"Ah Tanrım, içeri gir, kısa adam çünkü çok iyi bir hikayem var."İçeri girdik. Albay bir şeyler söyledi ama onu zar zor duyabildim çünkü insanlık tarihindeki en seksi adam, dar bir kot ve siyah salaş bir tişörtle önümde duruyordu. Ve albayla konuşuyordu, yüksek sesli ve hızlı bir şekilde.
"Yazın ilk günü, şu Justin denen çocukla birlikte evinde koltukta oturmuş televizyon izliyorduk. Hatırlatayım zaten Namjoon'la çıkıyorum aslında hala onunla çıkıyor olmam yeterince mucizevi ama Justin çocukluk arkadaşım, neyse, televizyon izliyorduk ve sohbet ediyorduk, Justin kolunu bana doladı, ben de, ah ne hoş, çok uzun zamandır arkadaşız ve bu tamamen rahatlatıcı, diye düşünüyordum ve sadece sohbet ediyorduk sonuçta. Sonra analojilerle ya da öyle bir şeylerle ilgili bir cümlenin tam ortasındaydım ve bir atmaca gibi uzanıp penisimi sıktı. SIKTI. Fazla sıkı, iki üç saniyelik bir SIKMA. Ve düşündüğüm ilk şey, tamam, kalıcı izler bırakmadan önce penisimi bu kıskaçtan nasıl kurtarırım? oldu ve düşündüğüm ikinci şey de şuydu, Tanrım, Hoseok ve Albay'a anlatmak için sabırsızlanıyorum."
Albay bir kahkaha attı. Ben, kısmen bu kaslı çocuktan yayılan sesten, kısmen de duvarlarına dizilmiş kitap yığınlarından afallamış halde, öylece baktım. Kitapları, rafları doldurmuş ve zemine taşmıştı. Eğer sadece bir tanesi bile oynatılsaydı, sanırım domino etkisiyle üçümüzde boğucu bir edebiyat krallığının içinde boğulabilirdik.
"Oldukça komik hikayeme gülmeyen çocuk kim?" diye sordu.
"Ah, doğru. Jungkook, bu Tıknaz. Tıknaz, insanların son sözlerini ezberliyor. Tıknaz, bu Jungkook. Yaz boyunca penisini elletmiş."
Elini uzatarak bana yaklaştı ve son anda aşağı doğru hızlı bir hareket yaparak, şortumu aşağı çekti.
"Bu, gördüğüm en büyük şort!"
"Bol şort seviyorum." dedim utanmış bir şekilde ve şortumu yukarı çektim.
"Şimdiye kadarki ilişkimizde tavuk bacaklarını baştan aşağı çok fazla gördüm, Tıknaz." dedi Albay ifadesizce. "Jungkook. Bize birkaç sigara sat." Ve sonra her nasıl olduysa Albay, içmeye hiç niyetimin olmadığı bir paket sigara için beş dolar ödemeye beni ikna etti. Jungkook'u bize katılmaya davet etti ama o, "Hoseok'u bulup SIKMA olayını anlatmalıyım." dedi. Bana dönüp, "Onu gördün mü?" diye sordu. Hoseok'u görüp görmediğime dair hiçbir fikrim yoktu çünkü kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Başımı iki yana sallamakla yetindim.
"Peki. O zaman birkaç dakika sonra gölde buluşuruz." Albay başını salladı.
Gölün kenarında, Albay'ın söylediğine göre sahte olan kumsalın tam önünde çiftli salıncağa oturduk. Mecburi espriyi yaptım, "Penisimi avuçlama." Albay mecburi bir kahkaha attı, sonra, "Sigara ister misin?" diye sordu. Daha önce hiç sigara içmemiştim ama bunu ona söylemedim. Kafamı onaylarcasına salladım.
"Burası güvenli mi?"
"Tam olarak değil." dedi, sonra bir sigara yakıp bana uzattı. Bir nefes çektim. Öksürdüm. Nefesim kesildi. Başım dönerken sallanan bankı tuttum ve sigarayı yere atıp ayağımla ezdim; Büyük Belki'min sigara içmeyi içermediğine ikna olmuştum.
"Çok mu sigara içersin?" güldü, sonra gölün karşısındaki beyaz bir lekeyi işaret etti. "Şunu görüyor musun?"
"Evet." dedim. "Ne bu? Kuş mu?"
"Kuğu." dedi.
"Vay canına, kuğusu olan bir okul."
"Bu kuğu, şeytanın dölü. Asla şimdi olduğumuzdan daha fazla yaklaşma. İnsanlarla bazı sorunları var. Kötü muamele görmüş ya da öyle bir şey olmuş. Seni parçalar. Sigara içmek için gölün etrafında dolaşmamızı engellemek adına onu buraya Kartal koydu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great perhaps // taekook
Fanfiction"if people were rain, I was drizzle and he was hurricane." - Looking For Alaska uyarlamasıdır.