Bu süre zarfında hiçbir zaman bölümlerin yorumsuz okunup geçilmesini sorun etmedim ama azıcık ses verseniz ben de bölüm atmanın heyacanını öyle yaşasam. Okuyucu tepkileri yazarın her şeyidir yani :))
Keyifli okumalar :)
Bölüm Şarkıları
Nihat İlhan - Benimle Gül, Bu
Lykke Li- Possibility"KİMSESİZLER SOKAĞI"
İnsanlar sürekli beklerdi. Bir kişiyi, bir eşyayı , bir hissin geçmesini , veyahut bir hissin kalbine uğramasını ve bazen de neyi beklediğini bilmeden öylece beklerdi ve sanırım en rahatsız edici olanı ise neyi beklediğini bilmeden beklemekti.
Beklemiştim yıllarca içimdeki o eksik parçanın geçmesini ,yerinin dolmasını. Beklerken neyi beklediğimi bilmiyordum. Bir şeyin gerçekleşip gerçekleşemeyeceğini de hissederdi insan. Mesela beklediğin o kişinin hiçbir zaman gelmeyeceğini hissetmek gibi ama ben geleceğini hep hissetmiştim. Hep beklemiştim bu yüzden. Her şey yaşanırken , hiç umudum kalmamışken ve ben insanlara karşı tuğlalardan bir duvar örerken de beklemiştim.
Şimdi o eksikliğin dolduğunu hissediyordum ve bu his çoğu zaman yıllarca aynaya baktığımda boş boş bakmaktan başka bir işe yaramayan gözlerimde bir ışıltının belirmesine sebep olmuş ve dudağımın kenarında ufak bir kıvrılma bırakmıştı.
Ben yıllarca neyi beklediğimi bilmeden beklerken meğerse Destan'ı bekliyormuşum. Onu ilk gördüğümde ki tanıdık his zaten onu tanıyor olmanın verdiği bir his; içimde beliren tuhaf his ise içimde ki eksik parçanın o olduğunu anlayışımdanmış.
Hislerimin önüne ördüğüm koca duvara her gün bir darbe indirmişti. Bir gün bana gülümserken sadece bakmıştım ama sonraki gün gülümsediğinde bakışlarım gülümsemesine takılmıştı o zaman o koca duvardan bir kaç taş düşmüştü. Sonra içimi görmüş soğuk parmakları ile dokunmuştu. Solmuş çiçekler ile dolu kalbime dokunmuş solan çiçeklerin canlanmasını sağlamıştı. Canlanan bir çok çiçek o koca duvara bedelmiş.
Buharla kaplı aynayı yüzümü göreceğim bir şekilde sildiğimde aynadaki aksime baktım. Bakışlarım duş aldığım için kızaran gözlerim ve dudaklarıma kaydı. Çenemden akan bir damla su siyah iç çamaşırımın açıkta bıraktığı göğsümün üstüne düşmüştü. Bakışlarım göğsümün altında ki dikiş izlerine kaydığında parmaklarım ile dikişlere dokundum.
Daha yeni çıkartıldığı için izi çok belli oluyordu fakat zaman geçse de yine orada durup kendisini belli edeceğini biliyordum. Dikiş atılan her yaranın en son aldığı hal gibi.
Dün gece o yetimhanede kucağıma alıp çıkarttığım her yüz gözümün önüne tekrar geldiğinde dudaklarımı ıslattım Kucağıma aldığım bir çocuğun kardeşim diye sayıklayışı geliyordu aklıma. Başımı olumsuz anlamda sallayıp dolaptan küçük bir havlu alıp saçımı kurutmaya başlayınca Destan'ın kokusu burnuma ilişmişti.
Saçımı kurutmaktan vazgeçip havluyu burnuma götürdüğümde derince gülümsedim. Buraya ilk geldiğim gün geldi aklıma havluyu yüzümden uzaklaştırıp burnumu kırıştırdığım o an. Oysaki hiçte burnumu kırıştıracak bir kokusu yoktu.
Saçımı kurutmadan tişörtümü üstüme giyip elimde havlu ve tarak ile banyodan çıktım. Kendi odama girmek yerine Destan odasının kapısı çalarak içeri girdim. Bakışlarım hemen yatağına kaydı. Yatağın ortasına üst kısmı çıplak ve yüz üstü yatağa uzanmış başını yastığına gömmüş sağ kolunu yastığa sarmış Destan'a kaydı bakışlarım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA KUYU "EFLATUN"
Teen Fiction*Yetişkin İçerik* +18 Kara kuyuydu orası içinde olmadığımız halde en dipteymiş gibi boğuyordu bizi. Kurtuluş yok gibiydi. Belki de yoktu. Kimselerimizi alıp bizi kimsesiz bırakmıştı. Biz kimsesizler birbirimizin kimsesi olmuştuk.