"Bence sarsıntı geçirmiş olabilirsin," dedi Hoseok, sanki bu fikir daha önce hiç ortaya atılmamış gibi.
"Genel olarak hafif bir sarsıntıyla ilişkilendirilebilecek mide bulantısı ve baş dönmesinden muzdaripim," diye açıkladım. Hoseok'un Kartal'ı almaya gittiği ve Lara'nın pantolonunu değiştirdiği sırada beton kaldırımda uzandım. Kartal, okul hemşiresiyle geri geldi; hemşire bana -duyunca inanamayacaksınız ama- sarsıntı teşhisi koyduktan sonra Hoseok ve ona eşlik eden Lara arabayla beni hastaneye götürdüler. Galiba arkada uzandım ve şu sözcükleri tekrar ettim: "Bu. Semptomlar. Genelde. Sarsıntıyla. İlişkilidir."
Böylece randevumu Hoseok ve Lara'yla hastanede geçirdim. Doktor eve gidip uzun süre uyumamı ama emin olmak için birinin beni her dört saatte bir uyandırmasını söyledi.
Hayal meyal, Lara'nın kapı eşiğinde durduğunu, odanın ve dışarısının karanlık olduğunu, her şeyin yumuşak ve rahat fakat bir nevi baş döndürücü olduğunu, yüksek başlı bir kalp atışı gibi dünyanın nabzının attığını hatırlıyorum. Ve hayal meyal, Lara'nın kapı eşiğinden bana gülümsediğini, o soruya bir cevap vadediyor gibi görünen ama asla cevap vermeyen bir kızın gülüşündeki göz alıcı belirsizliği hatırlıyorum. O soru, kızlar iğrenç olmayı bıraktığından beri hepinizin sorduğu o soru, çetrefilsiz olmak için fazla basit olan o soru "Benden hoşlanıyor mu yoksa benden hoşlanıyor mu?" Ve sonra sonsuz bir uykuya dalıp sabah üçte Albay beni uyandırana kadar uyudum.
"Beni terk etti," dedi.
"Sarsıntı geçirdim," diye cevapladım.
"Öyleymiş. Seni de bu yüzden uyandırdım. Bilgisayar oyunu?"
"Tamam. Ama sessizde tut. Başım ağrıyor."
"Olur. Lara'nın üstüne kustuğunu duydum. Çok hoş."
"Terk mi etti?" diye sordum kalkarken.
"Evet. Yoongi, Namjoon'a Jungkook'tan tahrik olduğumu söyledi. Bu sözlerle. Tam da bu sırayla. Ve ben de, 'Şey, şu anda hiçbir şeyden tahrik olmuyorum. İstersen kontrol edebilirsin,' falan dedim; Yoongi onu geçiştirdiğimi düşündü, sanırım, çünkü sonra Jungkook'la takıldığımı kesinlikle bildiğini söyledi. Ki bu kesinlikle gülünç. Ben. Aldatmam," dedi ve sonunda oyunun yüklenmesi bitti; Oyunda sessiz bir yolda daireler çizerek bir yani yarış arabası sürerken onu kısmen dinliyordum. Daireler başımı döndürdü ama bırakmadım.
"Bunun üstüne Jungkook çılgına döndü." Sonra aslında olduğundan daha cırtlak ve baş ağrısı verici bir hale getirerek Jungkook'un sesini taklit etti. Falan filan. Ondan sonra Namjoon, Jungkook'un asla aldatmayacağını çünkü kendisini sevdiğini söyleyerek Jungkook'u savunmaya başladı; ben de, 'Yoongi'yi takmayın. Sadece insanlara zorbalık etmeyi seviyor,' dedim. Sonra Yoongi neden hiç onun arkasında durmadığımı sordu ve buralarda bir yerde ona deli pezevenk dedim ki bu çok da iyi sonuçlanmadı. Ondan sonra garson gitmemizi istedi, bu yüzden park alanında duruyorduk ve Yoongi, 'Yeterince katlandım,' dedi, ben ona bakmakla yetindim, sonra o da, 'İlişkimiz bitti.' dedi."
Sonra konuşmayı bıraktı.
"İlişkimiz bitti?" diye tekrar ettim.
Kafamın çok karıştığını hissediyordum ve en iyisinin konuşmaya devam etsin diye Albay her ne dediyse, son cümlesini tekrar etmek olduğunu düşündüm.
"Evet. Yani hepsi bu. Berbat olan ne biliyor musun Tıknaz? Onu gerçekten önemsiyorum. Umutsuzduk. Kötü bir birliktelikti. Ama yine de... Yani, onu sevdiğimi söyledim. Bekaretimi onunla kaybettim."
"Bekaretini onunla kaybettin?"
"Evet. Evet. Sana hiç söylememiş miydim? Yattığım tek insan o. Bilmiyorum. Zamanımızın yüzde doksan dördünde falan kavga etsek de gerçekten üzgünüm."
"Gerçekten üzgünsün?"
"Düşündüğümden daha üzgünüm en azından. Yani ayrılığın kaçınılmaz olduğunu biliyordum. Bütün yıl boyunca güzel bir anımız olmadı. Buraya geldiğimden beri, bıkmadan usanmadan didiştik. Ona daha iyi davranmalıydım. Bilmiyorum. Üzücü."
"Üzücü," diye tekrar ettim.
"Yani, iyi bile anlaşmadığın birisini özlemek aptalca. Ama bilmiyorum, güzeldi, bilirsin, her zaman biriyle kavga edebilmek."
"Kavga edebilmek," dedim ve sonra kafam karışık, arabayı zar zor sürer halde ekledim, "güzeldir."
"Doğru. Şimdi ne yapacağımı bilmiyorum. Yani, ona sahip olmak güzeldi. Ben deli bir adamım, Tıknaz. Ne yapacağım?"
"Benimle kavga edebilirsin," dedim. Oyun kumandasını yere koyup köpük koltuğumuzda geriye yaslandım ve uyuyakaldım. Uykuya dalarken Albay'ın, "Sana kızamam, seni zararsız, cılız piç," dediğini duydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
the great perhaps // taekook
Fanfiction"if people were rain, I was drizzle and he was hurricane." - Looking For Alaska uyarlamasıdır.