Bölüm Şarkıları
Fleurie- Can you Hear Me?
The Woodlands-Long Lost Century
“SOLUK BENİZLİ CANSIZ KÜÇÜK KALPLER.”
Bir his ve bir anı vardı. Bir gülümseme vardı unuttuğum fakat yılar sonra hatırıma gelen. Kararmış bir sokakta, kaldırımlarda bir ev de , bir kalpte küçük bir ışık huzmesi gibi beliren bu gülümsemeyi neden unuttuğumu sorguluyordum. Dudak kenarlarına ilişen yanakların da çukurlar oluşturun saf , masum , temiz fakat küçücüktü belki bu yüzden unutmuştum.
Parmaklarım koyulaşmış göz altına dokunurken kirpikleri titremişti. Gece karanlığında parıldayan gözlerini kirpiklerini birbirine değdirip ağırca yumdu. Dudaklarımın arasından dökülen kelimeler dudaklarımı sızlatırken , birden bire söylediğim için kendime kızdım. Alt dudağımı ağzımın içine alıp sıktım. Belki de o değildi.
Peki kaçak bir his gibi bana uğrayıp hemen kaybolan fakat kanatlarına vurulan bir kilit varmış gibi yarı yolda bana dönmesi niyeydi?
Nefesim dudaklarımın arasından sakince çıkarken, solukları yüzüme değip geçiyordu. Yüzüme değen solukları rahatsız etmek yerine içimdeki hisleri kuvvetlendirip, onu derinden hissetmemi sağlıyordu.
Konuşmayacağını düşünüp başımı sert omzuna koyduğumda soluklarının yorulmuşçasına arttığını işittim. Şimdi kendi soluklarımmış gibi hissettiğim titrek bir nefes almama sebep olan bu soluklar çocukluğumdan bir parça mı taşıyordu gerçekten? Yoksa ben sadece yanılmış mıydım?
Parmaklarını kemanının ince tellerine dokundurduğu gibi nazik bir şekilde saçlarımda gezdirdiğinde başım hala omzundayken içine söyleyeceği şeyin büyüklüğü ile eş değer olan derin bir nefes aldığında “Seni uzun zamandır tanıyorum Eflatun.” dedi. Kalbime bir kaç kırık buz parçası batmış gibi hissetmiştim.
Sesi net ve kendinden emindi. Sesinde bunu neden sakladığına dair bir tını aradım. Belki onu anlayabilirdim fakat yoktu. Kalbime batan kırıklar ile başımı hızla omzundan kaldırdığımda gözlerinin en içine baktım “Ben yanıldığımı düşündüm. Neden? Neden bunu sakladın?” diye sordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARA KUYU "EFLATUN"
Ficção Adolescente*Yetişkin İçerik* +18 Kara kuyuydu orası içinde olmadığımız halde en dipteymiş gibi boğuyordu bizi. Kurtuluş yok gibiydi. Belki de yoktu. Kimselerimizi alıp bizi kimsesiz bırakmıştı. Biz kimsesizler birbirimizin kimsesi olmuştuk.