-yüz otuz altı gün önce-
Başka bir şehre yatılı okula gitmek üzere ailemi ve kısa hayatımı geride bırakmamdan önceki hafta, annem bir elveda partisi düzenlemek için ısrar etti. Beklentimiz düşük olduğunu söylemek, yaşanan durumun yanında inanılmaz derecede küçük kalır. Bütün okul arkadaşlarımı yani sosyal gereklilikler nedeniyle devlet okulunun boğuk kafeteryasında birlikte olduğum tiyatrodan bir grup ayak takımını ve İngilizce ineklerini davet etmeye az çok zorlanmış olsam da gelmeyeceklerini biliyordum. Yine de annem bunca yıl boyunca popülerliği onda sakladığıma dair olan hayaline inanmaya devam etti. Bir orduyu doyurmaya yetecek yemek yaptı. Oturma odamızı, yeni okulumun renkleri olan yeşil ve sarı flamalarla doldurdu. İki düzine patlayan konfeti aldı ve bunları sehpamızın kenarlarına yerleştirdi.
Ve o son Cuma günü geldiğinde, toparlanmam neredeyse bitmişken, akşam 16.56'da benimle ve babamla birlikte oturma odasındaki koltukta oturup sabırlı bir şekilde, Taehyung'a güle güle grubunun gelmesini bekledi. Söz konusu grup, tam olarak iki kişiden ibaretti. Dikdörtgen gözlüklü, minik ve sarışın bir kız olan Chae ve onun (kibar olmak gerekirse) bodur erkek arkadaşı Will.
"Selam, Taehyung." dedi Chae otururken.
"Selam." dedim.
"Yaz tatilin nasıl geçti?" diye sordu Will.
"Fena değil. Senin nasıl geçti?"
"İyi. Jesus Christ Superstar'ı sahneledik. Ben setlere yardım ettim. Chae ışıkları halletti." dedi Will.
"Harika."
Biliyormuş gibi başımı salladım ve bununla birlikte sohbet konularımız tükendi. Sahneledikleri oyunu sorabilirdim ama hem ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu, hem öğrenmek umurumda değildi, hem de hiçbir zaman konuşma konusunda başarılı biri olamamıştım. Ancak annem saatlerce konuşabilirdi ve böylece prova programlarını, şovun nasıl gittiğini ve başarılı olup olmadıklarını sorarak, durumun tuhaflığını arttırdı.
"Sanırım başarılıydı." dedi Chae. "Birçok insan geldi, sanırım. Chae çok fazla sanan bir insandı.
Sonunda Will, "Peki, sadece veda etmek için uğramıştık. Saat altıya kadar Chae'yi eve götürmeliyim. Yatılı okulda iyi eğlenceler, Taehyung." dedi.
"Teşekkürler." diye cevap verdim ve rahatladım. Kimsenin gelmediği bir parti vermekten daha kötü olan tek şey, korkunç derecede sıkıcı iki insanın katıldığı bir parti vermektir.
Gittiler ve böylece karanlık televizyona bakarak anne ve babamla oturdum. Televizyonu açmak istiyordum ama yapmamam gerektiğini de biliyordum. İkisinin bana baktığını, sanki başından beri tam olarak böyle olacağını bilmiyormuşum gibi üzülmemi, gözyaşlarına boğulmamı falan beklediklerini hissedebiliyordum. Ama böyle olacağını biliyordum. Hayali arkadaşlarım için yapılan yemekleri yerken bana acıdıklarını hissedebiliyordum fakat benden çok onların acınmaya ihtiyacı vardı. Ben hayal kırıklığına uğramamıştım. Her şey tam beklediğim gibi gerçekleşmişti.
"Gitmek istemenin sebebi bu mu, Taehyung?" diye sordu annem.
Ona bakmamaya dikkat ederek bir süre düşündüm. "Şey, hayır." dedim.
"Peki, neden o zaman?" diye sordu. Bu soruyu ilk soruşu değildi. Annem, yatılı okula gitmeme izin vermeye pek hevesli değildi ve bunun sır olarak saklamamıştı.
"Benim yüzümden mi?" diye sordu bu sefer babam. O da her iki erkek kardeşi ve onların çocukları gibi, benim gideceğim okulla aynı yatılı okula, Culver Creek'e gitmişti. Sanırım, onun izinden gitmem fikri hoşuna gitmişti. Amcalarım, babamın hem okulu birbirine katıp hem de tüm derslerde birinci olarak kampüste nasıl popüler olduğuna dair hikayeler anlatmıştı. Bu bana, burada sahip olduğum hayattan daha iyi gibi görünmüştü. Ama hayır, sebebi babam değildi. Tam olarak değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great perhaps // taekook
Fanfiction"if people were rain, I was drizzle and he was hurricane." - Looking For Alaska uyarlamasıdır.